Anayasa Mahkemesi(AYM), 2007'den bu yana devam eden dava sonunda Demokratik Toplum Partisi'ni (DTP) kapattı. İki yıldır süren dava, 'açılım' sürecinin en kritik noktasında karara bağlandı. 

AYM'nin bu kararı hukuki gerekçelerinden daha çok siyasal sonuçlarıyla tarihe geçecek. Bu kararıyla AYM, bir anlamda PKK ve Öcalan'ın oyununa gelerek Parlamento'da grubu olan bir partiyi kapattı, bu partiye verilen 2 milyon oyu şaibeli hale getirdi.

Türkiye demokrasisinin siyasi partiler mezarlığına dönüşmesine sebep olan kurumların başında gelen AYM, çoğunlukla "siyasi", son DTP kararında olduğu gibi kimi zaman da "hukuki" kararlar vererek tartışmalara neden oldu. Ne karar verirse versin, verdiği kararlar beğenilmedi. AYM, DTP kararında kanunen doğru bir karar vermiş olsa dahi siyasal ve toplumsal meşruiyeti bakımından oldukça sorunlu bir karara imza attı.

DTP'nin kapatılma kararı, siyasi sonuçları bakımından bir partinin kapatılmasından öteye manalar taşımaktadır. Bu karara en çok sevinen PKK'dır. Bu karar hem açılım sürecini, hem de Kürtlerle AK Parti arasındaki sağlam ilişkiyi derinden etkileyecek mahiyettedir. Kapatma kararının Türk siyasal hayatı ve Kürt sorununun çözümü üzerine etkileri bir müddet geçtikten sonra çok daha iyi görülecektir.

HEP'TEN DTP'YE SANCILI BİR YOL HİKÂYESİ

Legal Kürt hareketi içerisinde şimdiye kadar 5 parti hakkında kapatma davasını görüşen AYM , bu partilerin üçünü kapattı. Diğer iki parti ise dava süreci devam ederken kendisini feshetti. HEP'i 7 Mayıs 1993'te, DEP'i 16 Haziran 1994'te kapatan Anayasa Mahkemesi aynı zamanda ÖZDEP (Dava sürerken kendini feshetti. 1995) ve HADEP (2005 Dava sürerken kendini feshetti) davalarına da baktı. Yani HEP geleneği, kapatma davalarına ziyadesiyle alışkın siyasi bir hareket. Her kapatma davası HEP geleneği için yeni bir hayat öpücüğü ve kurtuluş oldu.

Kapatılan her partiden kısa bir süre sonra yeni bir partiyle yoluna devam eden ardıl partiler, hukukçulara kapatma yolunda birçok delil verip kendi sonunu hazırlasa da siyasal sonuçları bakımından önemli hadiselere zemin hazırladı. Şimdiye değin, toplam yedi partiyle yoluna devam eden hareket, bütün zamanlarda kendisini PKK'nın legal kolu olarak konumlandırdı. Bu kadar parti açılıp kapatılırken, ilginç biçimde PKK daima yerinde durdu ve kritik zamanlarda yaptığı müdahalelerle Kürt meselesini ipotek altına aldı.

'Barış, silahsızlanma, demokrasi' tartışmalarının gündeme geldiği her dönemde PKK devreye girerek süreci tersyüz etti. Bazen doğrudan, bazen de dolaylı biçimde bu partilerin kapatılmasına zemin hazırladı. Her kapatma davası sonunda, tecrübeli kadrolar sahnenin dışında kaldı, yerlerine yeni ve tecrübesiz kadrolar geldi. Son kararda olduğu gibi her kapatma davası, PKK'nın Kürtlerin duygularını istismar etmesine ve mağdur rolü oynamasına sebep oldu.

Partilerini kapattırmak için elinden gelen her şeyi yapan bu insanlar için verilecek en büyük ceza aslında partilerini kapatmamaktı. Ancak pratikte yaşanan gelişmeler ve bir 'görünmez el' buna imkân vermedi. Devletin ve siyaset kurumunun elinde bir yol haritasının olmaması gündelik kararlar alınmasına ve sorunların görmezden gelinmesine sebep oldu.

1991 genel seçimlerindeki SHP-HEP ittifakından 16 yıl sonra, 2007 genel seçimlerinde yeniden Meclis'e giren DTP, geçen 2,5 yılda tam bir hayal kırıklığı yarattı. Kürt meselesinin çözümünde üzerine düşen sorumluluğu yerine getiremeyen DTP, işlevinden çok temsil gücü ve varlığıyla önemliydi. DTP'nin kapatılması hukuki gerekçelerinden daha çok simgesel anlamı bakımından önemli hale geldi.

