Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye-AB Ortaklık Konseyi için hafta başında gittiği Brüksel'de basın ile sohbet ederken, AB ile ilişkiler konusunda hükümetin kararlılığını vurgulamış, bunun hükümet açısından geri dönülmez bir süreç olduğunu belirtmiş.

Davutoğlu'nun sözleri güzel ve hoş, ama AKP iktidarının AB konusunda hevesini kaybettiğine ilişkin yaygın izlenimi gidermeye yeter mi, bunu göreceğiz. Zira AB tarafı, "Artık bahane kalmadı" diyerek bu aşamada söylem değil, eylem bekliyor. 

Sarkozy'ye yanıt
Davutoğlu'nun Türkiye'nin AB sürecini, "Geri dönüşü veya sağa sola çıkışı olmayan tek yönlü bir süreç" olarak tanımlaması, tabii ki, Cumhurbaşkanı Sarkozy ile Başbakan Merkel'in moral bozucu retoriğine bir yanıttır.
Davutoğlu'nun bu yaklaşımını destekleyen AB liderlerinin bulunması ise, Ankara'dan gelen bu mesajı takviye edecek niteliktedir. Ancak, Türkiye'nin şu anda kendisini destekleyen AB ülkeleri nezdinde bile ciddi bir "inanırlık sorunu" yaşadığı da göz ardı edilemeyecek bir gerçektir.

Bunun temelindeyse, siyasi reform sürecinin alabildiğince yavaşlaması, basın özgürlüğü gibi bazı alanlarda da gerilemelerin yaşanmasının yattığı aşikâr. Ortaklık Konseyi'nden yansıyan haberler de zaten, özellikle basın özgürlüğü konusunun Türk-AB diyaloğunun merkezine oturduğunu gösteriyor.
Davutoğlu'nun "Yılın sonuna kadar mümkün olduğunca AB sürecine ivme katmaya kararlıyız" demesi bu nedenle dikkat çekicidir. Ancak bundan hemen önce söylediklerindeki nüansı da not etmekte yarar var.

Davutoğlu'nun aşağıdaki sözlerinden bahsediyoruz:
"AB'den temel talebimiz, taahhütlere sadakat ve Türkiye-AB ilişkilerinin iç siyasi tartışma konusu yapılmaması yönünde prensipte mutabakat. AB'nin bu iki unsuru gerçekleştirmesi durumunda biz de zaten bunlardan bağımsız olarak yürütmeye devam ettiğimiz AB sürecine ivme kazandırma çabalarımıza büyük bir hız vereceğiz."

Sözlere sadakat
Türkiye'nin bu temel talebinin meşru olduğu kesin. AB nasıl Türkiye'den verilmiş sözlere sadakat bekliyorsa, Türkiye'nin de AB'den aynısını beklemesi son derece doğaldır. Ancak, Davutoğlu'nun sözleri, Ankara'nın AB sürecine ivme kazandırmasının bu koşula bağlı olduğuna dair bir izlenim de yaratıyor.

Gerçi bu sürecin "bağımsız olarak yürüdüğünü" söylemiş. Fakat kullandığı cümle o kadar esnek ki, istenen yana çekilebiliyor. Özetle, buradan, "İstediğimizi yapmazsanız biz de reform sürecine hevesle sarılmayız" anlamı da çıkabiliyor.

Söylenen gerçekten bu ise, o zaman ortada bir "samimiyetsizlik" var. Zira AKP iktidarının söylemi hep, "Biz reformları onlar için değil, kendi ülkemizin yararı için yapıyoruz" olmuştur.

Hem Avrupa'da hem de Türkiye'de AKP'nin reformlar konusundaki samimiyeti de zaten bu yüzden sorgulanıyor. "Bunu kendimiz için yapıyoruz diyorsunuz, ama bir şey de yapmıyorsunuz" eleştirisi bu yüzden geliyor.

Toplumsal motivasyon
Biz Davutoğlu'nun sözlerini gene de olumlu bir anlayış içinde kabul etmek istiyoruz. Fakat Brüksel'de gazetecilere söylediği gibi, AB Türkiye için gerçekten "stratejik bir vizyon" gerektiren "stratejik bir tercih" ise, hükümetin bunu önümüzdeki dönemde daha açık bir şekilde yansıtmasını da bekliyoruz.
Davutoğlu, sivil toplum örgütleri ve medyanın sorumluluklarına da işaret ederek, bu konuda "toplumsal motivasyon gereğini" de vurgulamış. Medyayı ele alacak olursak, örneğin AB'nin çok önemsediği ve Türkiye'nin gündeminden düşmeyen yolsuzluklar konusunda görevini zaten yapıyor.

Fakat bunu yaparken önüne konan bazı engellerin hükümet kaynaklı olması ne Türkiye'de ne de Avrupa'da gözden kaçıyor. Bu durumda hükümetin AB konusundaki samimiyetinin sorgulanması kaçınılmaz oluyor. Bu yüzden Sayın Davutoğlu'nun, sözlerindeki samimiyetin somut sonuçlarla kanıtlanacağını bilmesi gerekiyor.

Kaynak: Milliyet