Dış güçlerin cennet vatanı parçalamak istediği korkusuyla büyümüş bizler için bu başlık ironik gelebilir. Memlekette olup biten her istenmeyen durumdan "dış güçler"i sorumlu tutmaya yatkın bir siyasi söyleme sahibiz. Hatta bu yaşadığımız ülkeyle kurduğumuz ilişkiyi belirleyen bir algılama biçimine dönüşmüş durumda. Bu tespitten hareketle, hiçbir surette hayatta komploya yer vermeyenlerden biri olduğum anlamı çıkarılmasın. Her şeye rağmen, bazı durumlarda "en büyük komplo komplosuzluktur" ilkesini bir kenara not ederim. Türkiye'nin yeni dönemde uluslararası konumunda daha doğrusu konumunu algılayışımızda önemli değişiklikler olduğunda hemen herkes mutabık görünüyor. Sanki, Soğuk Savaş döneminde kaçırılan (sanki elimizdeymiş gibi) "bölgesel güç" olma fırsatının bu kez gerçekleştiğini düşünüyor çoğu kimse. Özellikle sağ-muhafazakar kesimde yaygın olarak, Ortadoğu'da artık Türkiye'nin iradesi olmadan herhangi bir etkileşimin gerçekleşmeyeceği, kurucu aktör olduğumuz kanaati yaygınlaştırılıyor. Bu fikri abartıp Amerika'dan Rusya'ya kadar küresel güçlerin Türkiye'ye bakarak hareket ettikleri abartısını dikkate almazsak, hem İsrail'e haddini bildiren hem İslam dünyasına çeki düzen veren (lider ülke), aynı zamanda İran etkisinin önündeki en büyük engel, hem tam üyeliğe alınmadığı takdirde dağılacağını AB'ye ihtar eden bir güç olarak Türkiye manzarası var. Bölgesel güç mü yoksa evrensel güç mü olduğuna henüz tam karar verilmemiş yüksel/til/en bir Türkiye imajı sunuluyor.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN