El Cezire'nin, Yaser Arafat suikastıyla ilgili soruşturması mükemmelliğine rağmen bize yeni bir şey katmadı. Zira ilk günden itibaren suikast yöntemi (zehirlenme), suikastı gerçekleştiren (Şaron) ve suikasta katılan Arap, uluslararası ve Filistin çevreleri açısından tablo gayet açıktı.

Soruşturmanın özelliği bizlere profesyonel bir şekilde açık kanıtlar sunması. Şaron zahiren inkâr etse de suçu gizleme ihtiyacı duymadı. Ancak birkaç yıl geçmeden kendisine en yakın gazetecilerden biri olan Uri Dan, 'Şaron'un Sırları' adlı kitabında arkadaşının Arafat'tan kurtulmak için George Bush'tan izin aldığını itiraf etti. Bu talep Bush tarafından biraz olumlu karşılanmış ancak kendisinden işi Allah'a bırakmasını istemiş Bush. O vakit Şaron, 'Bazen Allah'ın desteği gerekebilir.' diye karşılık verince Bush sessiz kalmış. Şaron bu durumu yeşil ışık yakmak olarak almış. Arafat'ın 2000 yılı yazında Camp David'i reddetmesi, İsrail teklifleri çıtasını kabul etmesinin imkânsız olduğunu ispatladı şüphesiz. Hiç kimsenin özellikle Kudüs konusunda bu teklifleri kabul etmesi düşünülemez. Ancak suikastın arkasındaki en önemli boyut, Arafat'ın istisnasız bütün Filistin güçlerini arkasında birleştiren ve Siyonist oluşum üzerinde geçmişte görülmemiş bir yük oluşturan Aksa intifadasını desteklemesiyle ilgili. (Bu durum Arafat'ın onay verdiği uluslararası kararların, Oslo anlaşmalarının ve Filistin ulusal sözleşmesinin iptal edilmesini kabul ettiğimiz anlamına gelmemekte).

Yaser Arafat uzun süre ABD-Mısır dokunulmazlığından beslendi. Fakat bu dokunulmazlık birincisi ABD'nin bu suikasta ve daha öncesinde Arafat'ın kuşatma altına alınmasına onay vermesiyle ve ikincisi Mübarek-Ömer Süleyman ikilisi kanalıyla her akıl sahibinin anlayacağı Mısır onayıyla ortadan kalktı. Filistin açısından Arafat'tan sonra şartları eline almaya hazır ve onun izlediğinden farklı yeni bir yöntemin garantisini verecek alternatif ismin bulunduğu şüphesiz. Bu durum Şaron'u ortak bulsun veya bulmasın suçu işlemeye teşvik etti. Özellikle de Yaser Arafat'ın miras bıraktığı ekibin kendisi Arafat'a darbe girişiminde bulunmuşken: Birincisi askeri olarak Muhammed Dahlan bir yıl önce darbe girişiminde bulunmuş ancak başarısız olmuştu. İkincisi ABD ve Batı'nın, Arafat'a Mahmud Abbas'ı tam yetkili başbakan, Muhammed Dahlan'ı güvenlik sorumlusu ve Selam Feyyad'ı da maliyenin sorumlusu olarak ataması yönünde dayatmalarda bulunarak yaptığı siyasî darbe. Suça doğrudan katılımının olduğunu kesin dille ifade etmek zor ancak Mukataa içerisinden birinin Arafat'ın vücuduna gerek yemek yoluyla gerekse başka bir yolla zehri girdirdiği şüphesiz. Tıpkı kulak kanalıyla Halid Meşal'e yapıldığı gibi. Ayrıca birilerinin öldürme kararından haberdar olup olmadığını kestirmek de zor. Burada Faruk el Kadumi'nin (eski Fetih yöneticisi) Abbas ve Dahlan'a yönelik suçlamalarını ve sonrasında Fetih yönetiminin Dahlan'a yönelik suçlamalarını hatırlatırız.

Sorunun üçüncü parçası suçu gizleme veya üzerini örtme noktasındaki işbirliğiyle alakalı. Bu bağlamda Abbas, Dahlan ve Reşid'in hiç kuşkusuz bu suçun bir parçası oldukları söylenebilir ancak tek başlarına değillerdi. Zira suça Fransa da katıldı, Hüsnü Mübarek ve Ömer Süleyman'ın Mısır'ı da. Keza Zeynel Abidin bin Ali'nin Tunus'u da. Bütün bunları televizyon soruşturması açıkça ispatladı. Bu gerçekleri müşahede imkânı olmayanlardan isteğimiz, bir yargıya varmadan önce soruşturmayı izlemeleri. Özellikle de Süha Arafat'ın bu konuyu neden şimdi hatırladığına bir anlam veremiyoruz. Görünen o ki soruşturmayı yürütenler dosyanın açılmasına Süha Arafat'ı ikna etmişler. Tabii bunca yıl sonra konunun gündeme getirilmesinin bazı hedefleri olduğunu yok sayamayız.

Şu an bizi yönetim ve kadrolar bazında Fetih hareketinin tutumu ilgilendiriyor. İşgal kuvvetlerinin izniyle hareket eden ve rızasını isteyen yönetimden bir şey beklemek zor olsa da, sembol bir liderle övünen kadrolardan dürüst davranmalarını istiyoruz. Hamas'la partizan ve kabileci bir ruhla kavga ederek yöntemlerini savundukları kişiler sembol liderlerini öldürmekte işbirliği yapanlardır. Onun mirasını aldılar ve bütün bir süreci tahrif ettiler, Fetih'i, genel kongrelerini işgalin gözetimi altında yapar hale getirdiler.

Ürdün gazetesi Düstur 5 Temmuz 2012

Kaynak: Zaman