11 Eylül'den on yıl sonra ABD'nin "devlet-dışı aktörler" ile daha çok uğraştığını ve daha klasik anlamda güçlü ve kendi itibarını arttıran devletler ile daha az ilgilendiğini söylemek mümkün mü? Daha kısa bir ifadeyle ABD'nin nasıl bir "Çin korkusu" olmalıdır?

Çin'in 1,5 trilyon dolar değerinde ABD hazine senedine sahip olduğunu ve böylece ABD ekonomisini köşeye sıkıştırdığını, Çin para birimi olan RMB'nin (renminbi) değerini yükseltmeyi reddettiğini ve böylece ABD ile ticarette çok büyük açıklara sebep olduğunu, ABD'de emlak ve diğer varlıkları (Los Angeles Dodgers, bezbol takımı) satın almaya başladığını tabi ki biliyoruz. Ancak Amerikalılar Çin'i bir ekonomik tehdit değil de ulusal tehdit olarak mı görmelidir?

Doğu Asya çalışmalarına odaklanan ve muhafazakâr bir think tank olan "Proje 2049 Enstitüsü" tarafından yayınlanan "21. yy'da Asya İttifakları" adlı raporun yazarlarına göre bu sorunun cevabı "kesinlikle evet". Raporun sonuç cümlelerine göre "Çin'in askeri hırsları Amerika'nın Asya'daki ittifaklarını tehdit ediyor, ABD'nin ittifak olarak verdiği sözlerin güvenilirliği konusunda sorular yükseliyor ve ABD'nin küresel üstünlüğünün payandası olan askeri stratejilerini tehlike altına sokuyor".

Bu haber daha geçtiğimiz günlere kadar akademik ve siyasi çevrelerce yaygın olarak kabul edilen ve Çin'i daha çok bir "statükocu güç" olarak gören bizim gibileri şaşkına uğrattı. Önde gelen Çin uzmanlarından ve 2006 yılında yayınlanan "Power Shift: China and Asia's New Dynamics" isimli kitabın yazarı David Shambaugh kitabın sonuç bölümünü şu cümlelerle bitiriyor: "Çin artan bir şekilde iyi bir komşu, yapıcı bir ortak ve dikkatli bir dinleyici olarak görülebilir". Shambaugh ve diğerleri Çin'in uzun süreden beri dar görüşlü ve tecrit halindeki politikalarından çıkarak bölgesel organizasyonlara katıldığını, BM barış gücüne katkıda bulunduğunu ve komşularıyla iyi ilişkiler geliştirdiğini yazdılar. Sonuç olarak ta Shambaugh; "Evet, Çin askeri kapasitesi Tayvanlıları korkutacak derecede hızlı modernleşiyor ama bu ikili ve çok taraflı güven oluşturucu önlemlerle beraber yavaş bir şekilde ortaya çıkan olumlu bir işarettir."

Ancak 5 yıl Çin gibi hızlı bir şekilde büyüyen ve değişen bir ülke için çok uzun bir zaman. "Asya ittifakları" raporu etkili bir şekilde Çin'in sinik bir savunma stratejisinden ortaya çıktığını tartışıyor. Geçtiğimiz yıllarda, Çin, havada, denizde ve karada bir "rekabet alanı" oluşturmayı sağlayacak ve böylece ABD'yi uzunca bir süreden beri bulunduğu ve koruduğu Pasifik'ten çok çok uzağa gönderebilecek yeni nesil balistik ve güdümlü füzeler, saldırı denizaltıları, görünmez uçak, radar ve uzay istihbaratının yanı sıra uydu tahrip füzeleri geliştirdi. Bununla beraber Çin'in komşularıyla da ilişkisi gittikçe kötüleşiyor. Güney Çin Denizi adalarında saldırgan bir tutum sergiliyor ve donanmasını uzun menzilli tatbikatlar için Japon kıyılarına gönderiyor. Bu sebeple Foreign Policy'nin bu sayısında Robert D. Kaplan gelecekteki çatışma alanının Ortadoğu değil Güney Çin Denizi'nin açık suları olacağını iddia ediyor.

