Sorun sadece Erdoğan'ın hayal kırıklığı olsa, İsrail-Türkiye ilişkileri açısından kaygı duymaya gerek yoktu. 
 
Zira önemli ortak ekonomik politik ve stratejik çıkarları olan bu iki ülkenin, bir politikacının hayal kırıklığı veya herhangi bir başbakanın hatası yüzünden bozulması mümkün değildir. Fakat sorun ne yazık ki köklü ve derindir. Sorun Türkiye'nin yeni dış politikası ve İsrail'in bu dış politikaya ters düşmesinden kaynaklanmaktadır.

İsrail'in Gazze saldırısı bundan on yıl önce olsa idi Türkiye ile bu denli derin bir kriz yaşanmazdı. Zira Türkiye on yıllarca dış politikadan yoksun, derin sorunları bile "çözüm" sanan, bölge sorunlarının Türkiye'nin istikrarı ve ekonomik çıkarları için algılamaktan uzak, içine kapalı bir politika yürütüyordu. İsrail'e karşı protestolar basına sınırlı kalır, ikili ilişkilere yansımazdı. Zira Türkiye'nin bölge politikası bir yana, kendine özgü dış politikası bile yoktu. Her şey NATO ve müttefiklerle birlikte şekillendiği gibi, bu politikanın faturasını sorgulayan da birkaç isim ile sınırlı idi. Bugün artık Türkiye bulunduğu bölgede barış ve istikrarın ekonomik ve politik çıkarları için ne kadar önemli olduğunun bilincinde olduğu gibi, etkin bir barış ve istikrar politikası izliyor. Kıbrıs ile başlayan açılım, Balkan, Ermenistan'la Kafkaslar, Suriye ile Arap dünyasına açılmakta, düne kadar buz devrini yaşamakta olan ilişkiler sıcak yakın iyi ilişkilere dönüşmektedir. Bu yeni politika, bazı yorumcuların düşündüğü gibi, Osmanlı'ya özenti veya nostaljiden kaynaklanmıyor, köklü politik ve ekonomik çıkarların tabii gereğidir. Eksen kayması terimi kullanılacaksa bu süreci isimlendirmek için kullanılmalıdır. Bu yeni politika Türkiye'yi Avrupa'ya yakınlaştırdığı gibi, çekici kılmaktadır. Türkiye'nin Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk girişimi de, Ortadoğu'da barışın bu iki ülkenin yakınlaşması ile mümkün olduğunun bilincinden kaynaklanmaktadır. İsrail'in Gazze saldırısı ve seçimlerden çıkan yeni hükümetin Filistin ve İran politikası Türkiye'nin barış ve istikrar politikasına ters düşmektedir. İsrail'de yeni hükümet savaş, Ankara barış mantığı ile politika sürdürmektedir bölgede. İsrail ile kriz ve gerilimin özünde bu gerçek yatmaktadır.

Olmert, Lübnan ve Gazze saldırısı ile Şaron'un siyasetini terk etmiştir. Suriye ile müzakerelerin dönüm noktasına gelindiği bir dönemde Gazze'ye yapılan saldırı İsrail'in barışa hazır olmadığını, Arapların uzattığı eli sıkabilmek için, radikal gruplarla köprüleri atmaya hazır olmadığını göstermektedir. İsrail hâlâ radikal küçük bir azınlığı tatmin edebilmek için Filistin topraklarında yeni yerleşim birimlerinde ısrar etmekte, bu politikadan vazgeçemediği için, barış değil, savaş mantığı ile hareket etmektedir. İsrail'in bu politikası Filistin'de radikal grupları inandırıcı kılmakta, barış için mücadele eden, el açanları inandırıcılıktan uzak, saf ve hayalperest konumuna düşürmektedir. Bu mantık ile yapılan Lübnan saldırısı, Lübnan'da radikal grupları etkin kıldığı gibi, sürmekte olan politika, Filistin'de de radikal grupların değirmenine su taşımaktadır. Türkiye'nin istikrar ve barış politikasına kökten ters bu politikaya karşı tavır koymamak gibi lüksü yoktur.

İran politikasında da Türkiye ile İsrail'in hedefleri örtüşse de, politikaları ters düşmektedir. İsrail, Irak ve Suriye'de olduğu gibi "çözümün" İran nükleer merkezlerini bombalamak olduğunu düşünmekte, bu tür bir politikanın sonuçlarını ehveni şer olarak görmektedir. Türkiye, birçok AB ülkesi gibi, İran'ın diplomatik kanallarla nükleer serüvenden vazgeçebileceğine, "savaş" mantığının tüm bölge için felaket olduğuna inanmaktadır. Afganistan, Irak ve Pakistan'da izlediğimiz gelişmeler İran politikasında benzer bir sürecin Türkiye için sonuçlarını gözler önüne sermektedir. Bu yüzden istikrar ve barış politikası, olası askeri saldırı hedefleyen kaos politikası ile kökten çelişki içerisindedir. Ne yapmalı sorusuna gelince.

Türkiye İsrail ile kriz karşısında kayıtsız kalamaz. Bu yüzden politik kompozisyonu da iç açıcı olmayan yeni hükümet ile sorun yaşasa da, İsrail de barış için mücadele veren hareketler ile diyaloğu geliştirmeli, bu krizden rahatsızlık duyan Yahudi diasporasına sorunları anlatmalıdır. Türkiye, Ortadoğu'da nükleer silah istemediği, Türkiye'nin Filistinliler ve Suriye ile İsrail arasında barışta ısrarlı olduğu anlatılmalı, sorunun Türkiye'de "eksen kaymasından" değil, İsrail ile yaşanan derin hayal kırıklığı ve politika çelişkisinden kaynaklandığını anlatmak gerekir. Fakat Başbakan'ın da yeni bir gerçeğe dikkatini çekmek gerekir. Artık Türkiye Başbakanı'nın açıklama ve konuşmaları, sadece Fatih, Üsküdar, Kayseri ve Konya'da değil, New York, Brüksel, Paris, Kahire vs.de yankı buluyor. Bazen susmak, kelimelerin seçiminde özen göstermek, yanlış anlaşılmanın önüne geçebilir. Kendisine yakın "mon cheres"lerle arada bir sohbet etse, sadece İsrail ile ilişkiler için değil, genel olarak uluslararası ilişkiler açısından fena olmaz. Kazanmak için haklı olmak yetmez.  
ALİ YURTTAGÜL AP YEŞİLLER GRUBU SİYASİ DANIŞMANI


Kaynak: Zaman