Aralarında üç DTP Genel Başkan yardımcısının da bulunduğu 51 kişi dün PKK ile ilgili bir soruşturma gerekçesiyle tutuklandı.
29 Mart seçimlerinin en önemli sonuçlarından birisi, Kürt kimliği vurgusuyla öne çıkan Demokratik Toplum Partisi'nin, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerin birinci partisi olmasıydı. Kürtlerin, 'bunlar kimlik siyaseti yapıyorlar' diyerek DTP'yi hedef alan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, 'biz de işte bunun için onlara oy veriyoruz' mesajını yollamış oldukları açıkça görülüyor.
DTP, 'Kürt kimliği' üzerinden siyaset yapan akımlar arasında en güçlü olandır. DTP'lilerin kendileri de birçok kez 'PKK ile aynı tabana dayandıklarını, aynı kesimden destek aldıkları'nı ifade ettiler. Kürtlerin kimlik taleplerinin, ovadaki en güçlü ve etkili sözcüsü DTP'dir. Zaten bu konuda çözüm aranırken bu 'akrabalık' da bir imkân olarak düşünülüyor.
DTP'lilere yönelik son yaygın tutuklama operasyonu, anlaşıldığı kadarıyla 'DTP içindeki PKK'nın kanıtlanmasına yönelik. Şimdiye kadar pek başvurulmayan (çünkü böyle bir soruşturmaya girişildiği zaman ortaya oldukça karmaşık bir tablonun çıkabileceği ortada) bir yol izleniyor.
DTP'nin son seçimlerde Güneydoğu'da aldığı oyların PKK'dan tamamen bağımsız olduğunu kim iddia edebilir? O zaman yapılmak istenen nedir? Bu operasyonlardan sonra nasıl bir tabloyla yüz yüze geleceğiz? PKK'nın bölge üzerindeki etkisi mi zayıflayacak?
DTP cephesine baktığınız zaman öfkenin büyüdüğünü görüyoruz. DTP'liler bu tutuklama furyasının PKK'ya değil kendilerine yönelik olduğunu düşünüyorlar ve çok sert tepkiler gösteriyorlar. Tabii bu uygulama, Kürtler arasında hâlâ şiddetten yana olanların inisiyatifini geliştirecek unsurları da tetikliyor.
***
DTP İstanbul İl Başkanı'nın gözaltına alınmasıyla ve il binasının basılmasıyla, soruşturma DTP'nin varlığına yönelik bir operasyona dönüşmüş gibi görünüyor. Bu tablo yabancı değil. Son 20 senedir 'Kürt kimliği' merkezli siyasi partiler kapatıldı. Yöneticileri tutuklandı, bazıları 'faili meçhul' cinayetlerde öldürüldü. Bu cinayetlerin çoğunun devlet içindeki bazı karanlık güçlerce gerçekleştirildiği şimdi net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Peki bunlar ne işe yaradı? PKK eylemleri sona mı erdi? Güneydoğu'da birlik yönünde başarılı adımlar mı atıldı? Kürtler kimlik taleplerini geri mi çektiler?
Siyasi partiler kurmaktan vaz mı geçtiler? Söz konusu siyasi akım siyaset sahnesinden mi çekildi?
DTP, Meclis'te 21 milletvekiliyle temsil ediliyor. Bugün milletvekili seçimi yapılması halinde temsil güçlerinin artış göstereceği de ortaya çıkmış durumda. Kürtler kimlik taleplerine yönelik baskıyla karşılaştıkça bu konudaki ısrarlarını daha da güçlü ifade etmeyi yeğlediler.
Devlete yön veren akıl, acaba şimdi ne yapmak istiyor? DTP ile PKK arasında hemen herkesin bileceği, tahmin edeceği ilişkileri gündeme getirerek DTP'yi kapattırmak mı istiyor? 'DTP kapatılırsa bu sorunun daha kolay çözüme ulaşacağı' gibi artık hemen hemen hiç kimsenin inandırıcı bulmadığını tahmin ettiği bir varsayımla mi hareket ediliyor? 'DTP kapatılırsa muhatap olarak kim kabul edilecek?' sorusu sorulmuyor mu?
***
Türkiye'nin Kürt sorununda bir 'demokratik akıl'a ihtiyacı olduğu kesin. Ergenekon tutuklamaları tartışmaları nedeniyle gözden kaçan yeni operasyonların Güneydoğu'da sorunu daha da içinden çıkılmaz hale getireceği ortada. Geçmişte çokça denenmiş ve başarısızlığa uğramış olan bu antidemokratik yaklaşımın bu saatten sonra yeniden devreye sokulması, hayal kırıklığına uğratıcı bir gelişme.
Kürt siyasetinin şiddetin egemenliğinden kurtarılmasının yolu, alanın demokratikleşmesinden geçiyor. 'Kürt kimliği' talebinin üzerindeki baskı artırılırsa Kürtlerin şiddetle hesaplaşması zorlaşır. Kürtler ancak demokratik bir ortamda, şiddet eğilimiyle aralarına sınır çekme imkânı bulabilirler.
Baskıcı ortamın, Kürtler içinde şiddeti savunanları güçlendireceğini anlamak için kâhin olmak gerekmiyor. Daha önceleri hep böyle oldu. Devletten gelen şiddet uygulaması, Kürtler içinde de şiddet yanlısı akımları güçlendirdi. PKK'nın kitleselleşmesine zemin hazırlayan temel neden, 12 Eylül askeri darbesinin ardından bölgede yaygın bir şekilde uygulanan devlet şiddetiydi.
Yeni operasyonların arkasındaki aklı anlamak mümkün değil.
***
Sevgili arkadaşımız Hrant Dink'i öldürenlerin yargılanmasına 20 Nisan Pazartesi günü Beşiktaş'taki adliye binasından devam edilecek. 'Hrant için, adalet için' bizler de pazartesi sabahı saat 10'dan itibaren Beşiktaş Barbaros Meydanı'nda olacağız. Bekliyoruz.

Radikal