Genelkurmay Başkanlığı, 50 kişiden oluşan bir gazeteciler grubunu Eğirdir Dağ Komando Eğitim birliğine götürdü ve orada gazetecilere, terörle mücadele eden askerlerin nasıl bir eğitimden geçirildiğini gösterdi.

Bunun amacı, “Terörle savaşta yeterli eğitimi almayan erler ve yedek subaylar yer alıyor ve can kaybı fazla oluyor” şeklindeki yaygın söylentiyi cevaplandırmaktı. Faydalı olmuştur.

Gazetecilere orada ayrıca Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt ve Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ tarafından sürpriz bir basın toplantısı yapılmış ve bundan böyle terörle mücadele için profesyonel komandolar yetiştirileceği açıklanmıştır. “Profesyonel ordu”ya ilk adımı teşkil etmesi beklenen bu karar da, olumludur. Savaşların son derece karmaşık şartlarda ve kullanımı bilgi gerektiren silahlarla yapıldığı bir çağda, bir kısmı okuma yazmayı bile askerde öğrenen gençlerin oluşturduğu sayıca oldukça yüksek bir ordunun reel şartlara uygun düşmediği biliniyordu. Daha küçük ama vurucu gücü daha yüksek, daha donanımlı bir ordu... projesi üzerinde duruluyordu.

Terörle mücadele gerçeği, bunun ilk adımlarının atılmasını zaruri hale getirmiş görünüyor.

Genelkurmay başkanı Org. Büyükanıt'ın açıklamalarında Kuzey Irak'a harekat konusu yine gündeme gelmiştir. Org. Büyükanıt, “Kuzey Irak'a bir harekatın gerekli olduğu” görüşünde ısrar etmektedir, ancak bunun PKK'yı bitirmeyeceği, ama bir darbe vurulmuş olacağı notunu düşürmeyi de ihmal etmemiştir. Bunun yanında Org. Büyükanıt, ısrarla “Kuzey Irak harekatının siyasi hedefi”ne dikkat çekmektedir. Ona göre “askeri hedef siyasi hedefin altındadır.” Demek ki siyasi hedef her zaman daha kapsamlıdır. Kuzey Irak harekatı, gidip gelmekten ibaret değildir. “Orada askerlerimize Peşmergelerden bir saldırı olursa...” ihtimali gibi başka ihtimaller üzerinde de durulmalıdır. Buna Org. Büyükanıt, daha önceki konuşmasında Barzani'yi, ABD'yi de ilave etmişti. Yani Kuzey Irak, PKK ile sınırlı olmayan bir savaşa dönüşürse sorusu, askerin de gündeminde olan siyasi boyutları çok büyük bir sorudur. Org. Büyükanıt, olayın, ABD ile, diğer müttefiklerle ilgili uzantılarına işaret etmekte, “terör hareketleri arasında ayrım yapmanın anlamsızlığı”na işaret etmektedir. Irak işgalinin ilk günlerinde Ensarü'll İslam'a bomba yağdıran ABD'nin, PKK söz konusu olduğunda ağır aksak davranması, Genelkurmay başkanı'nı rahatsız eden başlıca hususlardandır.

Genelkurmay Başkanı'nın işaret ettiği bir başka konu, teröre karşı yürütülecek mücadelenin ekonomik, sosyal, siyasi, psikolojik boyutudur.

Org. Büyükanıt bu noktada, “işbirlikçiler”e işaret etmektedir. Bu tür terörist oluşumlarda her teröristin arkasında 10 işbirlikçinin bulunması öngörülmüştür. Ve bölgede bu gerçeklik vardır. Org. Büyükanıt çarpıcı biçimde “Köy imamı ile köy muhtarının bomba imal ettiği”ne dikkat çekmektedir. Vurgulanan husus şudur: Teröristle mücadele kadar, dağa çıkma yönelişinin söndürülmesi gerekmektedir. Bu da toplumsal zeminde ortaya konacak gayretle mümkündür.

Muhtemelen asker, 57'inci hükümet (DSP, MHP, ANAP'tan oluşan Ecevit hükümeti) ten bu yana dile getirilen bu zaruretin yeterince önemsenmediğini düşünmektedir. Askere göre, terör zaman zaman etkisini yitirmekte ise de, sonradan yeniden nüksetmesine mani olunamamaktadır.

Bu doğru bir tesbittir.

Meselenin psiko – sosyal – ekonomik – siyasi boyutu dikkate alınmazsa, askeri mücadelenin etkisi hep sınırlı kalmaya mahkumdur.

Müslüman bir ülkede “imamı kaybetmişseniz...” elinizde ne kalmıştır ki, diye düşünmek mümkündür. Gerçekten bölgede kimi din adamları, kimi hocalar, ayrılıkçı söyleme ilgi duymaya başlamışlardır. Aslında bir Müslüman din adamının dünyasında etnik bir coşku olamaz, etnik coşkuya yönelmek bir değer aşınmasıdır, ama gidip konuştuğunuzda size, bu duygusal savruluşun bir yığın gerekçesini söyleyeceklerdir. Bölgede terörün zeminini yok etmek için belki gene “imamlar”dan, daha genel anlamda “Hocalar”dan, “Alimler”den, “Medreseler”den yola çıkmak gerekecektir.

İlk düşünülmesi gereken husus “İmamları nasıl kaybettik?” hususudur.

Ben, ısrarla Ak Parti hükümetinin Doğu – Güneydoğu'da önemli hizmetler yapabileceğini yazıp durdum.

AKP mitinglerine gösterilen ilginin önemli olduğunu vurguladım.

Bu ilginin psiko – sosyal zemininin okunması gerektiğine işaret ettim.

Askerin duruşunda, manevi değerlere itinanın önemine dikkat çektim.

Vaktiyle yazdığım “Deli dolu bir yazı”da, Başbakan'ı, genelkurmay Başkanını, mümkünse Cumhurbaşkanını Diyarbakır'da bir bayram namazında yanyana saf tutmaya, sonra avluda bayramlaşmaya, sonra bir mezrayı ziyaret edip acı soğan kuru ekmekle kahvaltı yapmaya çağırdım.

Hadi sorarım:

Cumhurbaşkanı,

Hükümet başkanı ve

Asker...

Halkla böyle deruni bir kucaklaşmaya, böyle bir psikolojik imar atılımına var mıdır?

Bence henüz terörle mücadelenin psikolojik koordinatları devletin tüm birimleri nezdinde yeterince oturmuş değildir.

“İmam”ı kaybettiğimizde, başkaları kullanmaya başladığında görüyoruz.

Muhtemelen dini de öyle... PKK militanları Hacda bayrak dalgalandırınca bölge insanı ile kalbi bağlarımızda İslam diye bir vakıa bulunduğu aklımıza geliyor ve onun kopmakta olduğundan endişe duymaya başlıyoruz.

Bölge insanına “terörün işbirlikçisi” diye bakmak kadar büyük hata olamaz. Bu, akla bile getirilmemeli, bu asla seslendirilmemeli. Terörle mücadelede en büyük günah olur bu.

Şöyle bağlayayım:

Terörle mücadele, çok kapsamlı bir projeyi gerekli kılıyor. Mesele sadece askere bırakılmayacak bir giriftlik arz ediyor.

AKP hükümeti, seçimden sonra da tek başına devam edecekse, herhalde külli bir proje hazırlamayı en öncelikli mesele olarak addetmelidir.