Cezayir, bu ay Fransa’dan bağımsızlık kazanmasının 53. yıl dönümünü idrak ediyor. 1950’lerin sonları ve 1960’ların başlarındaki acı özgürlük mücadelesi, sömürgeciliğe karşı küresel hareketin odak noktası oldu. Bu mücadele, Güney Afrika’daki ırkçı rejimde ortaya çıkan baskı ve direniş biçimlerini de etkiledi.
Bağımsızlık, 1954 sonunda başlayan ve altı sene sonra sona eren şiddetli devrimci savaşın akabinde geldi. Savaş yüz binlerce cana mal oldu. Katliamlar yaygındı. Bunlar 1961’de Paris’te silahsız Cezayirli sivillerin topluca katledilmesine kadar gitti. İşkence ve tecavüz, Fransız askeri operasyonlarının rutin özelliğiydi.
Cezayir’in milli kurtuluş mücadelesi, Küba’da 1959’daki devrimle birlikte tüm dünyada ırkçılık ve sömürgeciliğe karşı yapılan mücadelelere ilham verdi. Savaştan sonra -Malcolm X ve Che Guevara gibi- dünya sahnesinde önemli şahsiyetler Cezayir’e geldi. Guevara, başşehir Cezayir’i “en kahraman özgürlük başkentlerinden biri” olarak ilan etti.
1961’de askeri eğitim arayışındaki Nelson Mandela, sürgündeki Cezayir ordusu tarafından Fas’ta misafir edildi. O daha sonra bir müddet Cezayir dağlarında vakit geçirdi. Mandela, Cezayirlilerin mücadelesini “isyancıların, yerli çoğunluğa hükmeden büyük beyaz yerleşimci topluluğuyla karşı karşıya kaldığı, kendilerine en yakın model” olarak duyurdu.
Irkçı devlet de Cezayir’deki savaştan bir şeyler öğrenmeye çalıştı. 1963 civarında Güney Afrika’daki eylemciler, Cezayir’de Fransızlardan öğrenilen işkencelere maruz kaldılar.
Fanon’un devam eden tesiri
Bugün, Güney Afrika’da Cezayir’deki savaşın en gözle görülür mirası, büyük entelektüellerden, düşünceleri büyük ölçüde bu zorlu savaşa şekil veren birinin ismiyle fikirlerinin sürekli insanın karşısına çıkmasıdır.
Frantz Fanon’un ismi her türlü siyasi projede geçer. Bunlardan bazıları onun hem kitaplarında yazdıkları hem de biyografisinden bildiklerimizle açık çelişki içindedir.
Karayip adası Martinique’de 1925’te doğan Fanon, ilk kitabı Siyah Ten Beyaz Maskeler’i, daha 27 yaşındayken, 1952’de yayımladı. Kitap, Karayipler ve Fransa’da yaşanmış ırkçılık tecrübelerini anlatıyor.
Kitapta anlatılanlar, eleştirel ırk araştırmaları sahasında yazılan eserlere temel teşkil ediyor. Kitap, 1960 sonları ve 1970 başlarında Güney Afrika’da bomba gibi tesir uyandırdı. Fanon, James Cone, Aimé Césaire ve Jean-Paul Sartre gibi düşünürlerin yanı sıra siyahlardaki bilinçlenme hareketinin entelektüel temelinin önemli bir parçası oldu.
Çağdaş okurlar genelde bu kitapla ilk temaslarını heyecan verici ve dönüştürücü olarak nitelerler. Güney Afrika’da bazı üniversitelerde olduğu gibi toplumun sömürgeci karaktere sahip kesimleri için ise bu kitap gerçek bir sorun olarak duruyor. Fanon’un ismi sık sık, öğrencilerin ülkedeki üniversitelerin radikallikten ve sömürgecilikten uzaklaştırılması için verdiği yeni mücadelelerde zikrediliyor.
Fanon’un aşağıdaki iki kitabı, o sürgündeki Cezayir milli kurtuluş hareketi için çalışırken Tunus’ta yazıldı. 1959’da yayımlanan Can Çekişen Sömürgecilik kitabı, toplu bir mücadelede mümkün olan ferdi ve müşterek değişikliklerle ilgilidir. Yeryüzünün Lanetlileri kitabı da onun 36 yaşında kan kanserinden ölmesinden kısa bir süre sonra Aralık 1961’de yayımlandı. Kitabın yayımlanmasından altı ay sonra Cezayir Fransa’dan bağımsızlığını kazandı.
Yeryüzünün Lanetlileri, sömürge toplumu, sömürgeciliğe karşı mücadele ve sömürge sonrasının hastalıkları konusunda mükemmel bir izah sunar. Kitabın, aynı zamanda sömürge durumuna yol açan şiddet kullanımının yol açtığı zararları ele aldığı ise genelde unutulur.
Üzerinden 50 yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen kitap halen konu hakkında temel bir eser olmaya devam ediyor. Kitap eleştiriden ziyade tahminleri ve sömürge ile sömürge sonrası durumun anlaşılmasını sağlaması açısından önemlidir. 2015’te ilk kez kitapla tanışan çok sayıda Güney Afrikalı öğrenci, Fanon’un ülkede Jacob Zuma başkanlığında büyük ölçüde yağmacı rejimle ilgili korkunç realiteye mümtaz bir izah getirdiğini düşünüyor.
Fanon, Cezayir topraklarında, Tunus sınırının karşısındaki ormanlık alanda bir kahraman olarak toprağa verildi. Cezayir bağımsızlığını kazandıktan sonra onun ismi yeni toplumun sembolik düzenine kazındı. Cezayir Milli Kütüphanesi’nin bulunduğu caddeyle bir okul ve hastaneye onun ismi verildi.
Ama daha sonra Cezayir giderek baskıcı olmaya başladı ve Fanon’un “Cezayir’in herkese açık olduğu, her türlü dehanın orada hayat bulabileceği” görüşünden uzaklaştı. Onun sömürge sonrası hastalıkları konusundaki açık eleştirileri ve sömürgeyle sömürge sonrası dönem arasında devamlılık çizgilerini keşfetmesi, yeni düzen için giderek sıkıntı verici oldu.
Fanon’un ismi, devrim kahramanları arasında anılmaya devam ediyor ama fikirleri giderek ters karşılanıyor ve yabancı addedilerek reddediliyor.
Ekim 1988’de işsiz ve evsiz gençler sokakta polis arabalarını yakmaya başladığında onun dul eşi Josie Fanon, başkent Cezayir’deki evinin balkonundan olanları seyrediyordu. Polis, gençlere Fransız sömürgeciliğini andıran bir şiddetle karşılık verdi, birkaç gün içinde 500 kadar kişi öldü. Bundan birkaç ay sonra o, işlerini dikkatle yoluna koyup intihar etti.
Irkçı rejimden sonra Güney Afrika’da devlet tarafından gerçekleştirilen ilk katliam sonrasında, Güney Afrikalılar Afrika Milli Kongresi’nin hakimiyetinde hızlı bir azalmaya şahitlik ederken, çoğu genç insan Fanon’u, sömürge sonrası mücadele konusunda verdiği sözlerini yerine getirmeyen bozuk bir düzene karşı ikinci kurtuluş mücadelesi ihtimaline açılan bir pencere olarak görüyor. Bu anlamda, Güney Afrika Cezayir devrimiyle iç içe olmaya devam ediyor.
Kaynak: The Conversation
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu