Hani Batı’da kamuoyunda etkili olmuş isimlerin filmini çekerler ya; Tunuslu Muhammed Buazizi de belgesel veya kısa metrajlı bir film konusu olmayı hak ediyor. Zira Buazizi’nin etkisi, ülkesini aşıp diğer birçok ülkeye de geçebilir ve görünen o ki, Buazizi’nin adı, önümüzdeki yıllarda birçok halk ayaklanmasında tekrarlanacak.
Bugün Buazizi, zulme karşı halkların ayaklanmasında bir ikona dönüştü. Herkesin halkının zulme boyun eğdiğini ve hiçbir şekilde harekete geçme alanı bulamadığını düşündüğü bir ülkede kendisini yakmak gibi bir girişimde bulundu.
Bu olay, farklı görüşteki birçok Tunuslu siyasetçiden dinlendi. Bir kısmı, rejimle sorununu çözme ve beyaz bayrağı çekip teslim olarak ülkeye dönme derecesine kadar gitti. Hiç umutsuzluğa kapılmayan az sayıda bir kesim değişmedi. Buazizi devrimin fitilini ateşleyen kişi olabilir, ancak ülkedeki atmosfer de buna destek oldu. Böyle olmasaydı, Sidi Buzid pazarındaki trajik sahne sona erer ve pazardaki güvenlik güçlerinin sertliğine dair utanç duyulan bir olay dışında hatırı sayılır hiçbir sonucu olmazdı. Hatta bazıları da gencin temsil ettiği umutsuzluğu hicvederlerdi. Tıpkı dünyanın diğer bölgelerindeki iktidar sınıfının yaptığı gibi.
Öfke birikiminin sonuçları
Ayaklanmayı patlatan asıl nokta, öfkenin birikmesiydi. Buradaki öfke, sadece ekmek kavgasından kaynaklanmıyor. Sokaklara inenler ve güvenlik güçlerinin kurşunuyla ölenler aç değillerdi. Fakir ve orta sınıfların bir karışımıydı. Hatta evlatları adalet ve özgürlüğe inanan iyi durumdaki sınıflardan insanlar da vardı. Sözgelimi Batı’da adalet kavramına baktığımızda, Filistin ve zulme karşı çıkmak için gösteri yapanların arasına diğer sınıflardan insanların da katıldığını görüyoruz. Bu durum, bizim ülkelerimizde de yaşanabilir. Tunus’ta sokaklara inenler adalet, özgürlük ve çok sesliliğin olmayışını protesto ediyorlardı. Adalet, özgürlük ve çok seslilik yok olunca, yolsuzluk ve yağma artar, siyaset de insanların ilgilendiği konular ve tercihleriyle uyuşmayan süreçlere girer. Sonuçsa, her şeyin yanlış yöne gitmesi ve öfkenin patlaması olur.
Halklar, bir örnek modele ihtiyaç duyuyor. Halkların günlük gıdasına ve çıkarlarına dayandığı ve sadece açlığın insanları harekete geçirebileceği savı doğru değil. Barışçıl direniş, insanların çoğunun değil, içlerinden bir kesimin katılmasını ister. Bu kesim bir şekilde başkalarıyla etkileşim kurar. Hiç kimse kaos istemiyor, ancak insanların sesine de kulak verilmeli. Bu da çok seslilik ve gerçekçi özgürlük olmadan olmaz. (Ürdün gazetesi Düstur, 15 Ocak 2011)
Kaynak: Radikal