Son aylarda Çin’in Yunnen eyaletinin merkezi Kunming şehrinde 40 kişinin ölümü, 140 kişinin yaralanması ve 30 Nisan’da Doğu Türkistan’ın başkente Urumçi’de tren garında 3 kişinin ölümü ve 79 kişinin yaralanması ile sonuçlanan intihar saldırılarının yankıları uluslararası düzeyde sürerken, bu olaylardan doğrudan etkilenen Çin kamuoyunda da gündem olmayı sürdürüyor. Etnik Çinlilerin yaşadığı başta Merkezi ( Kit’a) Çin, Tayvan, Hong Kong ve Singapur gibi ülkelerde sosyal medya üzerinden konu hararetle tartışılmakta ve değişik yorum ve görüşler ortaya konulmaktadır.
Doğu Türkistan ve Uygur meselesi, büyük çoğunluğu ABD’de olmak üzere Japonya, AB ve çeşitli bölgelerde yaşayan ve Çin diasporasını oluşturan Çinliler ve kurdukları teşkilatlarda da gündem oluşturmayı sürdürmektedir.
Çin diasporasının en kalabalık ve en önemli bölümünü oluşturan ABD’de yerleşik Çinli entelektüeller, insan hakları teşkilatları Doğu Türkistan ve Uygur Türkleri konusunda “Olayların esas nedeninin Çin’in Uygur Bölgesinde yürüttüğü Büyük Çin Milliyetçiliği politikası olduğu, Komünist Çin yönetiminin Müslüman Uygurların milli ve dini kimliklerini tanıması, saygı göstermesi, onların yasal haklarının iade etmesi gerektiği” noktasında birleşiyor.
ABD’de faaliyet gösteren ve diasporada en etkili ve nüfuzlu olduğu söylenen, Çinli yapılanmalardan “Çin Vatandaşlarının Gücü” Teşkilatı’nın Lideri Yang Ci Yenli konu ile ilgili düşüncelerini Hür Asya Radyosuna şöyle aktarmıştır:
“Yeni Çin Lideri Xi Jing Ping’in yürüttüğü bölge politikası ile yakında gerçekleştirdiği Doğu Türkistan ziyaretinin bölge barışı ve istikrarına hiçbir katkısı yoktur. Aksine konuşmaları ile bölgedeki gerginlikleri arttırmış, Çin ve Uygur Miletleri arasında kin ve nefretin daha da artmasına sebep olmuştur. Doğu Türkistan’da ve Çin’de Uygurlarca gerçekleştirildiği iddia edilen protesto amaçlı şiddet eylemlerinin esas sebebi bölgede yürütülen hatalı milliyetler politikasıdır. Müslüman Uygurlar kendi vatanlarında dini ve milli kimlikleri ve farklılıklarından dolayı baskılara maruz kalmaktadırlar. Çin yönetimi sürekli tekrarladığı ‘Milletler Birliğinin Güçlendirilmesi’ söylemi ve ‘Büyük Çin Milliyetçiliği’ temelli yürüttüğü uygulamalara son vermeli, bu ve benzeri hatalı akımlara ve uygulamalara karşı bir an önce etkili önlemler almalıdır.”
Yang Ci Yenli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Başkan Xi’nin 18. kurultaydan hemen sonra Doğu Türkistan’a gitmesi şaşılacak bir durum değildir. Konunu uzmanları Çin yönetiminin baskı ve etnik ayırımcılık uygulamalarına karşı Uygur Fedailerinin bölgede ve Çin’de bazı eylemler gerçekleştirebileceklerini çoktan beri dile getiriyorlar. Xi’nin elbette ki durumu düzeltmek için bölgeye gitmesi ve milli kin ve nefretin şiddetini azaltacak bazı tedbirleri alması beklenmekte idi. Ancak o, bölgede yeni söylemler ve iyileştirici yeni tedbirler alma yerine, yine eski modası geçmiş söylemleri tekrarladı ve gerilimi daha de arttırdı. Xi’nin Uygur bölgesi ziyareti bölgenin durumunun çok ciddi olduğunun ve bu konuyu ele almanın çok önemli olduğunu anladığının açık bir ifadesidir. Ancak, onun söylemleri ÇKP.nin yıllardan beri uyguladığı hatalı ve köhne siyasetin tekrarı olmuştur.”
ABD’deki Çin diasporasının önemli kişilerinden siyaset bilimci Çin Po Gong, Çin’de ve Doğu Türkistan’da meydana gelen şiddet olayları ile ilgili katıldığı bir programda şunları söyledi:
“ÇKP yönetimi Uygur halkının kendilerini ifade etmek için yaptıkları eylemlerin şekli ve türü ne olursa olsun, peşin olarak “Terörizm” olarak nitelemekte ve bu hareketleri devlet terörü kullanarak şiddetle bastırmaktadır. Çin yönetimi Uygurlara karşı şiddet ve devlet terörüne son vermediği takdirde, Uygur halkının eylemleri bölge ile sınırlı kalmayacak, her zaman ve her yerde şiddet olayları ve patlamalar meydana gelecektir. Bu durum ise Çin’in geleceği için hiç de olumlu sonuçlar getirmeyecektir.”
