Dünya genelindeki müslümanların dile getirdikleri duygularına kulak veren bir kimse, derin bir çâresizlikle harmanlanmış hiddet ve isyan hissini görür. Bugünkü katliam, mâlumun teyidinden ibarettir: "Uluslararası toplum" Filistinlilerin durumunu hakikatte umursamıyor; ve İsrail, ABD ve bazı Avrupalı devletlerin desteğiyle, entelektüel terör estirmiş sanki. Başkanlar ve krallar, hiçkimse konuşmaya cesaret edemiyor, hiçkimse hakikati söylemeye hazır değil. Hepsi de korku içinde kötürüm olmuşlar.

İsrail-Filistin çatışması bazen Batı ve İslam ilişkileri için hayâti öneme sahip bir mesele olarak algılanmış ve tecrübe edilmişse de müslümanların çoğu artık nasıl tepki vereceğini bilmiyor. Hâlisinden bir siyasi mesele midir? İslamla ne alâkası var? Ümmetin üzerine mesûliyet yüklemek için İslami bir kaygı haline mi getirmeli bunu?

Dünya müslümanları, kendilerine özgü nitelikleriyle temayüz eden üç fenomenle karşı karşıyalar. İlki, müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde veya Batıda, hükümetlerden, özellikle de Arap hükümetlerinden, hiçbir tepki bekleyemeyeceklerini bilirler. Suça iştirakin, iki yüzlülüğün, Filistinli canlara hürmetsizliğin mücrim sessizliğidir bu. İkincisi, batı medyasının haber yorum ve sunumu, alarm veriyor; İsrail'in hikayelerine müşteri oluyorlar: Eşit derecede güçlü, savaşan iki taraf var ve bunlardan birisi (İsrail) saldırganlığın kurbanı olarak meşru müdafaa yapmaktadır. Bu ne çarpıtmadır böyle! Ama yine de üçüncüsü ilginçtir: 1967'de Avrupalıların yüzde 73'ü İsrail'i desteklerken bugün yüzde 67'den fazlası Filistinlileri destekliyor. Zaman içerisinde anlayış ve hassasiyet başka yere taşındı: İnsanlar / nüfuslar, gözü kapalı bir şekilde siyasi seçkinlerin oyunlarının ve iki yüzlü duruşlarının peşinden gitmiyorlar.

Müslümanlar, özellikle batılı müslümanlar, bu faktörleri göz önüne alarak duruşlarını belirlemeliler. İsrail-Filistin savaşının dini çatışma olduğu anlayışına dönmeyi reddederken, dini boyutu olduğunu da inkar etmemeliler ve sarih bir duruş ortaya koymalılar. İslam nokta-i nazarından, direnişlerinin Yahudilere karşı olmadığı belli olmalıdır (antisemitizm İslam karşıtıdır); masum insanların hedef alınması her iki tarafta da mahkum edilmelidir; gâye, Yahudilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların (diğer dinden veya hiçbir dine tâbi olmayan kimseler dâhil) eşit haklara ve onura sahip olarak birlikte yaşamaları olmalıdır.

Filistinliler asla vazgeçmeyecekler; ve İsrail, o korku salan gücüne rağmen çatışmanın gâlibi olmadı. Dünya genelindeki müslümanlar, hâtıra ve direniş gücü olmalılar; İsrail, batı yahut iki yüzlü Arap devletleri karşıtı müslümanlar olarak değil de daha kuşatıcı ve yapıcı bir şekilde, beyni yıkanmışlardan olmayı veya güçsüz seyirci derekesine inmeyi reddeden (dinli ya da dinsiz) herkes için adalet adına. Açık siyasi hedefler çerçevesinde büyük ittifaklar ve sinerjiler oluşturma vaktidir.

Şayet Ortadoğu, müslümanlara bir şey öğretiyorsa o da tecrit içinde yaşamaya son verme ve diğerleriyle paylaştıkları evrensel değerlere dönme gerekliliğidir. Çoğunluğun içinde ve onunla birlikte olduklarının farkına varmalılar. Gösteriler ve makaleler önemli ama bunların ötesinde birşeyler yapmaya ihtiyacımız var. İsrail devletinin şiddet ve aşırılık yüklü politikasına karşı şiddet dışı küresel bir direniş hareketi başlatmak zaruridir. Gözlerimizin önünde 1.5 milyon insanın üzerine boca edilen şiddet, sessizliğimizi, bölünmemizi ve hatta sınırlı hissi tepkimizi şerefsiz, delice ve gayri insani bir şey kılmaktadır. Esaslı ve şerefli bir direniş, bağlılık, sabır ve uzun vadeli bir bilgi ve ittifak stratejisi ve de dev bir şiddet dışı demokratik katılım ister.


Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın