ÖNCEKİ gün yazımın başlığı "Yetki gaspı" idi. Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliği konusunda esastan inceleme yaparak iptal kararı vermesinin "yetki gaspı" olduğu tezini savunmuştum.

Sevgili dostum Melih Aşık, dünkü yazısında Prof. Sümer Yamaner'in bir sorusuyla bu teze karşılık verdi. Genel cerrahi profesörü Sayın Sümer Yamaner diyor ki:

"Peki iktidar partisinin yetkisi olmadığı halde anayasanın değiştirilemez maddelerini değiştirmeye kalkması yetki gaspı değil mi?!"
Hemen cevap vereyim: Değil!

Çünkü Anayasa'da değişiklik yapmak yetkisi sadece Meclis'e aittir; başka bir organa ait olsaydı ve Meclis bunu yapmaya kalksaydı o zaman yetki gaspı olurdu!

Meclis'in yasama alanındaki bir tasarrufu için "yetki gaspı" denilemez! Sadece "anayasaya aykırılık" iddiası ileri sürülebilir.
Bu ikisi farklı hukuki kavramlardır.

Bazen öyle...
Peki, Anayasa Mahkemesi'nin son kararı neden "yetki gaspı"dır? Şundan:
-  Konumuz bakımından, Anayasa diyor ki: 2. madde değiştirilemez. Yani saltanat, teokrasi, parti devleti gibi rejimler kabul edilemez, teklif dahi edilemez.

-  Anayasa Mahkemesi ise diyor ki: Sadece 2. madde değiştirilemez değildir; "ilişkin maddeler" de değiştirilemez!

Yüce Mahkeme böylece yorum yoluyla Anayasa'da "İlişkin maddeler de değiştirilemez" diye bir hüküm varmış gibi karar tesis etmiştir. Sadece Meclis'in Anayasa'ya yazabileceği bir kısıtlamayı, Anayasa Mahkemesi yorum yoluyla koymuş, Meclis'in bu yetkisini gasp etmiştir.

Halbuki aynı mahkeme, daha önceki kararlarında, anayasa değişliklerini sadece "teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı" açısından inceleyebileceğine, esasa bakamayacağına dair kararlar vermiş, "ilişkin maddeler" diye bir kavram üretmemişti. (1987/15 ve 2007/68 kararlar.)

Niye bazen öyle, bazen böyle?
Yüce Mahkeme 'normal' saydığı konularda yetkisini aşarak esastan incelemeye girmiyor. Ama kendi ideolojisine göre "önemli" saydığı konularda, "ilişkin maddeler" gibi kavramlar üreterek yetki gaspı pahasına Meclis'in yasama yetkisine antidemokratik kısıtlamalar koyuyor.

İdeoloji faktörü
AKP hakkındaki kararında Yüce Mahkeme kadın hakları ve AB reformları gibi örneklerle bu partinin "çağdaşlaşma ve demokratikleşme yolundaki icraatlarını" övüyor! Ve aynı zamanda partinin laiklik karşıtı eylemlerin "odağı olduğuna" hükmediyor.

Hem çağdaşlaşma hem laiklik karşıtlığı! Bu çelişkinin sebebi Yüce Mahkeme'nin eskiden beri laikliği liberal ve evrensel değil, ideolojik bir anlayışla değerlendirmesidir.

Basında "Anayasa Mahkemesi'nin kompozisyonu... Sezer'in atadığı üyeler, Gül'ün atayacağı üyeler" gibi söylemler gelişiyor, kamuoyunda üyelerin siyasi görüşüne göre kararların şekillendiği kanaati oluşuyor.

Bir noktadan itibaren mahkemenin itibarı için bir alarmdır bu! Sayın üyeler siyasi görüşlerini kapının dışında bırakmaya, kavramları evrensel anlamlarıyla değerlendirmeye özen göstermelidir.

Mahkemeye üye seçme tarzı da çok önemlidir. İleride, mahkemeye üye seçiminin kaynağı çeşitlendirilmeli, parlamentoyu da devreye sokarak, mahkeme çoklu bir yapıya kavuşturulmalıdır. Kurumların tarafsızlığı, üyelerinin tek fikirli değil çok fikirli olmasıyla mümkündür çünkü.

Kaynak: Milliyet