Bir önceki yazımda da anlattım: Fevziye Sudki, Kudüs'te gasp yoluyla evinden çıkartılan ilk kişi. Daha sonra evlerinden çıkartılan iki ailenin 50 kişiye ulaşan nüfusu da onunla birlikte çadırlarda yaşayarak, işgal edilen evlerini geri almak için direniyor.  Kudüs'te öyle bir işgal planı hükmünü sürdürüyor ki, ev tamiratıyla ilgili bir başvuru sırasında, yarım asrı aşkın bir süredir yaşadığı evin arazisinin kendisine ait olmadığını bildiriyor belediye, Müslüman hane sahibine.

Fevziye Hanım'ın eşinin ailesi 56 yıl önce Batı Kudüs'ten Doğu'ya gelerek  Şeyh Cerrah mahallesindeki araziye yerleşmiş. Evinin betonarme olarak inşa edilen ilk kısmı, Osmanlı'ya ait vakıf arazisinde Ürdün Devleti tarafından yaptırtılmış, o yıllarda. Yığma olarak inşa edilmiş bölümünü ise 90'ların ikinci yarısında aile yaptırtmış, kalabalıklaşıp da eski eve sığamaz olunca. Sutki çifti tapu işlemleri için belediyeye başvurduğunda, evleriyle ilgili herhangi bir kayıtın bulunmadığı öne sürülüyor. Belediye memuru kimlik kontrolünün ardından acilen mahkemeye çağırıyor Sudki ailesini. Ve aynı dönemde arazi üzerinde hak iddia eden Yahudi yerleşimci evraklarla karşılarına çıkıyor. Fevziye Hanım'ın oğlu, "Biz 56 yıldır bu evde yaşıyoruz" diye itiraz ediyor. İtirazları bir yere varmayınca da öfkelenerek işgalciyi tartaklıyor, bu yüzden mahkemeye 50 bin dolar tazminat ödeme cezasına çarptırılıyor. Ayrıca işgalcinin yaşamaya başladığı evine yaklaşamama cezası alıyor ve 1999'dan bu yana doğduğu eve yaklaşamıyor bile…

Kudüs'ün eski mahallelerinin tapularının şeceresi Osmanlı arşivlerinde mevcut. T.C. devleti on yıllık bir çalışmayla bu arşivi mikrofilme aldırtmış, bir kopyasını da Filistin Büyükelçiliği'ne ulaştırmış. Bu tapu kayıtlarına ulaşıldığı takdirde, en az 28 ev istiladan ve yıkımdan kurtulacak. Fevziye Hanım tapu kayıtlarına ulaşmak için uğraşıyor bir zamandır. T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından mühürlenmiş bir belge, Yahudi yerleşimcinin gösterdiği sahte belge karşısında daha muteber ve geri çevrilemez bir kayıt olacak. İHH'da sürdürülen söyleşiye katılan Süreyya Önal, "Ne kadar da her şey gelip Osmanlı'ya dayanıyor bu coğrafyada!" diye yorumluyor bu sanal tapu/ulaşılmaz tapu tartışmalarını. Fevziye Sutki, yarım asra yaklaşan bir süre boyunca yaşadığı evinin eşinin ailesine ait olduğunu kanıtlamak için Ankara'da girişimlerde bulunuyor. Filistin Büyükelçiliği, mikrofilmi gösterecek cihazları ve Osmanlıca bilen elemanları olmadığı gerekçesiyle, ona yardımcı olamıyor. Mescid-i Aksa etrafındaki arazi, Padişah Abdülhamit tarafından vakfedilmiş zamanında ve bu vakıf arazisi de zaman içinde sayısız kişiye satılmış. Şimdi Osmanlı arşivinde vakıf arazinin satıldığı silsile araştırılıyor.

Fevziye Hanım Ankara'da hükümet üyeleriyle, siyasetçilerle görüşmeler yapmış olarak geldi İstanbul'a. Kudüs'te gerçekleşen şehri Yahudileştirme planının İslam dünyasında yeteri kadar anlaşılmadığı, Filistinlilerinin davasının yeteri kadar destek bulmadığı kanısında.  

Slavoj Zizek'in yakın tarihlerde yayınlanan kayda değer bir yazısında şu şekilde dikkatleri çekmeye çalıştığı bir işgal planı, bütün Filistin için söz konusu olan: "Barış âşığı İsrail liberalleri – her iki tarafta da barışı reddeden aşırıların bulunduğunu kabul ederek – Filistinlilerle olan ihtilâflarını tarafsız, simetrik terimlerle sunarken birisi çıkıp basit bir soru sormalı: Doğrudan siyasi-askeri düzeyde hiçbir şey olmuyorken, (örneğin, gerilimler, saldırılar veya müzakereler söz konusu değilken) Ortadoğu'da devam eden nedir? Devam eden, Filistinlilerin Batı Şeria'daki topraklarının yavaşça alınması işidir: Filistin ekonomisinin tedricen boğulması, topraklarının parsellenmesi, yeni yerleşimlerin inşa edilmesi, Filistinli çiftçiye toprağından vazgeçmesi için yapılan baskı (ekinleri yakmak ve kutsala hürmetsizlikten hedef gözeterek öldürmeye kadar), tüm bunlar bunaltıcı bir yasal düzenlemeler ağıyla desteklenmektedir."   ("Zizek'ten İsrail Eleştirisi", Dünya Bülteni, çeviren: Ertuğrul Aydın, 19 Ağustos 2009)

"Filistinlinin canı ucuz. Adamın biri tutar öldürür, sonra da deli bu, diye serbest bırakılır", diyor Fevziye Hanım.

Filistinlinin malı hiç ucuz sayılmaz, ama bu hele taşınmaz malsa, topraksa, hiç güvende değil. Önce evlerinin yeni yaptırdığı bölümü gaspediliyor Kudsi ailesinin ve oraya yerleşimci gönderiliyor. Zorluklarla geçen sekiz yılın ardından evinin ikinci bölümü de yerleşimcilere veriliyor. 2008 yılı sonunda, evini işgalden kurtarma mücadelesinde tek başına kalan Fevziye Hanım, eski yuvasını görebileceği boş bir araziye çadırlı sandalyeli bir düzen kuruyor; geçici olmasını temenni ettiği bir düzen. Bir taraftan direnişini sürdürürken, bir taraftan da kanuni yollarla evine kavuşmak için girişimlerde bulunuyor. 

Filistinli örgütler desteğini çekmiyorlar üzerinden. Çadırdaki hayatına başladığı ilk gün, ziyaretçileri de akın etmeye başlıyor. 48 topraklarından, yani 1948'de İsrail vatandaşı olmuş bir buçuk milyon Filistinlinin yaşadığı topraklardan her gün beş otobüs dolusu insan ziyaretine geliyor. Bu ziyaretçileri, İsrail vatandaşı oldukları için pek engellenmiyorlar. İtibarlı Hristiyan kuruluşlar onu destekliyor, ziyaret etmeyi sürdürüyor. Pek çok Batılı kuruluş, AB büyükelçileri, destek ziyaretlerinde bulunuyorlar.

Bu destekler daha evinin ikinci bölümünü kaybetmeden başlamış. Dünyanın dört bir yanından insanlar, neredeyse yolu Kudüs'e düşen herkes destek amacıyla onu çadırında ziyaret ediyorlar. O sabah erkenden kalkıyor, çadırını temizliyor, kahvaltısını yapıyor, sonra ziyaretçilerini kabule başlıyor. Bu ziyaretler geç saatlere kadar sürüyor. Çadırının yıkıldığı dönemlerde ziyaretleri sandalyesinde kabul ediyor. İki Hıristiyan destekçisi, çadırında kelime-i şahadet getiriyorlar, bir Ramazan günü. Bir süre çadırında konuğu oluyorlar. Birlikte Mescid-i Aksa'da teravi namazı kılıyorlar. Porto Rico'dan bir aktivist kadın geliyor, 40 gün kalıyor çadırında. Bütün dünyada faaliyet gösteren savaş karşıtı hareketlerin üyeleri, desteklerini bildirmeye devam ediyorlar. İsrail içinde de Filistinlilerle Yaşam Derneği, Göçe ve Yıkıma Karşı Dernek, Barış Derneği gibi örgütler, desteklerini üzerinden çekmiyorlar. Çok sayıda İsrail vatandaşı, fiili olarak desteklerini bildirmeyi sürdürüyor. İsrailli Yahudiler çadırına veya sandalyesinin bulunduğu yere gelerek, onunla yemek yiyorlar. Bunların yanı sıra Kudüs'te yerleşik, siyonizme ve Yahudi göçmenlere karşı Yahudilerden söz ediyor Fevziye Hanım: "Onlar bizlere karşı müspet bir tutum içindeler. Arapları sever ve yerleşimcilerden nefret ederler. Yerleştirilmiş, sonradan göç etmiş olanlar çok kötü davranışlar sergiliyorlar. Yerlileri rahatsız etmeye çalışıyorlar, mesela tahrip etsinler diye tarlalara domuz salıyorlar. Özel güvenlik şirketlerinin adamlarıyla üzerimizde baskı uyguluyorlar. 'Göç edebileceğiniz 22 ülke var, niye hala burada yaşamakta ısrar ediyorsunuz?' diye üzerimize geliyor, bu adamlar. Her şekilde güvensiz bir ortamda yaşıyoruz." 

Çadırda nasıl bir hayat sürdürüyor? "Evsiz kaldığımda, kendime bir yol haritası çizdim", diye anlatmaya başlıyor, bu sorumuz üzerine. "Karşıma çıkacak bütün zorluklara tahammül edeceğim, dedim kendi kendime. Normal bir ev kadınıydım. Yahudilerle yan yana yaşıyorduk. Sonra başıma bunlar geldi. Evimi işgal eden adama, haydi, ben çıkıyorum, gel sen otur burada, diyemezdim. Şimdi çadırımı bir saray gibi algılıyorum, orada işte öyle bir duyguyla yaşıyorum. Çadırımda tuvaletim var mesela, ama bu tuvaletin kapısı yok. Kışın çok soğuk oluyor, çok soğuk ve rüzgarlı. Bir keresinde rüzgar çadırı uçurdu, üç kişi tutmayı başaramadık. Kanaatkar olan bir şekilde yaşamaya devam eder. Mücadeleyi sürdürürsünüz yaşama azminiz varsa, kaderiniz de zaten buna göre şekillenir. Tamamen ilkel bir hayat, sürdürdüğüm. Örümcek evi kabirden daha iyidir, diye bir Arap deyimi vardır. Bu söze uygun bir hayat yaşıyorum. Ben hikmetle ve iyilik üzere, ahlak üzere İsrail'in Filistinlilere yaptıklarını bütün dünyaya duyuracağım, dedim. Yol haritam işte budur. Annem, dünya kadar hastalığa yakalandın, gözlerin alerjiye duçar oldu, bırak artık bu işleri, diyor, ama ben bırakmaya yanaşmıyorum. Bu mücadeleyi hikmetle sürdüreceğim. İsrail medyayı çok güçlü bir şekilde kullanıyor.  Medya önemli. Benim de bazen 6-7 kanalla röportaj yaptığım oluyor."

Evine bir gün kavuşacak, bu konuda şüphesi yok. "Umutsuzlukla hayat sürmez, hayat sürdüğünde ise her zaman bir umut vardır", diye bağlıyor sözünü, söyleşimizin sonunda.