Bugün, mönüden istediğinizi seçme özgürlüğünüz bulunuyor. Yarın, eğer NATO'nun entegre askerî yapısına katılırsanız, tüm mönüyü almanız gerekebilir.' Bir NATO sorumlusu, Nicolas Sarkozy'nin büyük bir diplomatik pazarlık başlığında başlattığı tartışmayı, bu metaforla özetliyor. Fransa, NATO içinde 'tüm unsurlarıyla yerini' almaya hazır, ancak bu konuda birçok koşul öne sürüyor.  
 
Atlantik organizasyonu, öncelikle askerî görevler üzerine yoğunlaşmalı; Avrupalılar, (bu durumda özellikle Fransa) komuta kademesinde daha fazla görev almalı ve son olarak, Avrupa daha fazla ileri gitmesine olanak sağlayacak, gerçek bir otonomi elde etmeli. Bu durum, Washington ile müzakere çıtasını yükseltmek anlamına geliyor. Fransa'nın tüm unsurlarıyla NATO bünyesine geri dönmesi, De Gaulle çizgisinde bir cumhurbaşkanı için son derece sembolik, belki siyasi olarak riskli olur, bunun yanı sıra düşük kapsamlı bir uygulanabilirlik taşır. Fransa fiili olarak 1995 yılında, ittifakın askerî komitesinde yeniden yer almaya başladığında, entegre komuta kademesi bünyesine geri dönmüştü. Günümüzde, Fransa iki marjinal önem taşıyan komite haricinde, NATO operasyonlarının ve yapılarının çoğuna iştirak etmektedir. Bu komiteler: Savunma Planlama Komitesi (DPC) ve Nükleer Planlama Grubu (NPG).

Eski Dışişleri Bakanı Hubert Vérdine önderliğinde diplomatlar, 'uzlaşan' Paris'in Amerikan'ın süper gücü karşısında kurtarıcı muhalefet rolünden vazgeçmesinden korkuyor. Başka bir deyişle, tek başına bulunması, Fransa'ya sesini daha iyi duyurma fırsatı mı sunuyor yoksa kendini ortaklarından ayırarak, ortaklarının bariz konumlarını şüpheli bir hale mi getiriyor? Amerikalılar, Fransa'nın ittifaka sunduğu askerî fayda kadar, ittifaktan yarar sağlamadığının altını çiziyor: Fransa stratejik komutanlık üstlenmekten vazgeçiyor ve NATO komutan yardımcılığı görevini devralmak yerine, bu görevi Britanya'ya ve Almanya'ya bırakıyor. Yine söylediklerine göre, Fransa eğer askerî gücünü yetkilendiren sorumlulukları üstlenmeyi reddederse, NATO bünyesindeki Amerikan egemenliğinden şikâyet etmeyi sürdüremez. Paris, tüm bunlara, NATO bünyesinde yetkilendirmeyi sağlayan unsurun, askerî operasyonlara katılım olduğunu, bunun yanlış olmadığını ancak bunun Amerikan itirazlarına cevap oluşturmadığını belirterek karşılık veriyor.

ABD, müttefikleriyle eşitlenmiş bir ilişki üslubu bulmak için ne kadar ileri gitmeye hazır ve müttefikler Irak fiyaskosunun gelecekte Amerikalıların daha da bölünmesine neden olacağına inanıyor mu? Bu sorulara verilecek cevap, Fransa'nın entegre askerî yapıya yeniden katılma fırsatını değerlendirmek için belirleyici bir unsur. Nicolas Sarkozy ve Bernard Kouchner'ın Amerikan severliğinin Fransa'yı, müphem tavizler temelinde böyle bir hareket yapmaya sevk etme riski bulunuyor. Ancak Washington, ne NATO'nun küresel rolünden ne de Gürcistan'a, hatta Ukrayna'ya kucak açarak, ittifakın sınırlarını genişletme isteğinden vazgeçmiş görünüyor. Görünen o ki George Bush'un Amerika'sı, Amerikan füze savunma sistemlerinin Avrupa'ya yerleştirilmesini hiç tereddüt etmeden kabul eden Avrupalılar ile arasındaki ilişkilere, Rusya ile ilişkilerine göre daha fazla önem veriyor.

Fransa ve NATO arasındaki bu büyük pazarlığın tek zayıf halkası, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'nın (PESD) varsayımsal ortaya çıkışıyla ilişkilidir. Avrupalılar askerî bütçelerini artırmamalarını haklı çıkarmak için bütçe açıklarını ön plana çıkarmışlardı. Ancak Fransa, ortakları kadar iyi bir konumda bulunmamakta ve askerî harcamalarını azaltmak için, sağladıkları güvenlik kadar, ortak güvenlikten de faydalanmak isteyen NATO üyelerinin doğal eğilimlerine boyun eğme tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. PESD'in ortaya çıkmasının ve dolayısıyla, 'Fransa'nın NATO bünyesine geri dönmesi'nin anahtarlarından birisi, Washington'da bulunuyor.
 

Kaynak: Zaman