Almanya Ekonomi Bakanı Sigmar Gabriel Avrupa Birliği ile ABD arasındaki Transatlantik Serbest Ticaret Antlaşması (TTIP) müzakerelerinin "fiilen (de facto) tahakkuk etmediğini" söyledi. Dün, Fransa Dış Ticaret Müsteşarı Matthias Fekl ise ülkesinin, görüşmelerin sonlandırılması talebinde bulunacağını ifade etti. TTIP'in dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında geniş ve kapsamlı bir ekonomi antlaşması olması öngörülüyor. Bu müzakerelerin başarısızlığa uğraması şaşırtıcı değil ve AB'nin otoritesinin sarsıldığı şeklindeki tahminleri de doğruluyor. Üstelik böylesi gelişmeler Batı ve doğu Avrupa arasındaki bölünmeyi de gösteriyor.
TTIP'in müzakereleri 2013'te başladı. İki büyük global partner arasındaki bu kapsamlı ticaret antlaşmasının amacı hem AB-ABD ilişkisini geliştirmek hem de AB'nin 2009'daki Avrupa borç krizinden sonra zuhur eden ekonomik problemlerini çözmekti. Antlaşmanın kapsadığı coğrafi alan ve özü nazarıdikkate alındığında TTIP, ekonomik entegrasyon konseptini, global ticarete yapacağı dev potansiyel tesirle birlikte, yeni bir seviyeye taşıyacaktı. AB'nin şimdiye kadar ki en iddialı uluslararası ticaret projesi olarak değerlendirilmişti. Fakat o AB'nin entegrasyonu bütünüyle tamamlanmış değil. Avrupa borç krizi, siyasi elitin baskı altına alan sosyoekonomik problemler üretti ve tüm Kıta'da Euroskeptic (Avrupa Birliği şüpheciliği) hassasiyetleri körükledi.
Hem Almanya hem de Fransa'da gelecek yıl genel seçimler yapılacak ve TTIP bir seçim kampanyası malzemesi haline geldi. Almanya'daki TTIP karşıtı cenah (muhtelif sivil toplum örgütleri ve ulusçu "Almanya için Alternatif" partisi) 17 Eylül'de hem TTIP hem de AB-Kanada Kapsamlı Ekonomik ve Ticaret Antlaşması (CETA) aleyhine bir protestonun düzenleneceğini duyurdular. Fransa'da ise Ulusal Cephe (Front National) genel başkanı Marine Le Pen antlaşmaya karşı en net tavır alan politikacı oldu ve antlaşmayı Fransız ekonomisi için "atom bombası" olarak tanımladı. Le Pen Nisan'da Fransa cumhurbaşkanı François Hollande'dan, müzakerelerin sonlandırılması talebinde bulundu.
Ana akım partiler büyüyen Euroskeptic partilerle rekabet ederken halka da kulak vermek zorundalar. Brexit Avrupa'daki tüm siyasî partilere halkı daha çok, elitleri ise daha az dinlemeleri gerektiğini öğretti.
Müzakere safhasının şeffaflıktan uzak olması ve üretici ile tüketici için sınırlı koruma sağlaması TTIP'a yöneltilen başlıca itirazlar. TTIP karşıtı kanat ABD'nin antlaşmadan daha kârlı çıkacağını ve şeffafiyet eksikliğinin sebebinin de antlaşmayla beraber Avrupalıların Amerikan hakimiyetine gireceği gerçeğini gizlemek olduğunu iddia etti. Bu argümanlarını desteklemek için ellerinde spesifik bir kanıt olmasa da TTIP aleyhtarları AB Komisyonu'nun Avrupa'nın menfaatlerini düzgün şekilde temsil etmediği görüşündeler. Avrupa'daki mevcut sosyoekonomik sorunlar perde arkasında sürerken, himayecilik (protectionism) rağbet görüyor.
Bu himayecilik ise Avrupa'nın bölünmesini hızlandırıyor. Politikacılar AB'ye yönelik tutumlarını değiştirmeye başladılar. Yalnızca AB politikalarını umursamamakla kalmıyor, seçmenlerini memnun etmek için Brüksel'e de kafa tutuyorlar. Gerçekte ise müzakereler yaz boyunca devam ettiği için ve bir de Amerika'daki seçim maratonu göz önüne alınırsa, zaten o görüşmelerden 2016 sonuna kadar bir sonuç çıkması pek muhtemel değildi. Ama seçim konuşmalarında, bilhassa TTIP halkın gözünde itibar kaybettikten ve böylece kolay hedef haline geldikten sonra, bundan bahsedilmedi.
Brüksel'in otoritesinin zayıfladığını gösteren yegane ticaret müzakereleri TTIP çerçevesinde olanlar da değil. Brexit'in hemen akabinde, Fransa ve Almanya'dan gelen çağrıları müteakip AB Komisyonu'nun dümeni CETA'ya doğru kırdı. Antlaşma, AB'nin itibarını da arttırabilecek alışılagelen onay prosedürü yerine, üye ülkelerin parlamentolarında onaylanmayı bekleyecek. Böylece uzun işlemler ve muhtemel vetolar da savuşturulmuş oldu. CETA ve TTIP, halihazırda ABD ile güçlü ticari bağları olan İngiltere tarafından destekleniyordu.
Almanya'nın ekonomik kriz devam ederken AB içinde artan liderlik rolü Brexit oylamasından sonra daha da bariz hale geldi. Almanya o kadar da atılgan görünmeyi istemiyor ama artık bundan kaçamaz. Berlin'in Alman ekonomisinin selameti için Avrupa'yı bir arada tutması, haliyle liderlik yapması gerekiyor. Keza Fransa da, diğer üye ülkelere olan sosyoekonomik ve güvenlik ihtiyacından ötürü işleyen bir AB'yi muhafaza etmekten yana.
Binaenaleyh Almanya ve Fransa bir yandan kendi ulusal çıkarlarına dayalı kararlar alırken AB'nin gelişimi için de kendilerini sorumlu görüyorlar. Brexit'ten sadece iki gün sonra, AB'nin kurucu ülkelerinin dışişleri bakanları ortak bir açıklama yayınlayıp "Avrupa entegrasyonu projesi konusunda üye ülkelerdeki motivasyonun farklı seviyelerde olduğu" kabul edildi. 27 üye devlet Brexit sonrası AB'nin durumunu tartışmak üzere 14 Eylül'de toplanacak. Fakat Almanya, Fransa ve İtalya AB'nin geleceğini 23 Ağustos'ta bir İtalyan uçak gemisindeki üçlü görüşmede çoktan ele aldılar bile.
Uçak gemisindeki bir toplantı AB'nin İngiltere olmadan da kendini savunabileceğini tüm dünyaya duyurma manasına geliyordu. Fakat AB'nin güvenliği NATO üzerinden ABD'ye bağlı. TTIP müzakerelerini durdurulması çağrısında bulunmakla Alman ve Fransız seçmenlere AB'nin Amerika'nın her isteğine boyun eğmediği mesajı verilmiş oluyor. Velakin AB'deki birçok doğu Avrupa ülkesi - Baltık ülkeleri, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Romanya - TTIP'yi destekliyor. Onlar için TTIP transatlantik ilişkilerini geliştirmek demek. Bu ülkeler için ABD şirketleri ve yatırımcılarıyla ticari ilişkiler kurmaları sadece ekonomik gelişmeleri için değil, ayrıca stratejik güvenliklerini güvence altına almaları ve askerî ilişkileri için de bir nimet demek.
Batı ile doğu Avrupa'da güvenlik riski idraki de giderek farklılaşıyor. Batı Avrupa terörizmle alakalı iç güvenlik sorunlarıyla meşgulken doğu tarafı Rusya'yı başlıca güvenlik tehdidi olarak görüyor. Muhtemeldir ki TTIP görüşmelerinin durdurulması, her ne kadar önceden beklense de, Polonya ve Romanya gibi ABD ile stratejik ortaklıklar geliştirmiş AB üyesi doğu Avrupa ülkelerini rahatsız edecektir. Bu ülkeler TTIP veya diğer imzalanan diğer antlaşmalar stratejik ve uzun vadeli ikili ilişkileri güçlendirmek için gereken ekonomik bağları tesis etmeyeceğinin farkında. Böylesi antlaşmalar yalnızca ilişkiyi kolaylaştırıyor. Müzakereler hem "fiilen başarısız olduğu" için hem de böyle haberlerin AB'nin fiilî bölünmüşlüğüyle de alakalı olduğu için son haberler doğulu üye devletler için pek de rahatsız edici değil. Doğu, batı Avrupa'nın artık transatlantik münasebetlere, en azından kendileriyle aynı derecede, değer vermediğinin farkında. Doğu bu gelişmeyi artan potansiyel Rus etkisine ve çevrelerinde yükselen güvenlik tehlikesine yoruyor.
TTIP görüşmelerinin uzunca bir süre sürmesi bekleniyordu. Başta serdedilen iddialı ajandanın tamamen gerçekleşmeyeceği de ayrıca biliniyordu. Herhangi bir diğer ticaret antlaşmasında - özellikle böylesine yüksek hedefler koyan ve devasa bir coğrafyayı kapsayan bir antlaşmada - olduğu gibi, hızlı ve efektif bir icra için görülen iyimserlik düşük seviyede. AB'nin problemlerin -TTIP'nin çözümüne katkı vereceği farzedilen problemler- müzakereleri zorlaştırması beklenti dahilindeydi. Brexit'ten sonra sosyoekonomik sorunlara dayalı ulusal endişeler artış gösterdi. Himayecilik çağrıları ulusal hükümetleri güçlendirirken Brüksel'i zayıflattı. TTIP aleyhtarı siyasî çağrıların müzakere safhasına ciddi bir etkisinin olup olmayacağı bir tarafa, bu çağrılar AB'nin geleceği açısından daha çok ipucu ihtiva ediyor. Ve AB'nin geçireceği değişimin mahiyeti ise TTIP'nin veya birliğin imzalamayı tercih edeceği başka bir antlaşmanın durumunu belirleyecek.
Kaynak: geopoliticalfutures.com
Dünya Bülteni için tercüme eden: Mustafa Doğan