Dağıstan'da federal yönetim ve bölge memurları halkın güvenini kazanmaya çalışıyor. Benzer çabalar direnişçiler tarafından da yapılıyor.
Bir hafta önce Dağıstan'ın Çuntin ve Çumadin bölgelerinde 7 polis öldürüldü. Hemen sonrasında emniyet birimleri tarafından düzenlenen askeri operasyon sonrasında Levaşin ilçesinde 4 direnişçi öldürüldü. Daha sonra ise Hasavyurt'ta 2 polis öldürüldü.
Dağıstan son yıllarda emniyet birimleri ve direnişçiler arasındaki savaştan etkileniyor. Her yıl bir eski yıla oranla bir tarafın diğerine daha fazla darbe vurmasına rağmen beklenen sonuç elde edilemiyor. Bu durumda ise düşünen insanların önünde yeni bir soru ortaya çıkmakta: Neden emniyet birimleri ya da direnişçiler öne geçemiyor?
İlk bakışta devletin bir grup isyancıyı yok etmek için her türlü kaynağa -hükümet, askeri birlikler, en modern silahlar, mahkemeler, hapishaneler, her türlü medya desteği, basın ordusu, kendileri ile sık ilişkide olan din adamları, okullar, üniversiteler, gençlik hareketleri ve vatanseverlik ideolojisini yaygınlaştımak için her türlü imkân- sahip olduğu gözlemlenmekte. Buna rağmen direnişçileri yenememekte. Buna şöyle bir bahane bulunuyor: "Direnişçiler daha cazip, güçlü ve etkili ideolojiye sahip."
O zaman şöyle bir soru daha gündeme taşınabilir: Neden direnişçiler gençler üzerinde etkili ve cazip ideolojiye sahip durumda olmalarına rağmen kazanamamaktadır? Bir grup isyancının hükümeti yendiğine, 1917 yılında Rusya'da, 1959'da Küba, 1979'da İran'da tanık olmuştuk. Dağıstan'da ise 1999 yılında başlayan hükümet direnişçi savaşının 12 yıl devam etmesine rağmen nihai olarak kazanan taraf ortaya çıkmıyor.
Her iki tarafın da başarılı olamama ve istediği sonucu alamama nedeni ise çok basit... Emniyet birimleri ile direnişçilerin çatıştıkları bir dönemde savaşı durdurabilme gücüne sahip olan üçüncü taraf sakin bir şekilde gelişmeleri takip ediyor. Dağıstan toplumunun üçüncü güç olarak görülmesi gerekiyor. Dağıstan halkının kahir çoğunluğu siyasi ve toplumsal anlamda savaşa katılmıyor. Onlar ne hükümet ne de direnişçi kanadını tercih ediyor. Savaşın kendilerine yabancı olduğunu ve bu savaşın kendi savaşları olmadığını düşünüyorlar. Bu durum en beklenmedik gelişme olarak görülmeli. 12 yıl tek bir tarafta bölgeyi işgalcilere karşı savunan Dağlılar bugün akıtılan kanlara kayıtsız kalıyorlar.
Bu durum hem devletin hem de direnişçilerin en büyük kaybı olarak önümüze çıkıyor. Ne Dağıstan hükümeti ne de direnişçiler halkı kendi tarafına alacak kadar güven elde edemedi.
Burada üzerinde durulması gereken çok önemli bir husus daha bulunuyor. Direnişçilerin bölgede ses getirecek eylemler yapan sayısız intihar saldırganları hazırlamaktan ziyade HAMAS ve Hizbullah örgütlerini örnek alarak sosyal yardımlaşma, hayır işlerine katkıda bulunmaları gerekiyor. Şayet bunu yapabilirlerse emniyet birimleri, istihbarat servisleri, memur suistimallerinden usanmış durumda olan halkı kendi taraflarına çekmiş olurlardı. O zaman halk onları omuzlarında taşır, ormanlardan çıkartarak Hükümet Binasına yerleştirirdi.
Bununla beraber hükümetin sosyal, sağlık, eğitim ve diğer alanlarda yolsuzluk, rüşveti önlemeyi denemesi durumunda vatandaşların kendileri bu tür yönetime karşı çıkan grupları yok ederdi. Ancak bunun için hükümetin hırsızlardan ve yolsuzluk yapanlardan temizlenmesi, sıradan vatandaşların haklarının korunması, suistimallerin önlenmesi, devlet memurlarının baskılarının kaldırılması, akraba yönetiminin ortadan kaldırılması gerekiyor.
Şu ana kadar hükümet ve direnişçiler bu konuda çaba sarfetmemekte, biri diğerinin işine yarayaracak hamlelerde bulunmaktadır. Bunun en vahim sonucu vatandaşlar üzerinde gözüküyor. Kördüğüme dönüşen savaş her iki tarafın acımasız darbeleri ile devam ediyor. Dağıstan halkının çıkarları göz ardı edilerek vatandaşların kaybetmesi için her türlü çaba sarfediliyor. Bu durumda halk her şeyini kaybediyor. Vatan, gelecek, kendi kaderini tayin edebilme olasılığı ve İlahi rızayı elde etme çabaları ortadan kalkmış bulunuyor.
Dünya Bülteni için tercüme eden: İbrahim Ali