Krak des Chevaliers halen diri olan bir savaştaki ölü bir kale; Suriye'nin kuzeyindeki yeşil tepelerde, taştan surları bin yıllık Hıristiyan çılgınlığını özetleyen, muazzam bir Haçlı kalıntısı. 
 
Benim geçen hafta yaptığım gibi, burçlardaki mazgallı siperlerde, askerlerin durduğu yerde durarak Lübnan dağlarına ve aşağıdaki Arap topraklarına bakarsanız Haçlıların hissettiği yenilmezlik duygusunu anlayabilirsiniz. Kale bugün turistlerin ilgisini çeken bir abide. Bazıları, Avrupalı istilâcıların neden buralara kadar geldiğini ya da böyle bir kalenin neden sonunda teslim olmak zorunda kaldığını merak edebilir.

Windsor ya da Beaumaris ile ortak yönlerine dikkat çekenler de olabilir. Ama Krak'ın bizim zamanımızla asıl ilişkisi mimari değil, askerî. Devasa Haçlı kaleleri, 11 Eylül, Irak ve Afganistan hep aynı şeyin; Hıristiyan ve İslam dünyaları arasındaki bitmemiş bir çatışmanın, Batı'nın sık sık seküler bir maskeyle verdiği ve çoğunlukla da saldırgan taraf olduğu, bazen sıcak bazense soğuk bir savaşın parçası.

Bu yapıların işlevlerini yitirmesinden bu yana, savaşlar süregeliyor. Krak'a varışım, David Miliband'ın, Oxford İslam Araştırmaları Merkezi'nde bu konuya değindiği günün evveline rastladı. "Haçlı Kaleleri'nin harabeleri ortaçağların meşum şiddetinin acı bir abidesi olarak duruyor" demişti. "Kılıçla ahlak dersi veremezsiniz." Eski patronu Tony Blair, bir keresinde, bu tür fikirlerle "mülayim ataletin doktrini" diye dalga geçmişti.

Blair'in eski çalışma arkadaşlarından John Burton yeni çıkan kitabında şunları yazıyor: "Savaşçı Blair fikrini açıklamak çok kolay. İnancını yaşayan Blair'in bir parçasıydı". Başbakan'ın gözünde Irak "Hıristiyan savaşının bir parçasıydı, iyinin kötüyü yenmesi gerekiyordu". Miliband'ın özenli ve aydın anlayışı Blair'in tumturaklı katiyetlerinin ve Donald Rumsfeld'in insanları yönlendirmeye yönelik istihbarat brifinglerinin çok çok ötesinde. Söz konusu belgelerin İncil'den alıntılarla bezeli olduğunu geçen hafta öğrendik. Yeşaya'da [Eski Ahit'in bir bölümü] "Okları keskin, tüm yayları gergin, atlarının toynakları çakmak taşına benziyor, at arabaları fırtına gibi" diye yazılı. Krak'taki askerler bir zamanlar böyleydi herhalde.

2003 Mart'ından kalma belgenin kapağının jargonu 21. yüzyıla ait: "çok gizli//HCS//Comint//Orcon, Noforn//Exdis/X1, X6". Ancak zihniyet doğrudan Aslan Yürekli Richard'dan geliyor ve Yeşaha İsrail topraklarının yeniden inşasından bahsediyorsa, bu çok kutlu bir savaş. Şimdi Obama başkan olsa ve Britanya Irak'tan çıkmış olsa bile bu süreklilikler önem arz ediyor. Krak, Irak işgalinin, Başkan Bush ve bağnaz yandaşları tarafından -Blair'i de bunlardan saymak lazım- oldubittiye getirilen bir defaya mahsus bir çılgınlık olmadığının göstergesi. Bu, tarihteki talihsiz ve kasıtsız bir süreklilikti. Çatışmanın bu son alevlenişinden köktenci İslam'ı suçlamak (Irak'a hiçbir zaman hakim olmasa da) Batılı siyasetçilerin işine geldi ama altında yatan görüntü daha çok kapıdaki barbarlar. Bu, medeniyetler arası bir çatışma değil. Görevden ayrılmadan kısa süre önce "bu, medeniyet için çatışma" demişti Blair. Düşmanlarına, kendi değerlerinin arkasında durma mertebesini bile çok görüyordu. Krak'taki Haçlıların Selahaddin'e duyduğu saygı daha büyüktü.

MİLİBAND'A KULAK VERMELİ Mİ?

Irak'ın şanssızlıklarından biri, Batılı tahayyülün, tüm Doğulular, ancak silah zoruyla ya da en gaddar terör karşıtı yasalarla hizaya gelebilecek, çılgın bir mollanın tesirindeki insanlarmışçasına, İslam'ı korkunç bir gericilikle eş görmesiydi. Ancak, dünya üzerindeki İslamî nüfusun çatışma istemeyen büyük kitlelerinin üzerini örtmeyi seçtik. 2006 yılında yaptığı konuşmada Blair bu insanlar için de savaştıklarını söylemişti ama savaşı, onlara, Haçlıların doğu Hıristiyanlarına yardımcı olduğundan daha fazla yardımcı olmadı. Her ikisi de sadece şiddetli tepki doğurdu. Krak bugün baskıcı olmakla birlikte seküler bir yönetime sahip olan bir ülkede. Bir zamanlar Tapınak ve Hospitalier Şövalyeleri'nin uğruna savaştığı Levant dinci köktencilerin pençesinde değil. Asya'nın öte yanında, dünyanın en büyük Müslüman ülkesi Endonezya'da seçimler daha yeni yapıldı ve bir sonraki de yakında.

Rumsfeld'e gelince, Yeşaya alıntısını çok erken bitirmiş. Bölüm -Irak ve Haçlılar gibi- kötü sonlanıyor: "Eğer topraklara bakarsan, karanlık ve sıkıntı var; Işık bile bulutlar tarafından karartılmış". Aydınlatmamız lazım diyerek sorunların önemini yok saymıyor, ancak Krak des Chevaliers'nin duvarları canavarlarla kozmik çatışmaları içine çekiyor. David Miliband başka, çok daha zarif bir şey söylüyor: "Geçtiğimiz on yıl içinde Batı ile Müslüman dünyasının ilişkilerinin odağı bir hayli daraldı. Terör birbirimize bakışımızı tahrif etti ve karşılıklı sorumluluklarımızı bozdu. Bambaşka amaçlara, değerlere ve taktiklere sahip örgütler yan yana koyuldu. Sonuç olarak Batı, arzu ettiğimiz gibi terör karşıtı değil, İslam karşıtı olarak görülmeye başlandı." Miliband bu karanlık ikiliği sonlandıracak bir savunma yapıyor. Onu dinlemeliyiz. The Guardian 25 Mayıs 2009
 
Kaynak: Zaman