Bölgemizdeki acının düzeyi her geçen gün artıyor, ancak bu durum hiçbir liderin dikkatini çekmiyor veya vicdanları onları, diyalog çağrısı yapmanın ötesine geçen uygar bir tutum almaya sevk etmiyor. Zira buradaki gelişmeler, çekişmenin geleceğini veya özünü etkilemeyen boş konuşmaların arkasına gizleniyor. Batı’nın Araplara karşı savaşları 100 yılı aşkın bir zamandır sürüyor. Fakat son yıllarda iki cephe kalplerimize acı veriyor. Iraklı erkekler ilk kez ailelerini kaybetmekten korktukları için gözyaşı döküyor. Sonra birkaç saniye süren bu görüntü geçiyor ve bu insanların hepsi rakamlara, soykırıma maruz kalmış ‘bir milyon Iraklı’ya’ dönüşüyor...
Acının yükseldiği diğer cepheyse, İsrail vahşetinin zincirleriyle kelepçeli haldeki Filistin. Sanki Arapların soykırıma uğraması normal bir durum haline geldi... Kurbanlar başka bir millete mensup olduğunda insan hayatının kutsallığından dem vuruluyor ve masum insanların öldürülmesi kınanıyor. Sanki şöyle bir mesaj veriliyor: Araplar ve Müslümanlar masum değil, dolayısıyla öldürülmelerinin üzerinde durulmamalı. Belki de Arap ve Müslümanla-rı terörist sınıfına koyan, onlara savaş açan, ABD ve Avrupa’daki Müslüman göçmenlere neredeyse Engizisyon mahkemeleri kuran ‘teröre karşı savaş’ın ilk hedefi buydu.
‘Barış girişimi’ zaman kazandırıyor
Bu çarpıtmanın Filistin’de yol açtığı bedel çok ağır. Zira Filistin’de açıkça etnik temizlik yapılıyor. Toprak çalınıyor, kutsal mekânlar Yahudileştiriliyor, yerli halk tehcir ediliyor ve öldürülüyor. İsrail’in etnik temizliği, Filistinlileri kendi evlerini kendi elleriyle yıkmaya mecbur bırakma noktasına vardı. İsraillilerin uygar Batı’nın sessizliğinden aldığı destekle son birkaç yıldır giderek artan bir biçimde işlemeye başladığı suçlar, Filistinlilerin cinnet getirip evlatlarını kendi elleriyle boğazlamasına bile yol açabilir...
Barış girişimlerine dair bütün konuşmaların, imzalanan anlaşmaların ve atılacağı iddia edilen adımların hedefi, İsraillilere etnik temizliği sürdürmeleri için zaman kazandırmak. Bu nedenle ABD-İsrail ilişkilerinin kötüleşmesinin veya Avrupa’dan gelen eleştirilerin bu oluşumun liderleri için bir ağırlığı yok. Zira İran’a yapılanların aksine, bu eleştirilere caydırıcı önlemler eşlik etmiyor. Bu arada toprağın yağmalanması sürüyor. Yerleşimler Filistin topraklarının yüzde 85’ini yuttu ve ayrılıkçı duvar Batı Şeria’nın yüzde 9,8’ini istila etti. Gazze’de de İsrail işgali şeridin doğu sınırında toprak kopararak tampon bölge kurdu. Ayrıca etnik temizlik politikası çerçevesinde 1967-2009 arasında 23 bin 100 Filistin evi yıkıldı.
ABD’yle kriz hiçbir şeyi değiştirmez
Bu nedenle, The Economist dergisinin 25 Mart tarihli sayısında yayımlanan ‘Bir Kuşku Duvarı’ başlıklı makaleyi hatırlatmak uygun düşer. Makale İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ABD Başkanı Barack Obama’yla görüşmek üzere Beyaz Saray’a girişini şöyle tanımlayor: “Suratları asılmış İsrailliler olayı, hırsızların gece vakti bir binaya girişine benzetti. Netanyahu ve yardımcılarıyla görüşürken, başkan medyanın Oval Ofis’e girmesini, hatta hızla fotoğraf çekilmesini bile engelledi.” Ortadoğu’da tarih 100 yıldan uzun süredir, hırsızların toprağı, suyu, zenginlikleri ve Arapların kutsallıklarını yağmalamasıyla yazılıyor. Dolayısıyla ilişkilerin kötüleşmesi, etnik temizliği dünya liderlerinin gözü önünde sürdürenler için hiçbir şeyi değiştirmez. Bu liderler dünyalarının uygar olduğunu iddia ediyor, ancak Ortadoğu’da bir canavar yarattılar.
Direniş ‘terör’ değildir
ABD, Batı ve İsrail arasındaki ilişkilerde yaşanan krize dair söylenenler bir yana, İsrail politikası tek bir çerçeve içinde yol alıyor: Filistinlilerin tehciri ve Yahudi sömürgecilerin onların yerini alması. Güvenlik ve terör endişesi meselesi bu nedenle uyduruldu, direniş bu yüzden ‘terör’ diye tanımlandı, Araplar ve Müslümanlara terörist damgası vuruldu.
Bugün dünyanın meselesi terör değil, adalet. Terörle gerçek savaş için herşeyden önce savunmasız Filistin halkına yapılan zulme karşı çıkılması ve bu halkın hem özgürlüğüne hem de bağımsız devletine kavuşması gerekiyor. Adaletin sağlanmasından zarar görecek tek taraf İsrail. Fakat bütün dünya kazançlı çıkacaktır. Zira Ortadoğu’da yaşananların özü öldürmeye, tehcire, toprağın ve kutsallıkların Yahudileştirilmesine dayanan İsrail emperyalizminden kaynaklanıyor. Acaba hırsızları ve suçluları caydırmaya cesaret edecek, Filistin’de adaleti, özgürlüğü ve insan haklarını savunarak bütün dünyaya destek olacak birileri var mı? (Londra’da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi, Suriye göçmen bakanı, 5 Nisan 2010)
Kaynak: Radikal