Kapatma kararı, devletin 'açılım' projesini riske, hükümetin Kürtlerle yürüttüğü uzlaşma çabalarını ve demokratik standartların yükseltilmesi çalışmalarını zora soktu. Kabul edilsin veya edilmesin, son yaşanan hadiselerle birlikte denklemde Abdullah Öcalan bir adım öne çıktı. 16 Şubat 1999'da yakalanıp Türkiye'ye getirildiğinde 'barışın tesisi için üzerine ne düşüyorsa yapacağını' söyleyen Öcalan'ın zaman içinde fikirleri mutasyona uğradı. Abdullah Öcalan, Kürtlerin geleceğinden daha çok kendi geleceğini önemsemeye başladı.

Açılım sürecinin başında destek veren Öcalan, bir müddet sonra bu kararını tashih ederek hükümeti suçlamaya başladı. 1984 yılından bu yana ülke gündemini tayin eden, örgütünü her halükarda ayakta tutan ve sıkı kontrol altında bulunduran Abdullah Öcalan, son hadiselerle ne kadar iyi bir 'taktik ve strateji' ustası olduğunu bir kez daha gösterdi. Kürt meselesinde 'defacto' biçimde kendisini temel aktör haline getiren Öcalan, kapatma kararıyla çözüm denklemine dâhil oldu. Şimdilik durum berabere ama henüz nihai hamleler yapılmadı. Unutulmamalı ki kamuoyunun 1999 şartlarına yeniden dönmesi durumunda bundan en çok zarar görecek olan yine Abdullah Öcalan'ın kendisi olacaktır.

BUNDAN SONRA NE OLACAK?

Açılım süreci başladığında asıl amaç 'PKK'nın dağdan indirilip, DTP'lileştirilmesi' iken gelinen noktada DTP'nin tasfiyesiyle, PKK süreci tamamen kontrol altına aldı. PKK'nın dağdan indirilmesi bir yana DTP'lilerin PKK'nın yanına gitmesinin yolu açıldı. Parti içindeki 'ılımlılar-sertlik yanlıları' veya 'DTP'liler-PKK'lılar' ayrımında ılımlılar şimdilik kaybetti. Parti, PKK'lıların eline geçti. Siyasi ömrünün büyük kısmını DTP geleneğinin dışındaki partilerde geçiren kucaklayıcı Ahmet Türk'ün yasaklanması dahi, verilen kararın ne kadar irrasyonel bir karar olduğunu ortaya koyuyor.

Cumhurbaşkanı Özal'ın 1993 yılında başlattığı inisiyatifin, Bingöl'de 33 askerin şehit edilmesiyle son bulması gibi Habur'da yaşananlar ve Tokat'ta 7 askerin şehit edilmesi açılım sürecinin tıkanmasına sebep oldu. Açılım süreci devam ederken PKK, sokak gösterileriyle süreci sabote ederek toplumsal psikolojiyi tersine döndürdü. PKK, eylemleriyle hem açılıma, hem de iktidara verilen desteği azalttı. Bu eylemlerin ve kapatma kararının asıl amacı iktidarı yıpratmak ve önümüzdeki dönemde yeni iktidar denklemi kurmak olmasın sakın. Şimdi tüm süreci sıfırlayıp her şeyi yeni baştan ele almak gerekiyor. DTP'nin harakiri yapması, fiilen ve resmen PKK'yı öne çıkarırken asıl Öcalan'ın tavrı geleceği belirleyecektir. Maalesef kim İmralı'da, kim dışarıda birbirine karışmış durumda. Öcalan'ın ilk tepkisi "DTP'nin kapatılması dünyanın sonu değil" biçiminde olurken temel sorunun Öcalan'ın muhataplığında yattığı açık biçimde görülüyor.

Bu durumda iki senaryo var. Olumsuz senaryoya göre DTP'lilerin fiilen ve resmen TBMM'den çekilmeleri söz konusu olabilir. Çekilme kararı Öcalan'ın durumuyla ilgili yürütülen pazarlığa bağlı olarak koz olarak kullanılacaktır. PKK bunu dayatırsa şiddet daha da yükselecek ve önü alınmaz yeni sorunlar çıkacaktır. Çekilme kararının sonuçları, uluslararası konjonktür ve bölge denklemi bağlamında ele alındığında, böylesine radikal bir kararı vermeye DTP'liler bile cesaret edemeyecektir.

Daha olumlu olan diğer senaryoya göre ise DTP başka bir isimle yoluna devam edecektir. Burada en kritik nokta, devam edilecek partinin yapısı ve inisiyatifin kimde olacağıdır. Yeni partinin kompozisyonu ve duruşu hem açılımın hem Kürt meselesinin hem de Türkiye'nin geleceğini tayin edecektir. Karamsar olmaya gerek yok ama henüz ümitvar gelişmeler de çok az. Geldiğimiz noktada ciddi bir yol kazası var ve acil olarak gerilimin düşürülmesi gerekiyor.
HÜSEYİN YAYMAN GAZİ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

 
Kaynak: Zaman