Kırım Türklerinin bir atasözü şöyledir: ''Dilin coytkan özün coytkar.'' Türkiye Türkçesiyle söylenişi ise ''dilini kaybeden kendini de kaybeder'' şeklindedir. Şairin dediği gibi dilimiz bizim ses bayrağımızsa; biz de bu bayrağın yere düşmemesi için elimizden gelen gayreti esirgememeliyiz. Türkçe üzerine herkes bir şeyler söylüyor olsa da maalesef biraz sert konuşmayınca kimsenin dönüp baktığı da yok doğrusu.
Dil, toplum içinde canlı canlı yaşayan bir varlık gibidir. Sanki bu günlerde Türkçemizin nefes boruları birer birer tıkanıyor gibi bir hava var. Çok meşhur bir tabirle ''bilgililer ilgisiz ilgililer bilgisiz'' gibi. Oysa Türkçemiz anamızın ak sütü gibi helal malımızdır. Bizim de bu helal malımızı hoyratça harcamaya hiç mi hiç hakkımız yok. Elbette kendi dilinde yaşamanın zevkini alamamış insanlara Türkçe hassasiyetini aşılamak kolay bir iş değildir.
Fatih Belediyesi, Fatih'in göbeğine büyükçe bir alışveriş merkezi yapmış. Adına da ''Historia'' demişler. Sanki vatana millete devlete güzel bir hizmet yapmışlar gibi, bir de her yere reklamlarını asmışlar. "Historia" veya başka bir yabancı isim olsun hiç fark etmez anlatmak istediğimiz bu yabancı isim çılgınlığının yanlışlığıdır. "Historia" bir sembol isim olarak alınsa da aslında tüm Türkiye'de işyerlerine yabancı isimler verilmesine karşı kendi içimizde bir bilinç inşa etmeliyiz. Türkçe kalesini kaybettiğimizde geride tutunacağımız çok fazla bir şeyimiz de kalmaz. İşyerlerine verilen her yabancı isim surda açılmış birer gedik olarak kabul edilmelidir. Bizler önce kendi içimizde bu bilinci oluşturup canlı tutmalıyız.
Ticari kaygılarla bu yapılıyorsa bunun da yanlış olduğu anlatılmalı ve bu yanlıştan mutlaka geri dönülmelidir. Elbette hiç bir ticari müesseseye zarar edeceği bir teklifi götürmek gibi bir hakkımız yoktur. Herkes kâr edeceği şekilde hareket etmek zorundadır. Bizim burada asıl sorgulamamız gereken milletimizin bu yabancı marka merakıdır. Bir malın yabancı bir isimle satılması o malın kaliteli olacağı anlamına gelmez. Kafanızda böyle bir ön yargı varsa kusura bakmayın ama birileri sizi çok kötü kandırmış demektir.
Eskiden ülkemizde kaliteli üretim yapan fabrikalar olmadığı için batıdan gelen mallar uzun süre dayanıyordu. Onun için de insanlar o mallara rağbet ediyordu haklı olarak. Oysa şimdi bizim her çeşit malı üretecek imkânımız var. Buna rağmen biz başkalarını gözümüzde fazlaca büyütüyorsak bizde bir kusur var demektir. Aynı mala sadece markalı diye fazladan para ödemek bizim kendi enayiliğimiz değil mi? Önce bu yabancı marka merakının önünü almak lazım. Marka merakı sömürgeci ulusların elindeki en güçlü silahtır. Bu silah bizi en can alıcı noktalarımızdan sürekli vurmaktadır.
Gandhi, Hindistan'da İngiliz sömürgeciliğine karşı elinde ''çıkrık''denilen bir dokuma aletiyle mücadeleye girişmiştir. İngiliz kumaşına karşı yerli üretim kumaşları üretip kullanmayı teşvik etmiş ve başarmıştır. Kendimizi bu sömürge çarkından kurtarmak için önce kendi çıkrığımıza sahip çıkmalıyız. Dilimize sahip çıkmadan kendi çıkrığımıza, çıkrığımıza sahip çıkmadan da dilimize sahip çıkamayız. Ben inanıyorum ki önce teker teker bütün müşterileri bilinçlendirmeden kuru bir Türkçe kahramanlığının bir anlamı yoktur. ''Müşterisiz meta zayidir'' derler ya… Biz önce kendimiz kendi malımıza müşteri olacağız. Daha sonra bu bilinci dalga dalga yaymamız çok kolay olacaktır.
Biraz da işin kültürel boyutu var tabi. Kendimizi küçük görüyoruz çoğu zaman. Komşunun tavuğu kaz görünür misali hep başkalarını gözümüzde büyütüyoruz. İstanbul'un en gözde alışveriş merkezlerinden biri Cevahir alışveriş merkezidir. İbrahim Cevahir kendi soyadını bal gibi de marka yapmıştır. Çünkü adamda aşağılık duygusu yok! Çünkü adam kendi soyadına sonuna kadar güveniyor. Yine bunun gibi Akmerkez, İstanbul zenginlerinin çokça rağbet ettiği bir alışveriş merkezi değil mi? Dedeman oteller zinciri yabancı otellerle rekabet edecek kadar meşhur bir marka olmadı mı sizce de? Yani sizin anlayacağınız; Türkçe isimler kuyunca da oluyor. Peki, öyleyse üstümüze sinen bu aşağılık duygusu nedendir?
Her fırsatta ayına yıldızına kurban olduğunuz bu ülkenin Türkçesini neden böyle kolay kurban veriyorsunuz? Milli manevi hassasiyetlere sahip olma iddiasındaki insanların bizi şaşırtacak kadar sorumsuz hareket etmesine bir anlam vermekte güçlük çekiyorum. İlmî meclislerde tepe tepe kullandığınız Cemil Meriç'in: ''Kâmus nâmustur. Kâmusa uzanan el nâmusa uzanmıştır'' sözünü hiç mi hatırlamazsınız? Bir yanda mehter marşıyla açılışlar yapacaksınız, bir yanda belediyeye ait bir alışveriş merkezine ''Historia'' gibi ucube bir isim koyacaksınız. Bu biraz komik olmuyor mu? Adama sormazlar mı: "Sen hangi medeniyetin evladısın be adam!" diye?
Kaynak: Milli Gazete