Sabrıyla ve oldukça yavaş hamleleri ile meşhur olan bir devletin dünyaya karşı duruşunu değiştirecek radikal ve hızlı hamlelerde bulunacağı garip görünüyor. Belki de Çin için söylenen dikkatli dinleyici görkemli bir gösteri veya geçici bir haldi. CFR'den Çin uzmanı Elizabeth Economy, Çin'in barışçıl yükselişinin şimdilik retorik bir formülasyondan başka bir şey olmadığını iddia ediyor. Çin'in askeri kapasitesi ve retorik söylemi Doğu Asya'daki etki alanını genişletmeye yönelik hırsları tarafından bir anlamda kendini ele veriyor. ABD başkanı Barack Obama yönetimi bu görüşü kabul etmiyor ancak Çin'i de uluslararası sistemin kurallarına göre oynaması için uyarıyor. 2009'daki konuşmasında Obama'nın "stratejik güven oluşturmak"tan bahsetmesinden sonra dışişleri bakan yardımcısı James Steinberg Çin'in Güney Çin Denizi'nde "artan kapasitesi" ve "abartılmış hak iddiaları"nı dile getirmesi Waşington ve ittifaklarının Çin'in niyetlerini sorgulamasına sebep olmuştu.

Şüphesiz birkaç yıl öncesine nazaran Çin ve ABD'nin savaş kapasiteleri üzerine yapılan tartışmalar daha da artıyor ve hızla gelişiyor. Ancak, Çin'in niyetlerini okumak gerçekten zor. Alexandria Donanma Analizleri Merkezi'nde Çin Çalışmaları direktörü olan David Finkelstein, Çin'le ilgili bir huzursuzluğun olduğu ve Çin'in henüz başlangıçta olsa da gittikçe büyüyen deniz gücünü nasıl kullanacağı konusundaki endişeleri paylaştığını söylese de bunun yanı sıra Tayvan konusunda geçtiğimiz senelere nazaran daha rahat olduğunu da dile getiriyor.

Soğuk Savaş döneminde yapılan analojilerden biri "Çevreleme Politikası" kavramıydı. George Kennan'a göre Sovyetler Birliği ABD'nin mekânında oynamaya kalktı ama kendini bir makara ipi gibi açana kadar beklendi ve Sovyetler sabırlı ve ısrarcı bir çevreleme politikası ile caydırıldı. Finkelstein, kendisinin de takdir ettiği Obama yönetimi tarafından uygulanan güçlü Amerikan diplomasisiyle beraber bölgedeki mevcut Amerikan askeri varlığının (Pasifik Filosu ve 60.000 aktif görevde asker) zaten Çin'i çevrelemiş durumda olduğunu ve bunu yapmaya da devam edecek güçte olduğunu dile getiriyor. Robert D. Kaplan da Çin'in donanma ve hava kuvvetlerinin büyümesinden dolayı bölgedeki mevcut askeri durumun korunmasını dile getiriyor. Kısaca, asıl mesele niyetlerdir.

"Asya ittifakları" yazarları tam tersi bir agumanla, Çin'in niyetinin kapasitesinden dolayı ortaya çıktığını dile getiriyor. Herman Kahn ve Dr. Strangelove tarafından ortaya atılan ve desteklenen en kötü senaryoda Çin'in füze ve bombalarını çok yıkıcı bir saldırı ile Tayvan'a göndermesi ve ABD'nin buna füzelerle cevap vermesi ile beraber ortaya çıkabilecek Armegedon dile getiriliyor. Böyle bir felaketi önlemek için yazarlar daha sert karşı önlemlerin alınmasını istiyorlar, diğer bir tabirle Soğuk Savaş kavramlarına geri dönmek istiyorlar.

"Asya İttifakları" raporu yeni "ortaklık stratejisi" ile ifade edilen taleplerden Asya'nın gelecekteki taleplerinin çok az olmayacağı konusunda uyarıyor. Soğuk Savaş ittifak ağları, şu anda askeri harcamalar ve askeri-istihbarat ortaklıklarına ihtiyacı olan ABD, Japonya, Güney Kore, Filipinler, Endonezya ve diğer ülkelere bir yol gösterebilir. Herhangi potansiyel bir saldırgana ittifaktan herhangi birini hedef alacak bir saldırının ittifakın diğer üyelerinin de tepkisine sebep olacağı anlatılmalıdır." Bu devletlerin açık bir şekilde Çin karşıtı koalisyona katılmak isteyeceklerini düşünmek çok zor. Ayrıca Çin'in böyle bir durumda yalnız başına kaldığı izlenimine kapılarak karşı bir tepki verebilme ve böylece koalisyon çok yıkıcı bir şekilde kehanetin gerçekleşeceği bir atmosferin içine düşebilme tehlikesi de var.

ABD için maliyetler hala çok büyük. "Asya İttifakları" raporu ABD'yi "stratejik acizlik" ile suçlayarak büyük oranlarda yeni silah yatırımlarının yapılmasını teklif ediyor. