Dün yargıda yaşanan deprem niteliğindeki olaylar 'müesses nizam' denilen varlığın başka bir yüzünü ortaya çıkardı. Sisteme sadece yasalar ve hakimler marifetiyle nihai şeklinin verildiği ve bekasının da son kertede bunların marifetiyle sürdürülebileceği bir kez daha ortaya çıktı.

Devletin hukuki bir zemine oturması önünde en büyük engel olarak orduyu görenlerin hiç beklemedikleri bir yerden darbe yemeleri tüm algıları altüst etti. Şemdinli olayını soruşturmak isteyen savcının meslekten ihraç edilmesinin arkasında askeri iradeyi arayanlar Ergenekon örgütüyle ilişkili olduğu iddia edilen savcıyı soruşturan yetkili savcının yetkilerinin alınmasıyla şok oldular. Askerin sorgulanabildiği, kuvvet komutanlarının ifade verdiği, Genelkurmay Başkanı'nın ordunun hukuka saygılı olduğu açıklamasını yaptığı bir dönemde kendilerini iyimserlik rüzgârına kaptıranlar fena halde bozuldular.

Demek ki mesele askerin hukuka saygılı olmasından ibaret değilmiş.

Kanun devleti olmakla hukuk devleti olmak arasındaki ince çizgiyi ortaya çıkaran bir gelişmeydi, özel yetkili savcının yetkilerinin elinden alınması olayı. Türkiye özellikle post modern darbe sürecinden bu yana iyice belirginleşen biçimde hukukla yasanın ayrıştığı ve birbiriyle çeliştiği, yasaların hukukiliğinden çok yargı erkini elinde tutanların ideolojik tercihlerinin öne çıktığı bir yapıya dönüştü. Müesses nizam denilen 'varlık'ta toplum mühendisliği uğruna hukuk yerine kanunun ikame edilmiş olduğu kritik durumlarda açığa çıktı.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN...