Önceki gün Pakistan'ın şirin ve yapay başkenti köklü bir iddia ile temelleri atılan bir zirveye, ev sahipliği yaptı. Ormanın içerisinde, bürokrasi ve diplomatik temsilcilikler için planlanmış İslamabad'ın olanca yapaylığına, hatta kimliksizliğine rağmen sakin ve sevimli bir şehir olduğunu düşünmüşümdür hep. Hele yanı başındaki Revalpindi'nin yoğunluğu, eskiliği, karmaşasıyla kıyaslandığında steril hayatların şehri gibi duruyor.

D-8 zirvesinin, bu yapay şehrin başkentlik ettiği Pakistan'ın tarihsel ve siyasal dokusuna ne kadar temas ettiği ayrı bir konu olsa da Erbakan'ın heyecanla gerçekleştirmeye çalıştığı, belki de postmodern darbenin gerçek nedenlerinden biri olan, bu proje hala geri planda duruyor. Bu projenin hayali bile yokken yine Pakistan'ın diğer bölgelerine göre gelenek ve dini hayatın en güçlü olduğu Peşaver'de, İngilizce kitaplar satan bir kitapevinde, her halinden seçkinci olduğu anlaşılan kitapçı Türkiye'den geldiğimi öğrenince benimle "RCD üyesi ülkelerin vatandaşı olmak" gibi, sadece Pakistan şartlarında değil dünyanın başka yeri içinde de absürt karşılanacak, bir ortak payda bulması şaşırtmıştı.

Bu absürtlük hali; hayatın gerçeklerine yabancılaşmış, her türlü doğallıktan uzak tavırlarıyla seçkinciliğin hüküm sürdüğü, özellikle, İslam ülkeleri için geçerli. Bir türlü hayata dokunamazlar; hayatla ve tarihe barışık değillerdir. Önyargıları, anlamalarını engeller. Farklı düşünmekle anlamaya çalışma arasında sağlıklı bir tutum sergileyemezler.

Hüsnü Mübarek yönetimine rağmen işbirliği, dayanışma zemini arayan Erbakan daha havaalanına iner inmez bayrak krizi ile karşılaşmış ya da basın bayrak krizi çıkartmıştı. Ertesi gün Mısır başbakanlığına girerken binanın gönderindeki yırtık Mısır bayrağını görünce Türkiye'de darbe nedeni sayılabilecek sembolik nesnelerin burada nasıl algılandığının müthiş bir göstergesiyle karşı karşıya olduğumu anlamıştım.

Ambargo altındaki Libya'ya gidebilmek için Mısır'dan Tunus'a, oradan karayolu ile bu ülkeye geçmek gerekiyordu. Kahire'den Tunus'a doğru havadan, Akdeniz üzerinden geniş bir yay çizip Cerbe Adası'na indiğimizde bölgeyi tanımayan heyet karaya nasıl çıkılacağını merak ediyordu. Bu kadar kalabalık resmi heyetin, gazetecilerin, işadamlarının karaya sevki konusu; zaten skandalla başlayan geziden yeni bir kriz çıkarmaya hazırlanan, merkez medya için fırsat sunuyordu. Daha önce geçtiğim için bildiğim, Osmanlı denizciliğinde önemli olaylara sahne olan bu adadan karaya bağlantısını sağlayan uzunca köprü-yol, İkinci Dünya Savaşı'nın mirasıydı. Tam otobüse binmişken Sabah Gazetesi'nin müthiş (!) bir gazetecilik örneği sergileyerek heyetin nasıl karaya çıkacağını yazdığını gördüm: "Cerbe adasına inecek olan heyet sandallarla karaya geçecek" diyerek kendince kafa bulmuştu. İşin tuhafı gazetenin Ankara temsilcisi de ordaydı.

Postmodern darbenin ayak izleri o gezide açıkça duyulmaya başlanmış, protokol aksaklıkları bile rejim sorunu haline getirilerek abartılmıştı.
Üstelik heyetteki dışişleri bürokrasisi, merkez medyayı sürekli enforme ederek (daha doğrusu dezenformasyon uygulayarak) müesses nizamın refleksiyle hareket ediyordu.

Erbakan Hoca'nın hayal gücü, idealizmi ile gerçeklikler arasında var olan müthiş uçurumun farkında olmadığını sanmıyorum. Bu uçurumu kendine olan öz güveni ile aşacağını umuyordu. En büyük zaafının da kendine olan güvenini abartmış olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Ancak büyük hedeflere, büyük ütopyalara sahip olanların ulaşabileceğini de çok iyi biliyordu muhtemelen.

D-8 hayalinin en büyük açmazı, işbirliği yapmayı düşündüğü liderlere, sistemlere ve bunların içinde oldukları uluslararası sisteme rağmen böylesi bir hamleyi yapamayacakları gerçeğiydi. Sadece ekonomik temelli bir dayanışma platformu hayali; küresel sistem ve iktidarlarının, bu sisteme bağlı diktatörlerin resmen karşı çıkmayacakları ama ölü doğması için her türlü isteksizliği sergileyecekleri bir ütopya olarak kalacaktı.

Gerçek şu ki, Pakistanlı seçkin tavırlının bir Türkle kurabildiği absürt ilişki ile Cerbe adasındaki köprüyü yıkan provokatif seçkincilik aynı absürdizmin siyasasını sürdürmeye çalışıyor. DEVAMI>>>