Çin Po Gong, Çin’in yeni Lideri Xi’nın son Doğu Türkistan ziyareti ile ilgili olarakunları söyledi:
“Kunming’de ve Uygur bölgesinde protesto amaçlı birçok şiddet eylemleri gerçekleşti ve çok kan aktı. Bu olayların kamuoyunda etkisi de büyük oldu. Bölgeye giden Xi, ÇKP yönetiminin eski hatalarını ve eksikliklerini telafi etmesi gerekirdi. Fakat,Xi Cing Ping, eski hataları telafi edecek yerde ‘Şiddet ve Çin devlet Terör’ünü öne çıkaran söylemler sarf etti.”
Xi, bölücü ve teröristleri gücünü kaybetmiş sokak fareleri gibi kovalayıp linç etmek, onlara sürekli darbeler vurmak ve korkutmaktan ve sindirerek imha etmek gibi demode olmuş, hiçbir etkisi kalmayan, köhneleşmiş tehditleri tekrarladı. Özel Polis Birliklerini denetlerken, Ming Sülalesi devrinde Japonlara karşı savaşan ve onları yenen Çin mitoloji Kahramanını örnek gösterdi ve ‘Bizim de bölücülere ve teröristlere aynı yöntemleri uygulamamız ve onları imha etmemiz gerekir!’ söylemi ile Çinliler ile Uygurların ayrı milletler olduğunu itiraf etmiş oldu. Çünkü örnek verdiği Ciçi Guang bir Çinli ve onun mağlup ettiği iddia edilen düşman ise, Japon’du. Bu benzetme ise, Uygurların Çin vatandaşları değil, aynı Japonlar gibi yabancı bir millet olduğu anlamına gelmektedir. Başkan Xi bu sözleri Müslüman Uygurların tren garı intihar eylemi ile karşılandı.
Xi’nın Uygur bölgesinde sarf ettiği sözler ve tehditler onun ne kadar muhakeme yoksunu, deneyimsiz biri olduğunun tipik bir misalidir. ÇKP’nin bugünkü liderlerini teşkil eden kadrolar, kültür devriminde yetişen Kızıl Muhafızların ikinci nesil evlatlarıdır. Bunlar üniversiteye gitmeden diploma alan cahillerdir. Bunların bilgi seviyeleri düşük ve kültürce de çok zayıftırlar. Bu yüzden çok çabuk sinirlenir ve öfkelerini derhal açığa vurmaktan çekinmezler Halkın itirazlarını ve protesto eylemlerini aşırı güç kullanarak derhal bastırabileceklerini sanıyorlar. Bu tavır ve tutum ise, milliyetler arasındaki kin ve nefreti arttırmaktadır. Meseleleri kaba kuvvetle bastırarak halletmek toplumun istikrarını sağlamaz ve onların refah ve mutluluğunu temin edemez.
Uygurların işgale karşı koyma eylemleri epey eskiye dayanıyor. 5 Temmuz 2009 olayları tarihi bir aşamadır. Bu olay bölgenin diktatörü ÇKP Genel Sekreteri Vang Li Çuen’in ve onun yandaşlarının yaptıkları talan ve hırsızlıklara, baskılara keyfi uygulamalara karşı Uygurların sert tepkisi idi. Komünist yönetim ülkeden kaçmak isteyen Uygurları dahi yakalayarak terörizmle suçlamakta ve öldürmektedir. Bu nasıl bir adalet anlayışıdır? ÇKP yönetimi sürekli Uygur bölgesine yardım ettikleri ve yatırım yaptıkları iddiasında bulunuyor. Eğer bugünkü Komünist Yönetim, Uygur bölgesinde barış ve istikrarı temin etmek ve korumak isterse bölgede “Milli Bölücülük “yapanların Uygurlar değil, onların ana vatanlarında yaşamalarına rağmen, Uygurlara zulüm yapmakta olan etnik Çinliler olduğunu kabul etmesi gerekir. “Radikal Dinciler- İslamcılar’ olarak suçladıkları ve mahkum etmeye çalıştıkları insanların da aslında dini kimliğine sahip çıkıp dinini yaşamak isteyen Uygurlar olduğu gerçeği hiçbir zaman unutulmamalıdır. Gerçekten şiddet ve terör yapanlar ise dine inananlara da hayat hakkı tanımayan, inançsız, ateist ve dinsiz etnik Çinli yönetici kadrolardır. Onlar Müslüman halkın sakal ve bıyığına giyim ve kuşamına ve hayat tarzına hayâsızca saldırmaktan çekinmemektedir. Bölgedeki şiddet ve kanlı olayların esas müsebbibi ÇKP yönetimidir. ÇKP yönetimi milliyetler politikasını değiştirip iyileştirmediği ve tahakkümü altındaki azınlık milletlerin milli, dini ve insanı haklarına saygı göstermediği takdirde karşılıklı kin, nefret ve öç alma duygusu güçlenecek ve kanlı olayların meydana gelmesine sebep olacaktır. Bu ise, taraflar için hiçbir zaman arzulanmayan bir sonuçtur.