15 Temmuz akşamı Türkiye çok ciddi bir tehlike atlattı. On dört yıl boyunca iktidarda olan ve demokratik bir şekilde seçilmiş bir hükümet ve Cumhurbaşkanı askeri darbeyle yerinden edilmek istendi. Öyle bir askeri darbe ki… Kendi halkını helikopterlerle tarayan, kendi parlamentosunu bombalayan gözü dönmüş, askeri kıyafete bürünmüş, sözde bir hocanın peşinden giden teröristler tarafından Türkiye Cumhuriyeti esir alınmak istendi.
Demokrasilerin en büyük düşmanı olan darbeler demokratların da en büyük düşmanıydı ancak ne hikmetse Türkiye’de olan darbe girişimi daha bitmeden sözde demokrat medyalar, algı sapmaları yaparak, darbeyi küçümsemeye ve askerlere yapılan muameleyi gündeme getirmeye başladılar. Dünya medyası her zamanki gibi sadece görmek istediğini görüyor, duymak istediğini duymaya devam ediyor.
Bununla beraber dünya medyasından beslenen Kosova’nın sözde demokrat gazetecileri her zamanki çifte standartlarını açık açık göstererek darbe zaferi çığlıkları atmaya başladılar. Bazı haddini bilmezler daha darbe başlarken ‘Güle Güle Erdoğan’ çığlıkları atarken bazı diğerleri de ‘Türkiye’de tatilde olan Kosovalıları’ darbecilere katılmaları için çağrı yapıyordu. Çünkü bunlar için demokrasi sadece kendi çıkarları için var, eğer kendi çıkarları aleyhine çıkan sonuçlar olursa o sonuçları manipüle etmek, sonuçlar aleyhine konuşmak, çifte standart uygulamak bunların en büyük alameti farıkalarıdır.
Peki Erdoğan’ın gitmesi Kosova dış politikası için ne anlama gelmektedir? Daha Kosova 2008 yılında bağımsızlığını ilan ederken AK Parti hükümeti altı yıllık hükümetti ve daha Kosova bağımsızlığını ilan eder etmez Türkiye Cumhuriyeti Kosova’nın bağımsızlığını kabul etti. Bu destek ileri ki dönemde Türkiye’nin Kosova’ya yapacağı desteklerin en önemli göstergesiydi. Yeni bağımsız olan Kosova’nın uluslararası arenada çok ciddi desteğe ihtiyacı vardı ve bu ihtiyaç bugün dahi devam etmektedir. Her uluslararası arenada Tayyip Erdoğan Kosova’yı dile getirdi. BM kürsüsünde dünyaya hitap ederken Kosova’yı unutmadı, İslam Teşkilatı Örgütünde Müslüman Devletlere hitap ederken Kosova’yı unutmadı, UNESCO’da UEFA’da ve daha nerelerde. Kapalı kapılar ardında Kosova’nın tüm siyasileri, bürokratları ve diplomatları Türkiye’nin Kosova için neler yaptığını çok iyi bilmektedir ancak bir yerlerin baskısından dolayı bunları dile getirememektedir.
Bütün bunlara rağmen bir kısım haddini bilmezler sürekli şekilde bu yardım ve destekleri Türkiye’nin gizli gündemi varmış gibi lanse etmeye devam etti ve devam etmeye devam etmektedir. Aslında onlar da çok iyi bir şekilde Türkiye’nin böyle bir ajandasının olmadığını bilmektedir, yaptıkları en büyük eleştirilerden biri Türkiye’nin bir sürü kurumunun Kosova’da bulunduğudur halbuki bazı ülkelerin kurumları Türkiye’nin kurumlarından çok daha fazla olmasına rağmen onları ısrarla görmezden geliyor ve Türkiye’yi neredeyse bir tehlikeymiş gibi lanse etmeye, o algıyı yaratmaya sistematik bir şekilde devam ediyor ve bir akıl tutulması yaşıyorlar.
Özetle, bütün bunlara rağmen, bütün bu karalama kampanyalarına rağmen Kosova halkının sevgisi Türkiye Cumhuriyetine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a her geçen gün daha da artmaktadır çünkü halkın basireti haklıyı haksızdan ayırmaya yeter.
Eğer o gece darbe başarılı olsaydı Kosova dış politikada en güçlü müttefiklerinden biri olan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da desteğini kaybetmiş olacaktı.Bu meseleyi gözü dönmüş, akıl tutulması yaşayan sözde gazetecilerin, sözde analistlerin anlamasını beklemiyorum ancak siyasilerin, bürokratları, diplomatların ve Kosova halkının çok iyi anladığını biliyorum.