Japonya depremi uluslararası kamuoyu nezdinde Libya'nın yerini ikinci plana atacak gibi görünüyor. Oysa uluslararası kamuoyunun kararlı baskısı varlığını sürdürmezse, Libya halkı terör rejiminin devamının bedelini çok pahalıya ödeyecek.
Tunus'ta devlet başkanı Bin Ali ile Mısır'da Hüsnü Mübarek'in devrilmesi Arap dünyasında yeni bir çağı başlattı. Tunus ve Kahire kentlerinin isyancıları demokrasi adına artık meşruiyetini yitirmiş devlet başkanlarını iktidardan uzaklaştırmayı başardılar. Hayal edilemez, düşünülemez olan gerçekleşmiş oldu. Bu olaylar Arap dünyasında demokratikleşme dalgasının habercileri midir? Cezayir ve Libya gibi petrol rantiyesi devletler, demokratikleşme dalgasının etkisine karşı daha mı dayanaklı? Diğer bir deyişle, petrolden gelen rant demokratik dalga önünde bir engel oluşturabilir mi?
Saddam Hüseyin döneminde Irak'ta yaşanan deneyim, içeriden ve dışarıdan gelen baskıların, varlığını sürdürebilmek için rakiplerini yok etmekten başka seçeneği olmadığına inanan otoriter bir petrol rejiminin üzerinde ne kadar zayıf bir etkisi olduğunu bize göstermişti. Birkaç haftadan beri Libya rejiminin içine girdiği durum da Irak örneğinin yineleneceğini göstermektedir. Bugünün Muammer Kaddafi'si, dünkü Saddam Hüseyin gibi, kendisini içeriden tehdit edeni yok etmeye hazır. Uluslararası kamuoyu ile uzun zamana dayanan çatışma deneyimi, Kaddafi'ye, eğer iktidara tutunabilirse, bugün kendisini mahkûm eden büyük demokrasilerin yarın ilişkileri yeniden sıkılaştırmak için işadamları delegasyonlarını göndereceği umudu vermektedir.
Aslında Arap dünyasındaki devrimler otoriter petrol rejimlerinin özgünlüğü hipotezini test etmemizi sağlamaktadır. Tunus ve Mısır örnekleri, her iki rejimin ayakta kalabilmek için kütlesel şiddete başvuramadıklarını gösterdi. Bu ülkelerin, büyük ölçüde turizm endüstrisine, yabancı yatırımlarına ve uluslararası yardımlara bağımlı olan ekonomileri böyle bir tepki verselerdi yıkılırdı. Üstelik devlet başkanının kendini ve partisini kurban etmesi ekonominin yeniden işler hale gelmesi için gerekli istikrarın sağlanmasına olanak veren bir çıkış seçeneği oluşturmaktadır. Buna karşılık, Libya'da ve Cezayir'de, rejimin dış gelirlerinin yüzde 95'i petrol ve doğalgaz ihracatına dayanmaktadır; dolayısıyla uluslararası kamuoyu müdahale etmeye çekinmekte, çünkü petrol satışına ambargo koymak petrol talebine bağlı olarak gelişen spekülasyonları cesaretlendirip petrol varil fiyatının artmasına sebep olacaktır.
Bu tür rejimlerin egemen olduğu ülkelerde oluşan isyanlar ve ayaklanmalar kısıtlı bir etki yapmaktadır, uluslararası basın kampanyaları görmezden gelinmekte ve uluslararası müeyyideler ustalıkla ihlal edilebilmektedir. Dolayısıyla bu durumda şiddete başvurmak rejimi ayakta tutmak için uygulanabilir gerekli bir yol gibi görünmektedir. Bundan dolayı, Bin Ali ve Mübarek'in yapamadığını, iktidarda kalmak için terör sürecine girmeyi göze alan Kaddafi, Saddam Hüseyin ya da Cezayir'de Generaller döneminden (1992-1998) ilham alarak, gayet rahat yapabilmektedir. Petrolden gelen rant, Libya rejimine, Irak ve Cezayir örneklerinin toplum üzerinde yıkıcı etkilerini açık bir biçimde gösterdiği, toplum üzerinde terör estirme sürecini faaliyete geçirmeye olanak sağlayan finansal temel sağlamaktadır. Şubat ayında Kaddafi rejimi ölüm kalım savaşı veren bir durumdaydı. İsyancılar Trablus üzerine yürüyorlardı, Lahey Uluslararası Adalet Divanı dava açmayı öngörüyordu ve Libya'nın yurtdışındaki bankalarda bulunan hesapları dondurulmuştu. Yine de rejim umutsuzluğun sağladığı enerjiyi kullanarak reaksiyon gösterip, isyancılar tarafından kurtarılmış olan kentleri askerî yöntemlerle geri almaya girişebildi.
Sonuç olarak, nükleer felaketle daha da dramatik hale gelmiş olan Japonya depremi uluslararası kamuoyu nezdinde Libya'nın yerini ikinci plana atacak gibi görünüyor. Oysa uluslararası kamuoyunun kararlı baskısı varlığını sürdürmezse, Libya halkı terör rejiminin devamının bedelini çok pahalıya ödeyecek. Libya halkı, Tunus ve Mısır örneklerinden ilham alarak, korku hâkimiyetinden kendini kurtarmayı başarmışken, Kaddafi klanı da aynı süreçte terörü inşa etmeyi başardı. Le Monde, 15 Mart 2011
Kaynak: Zaman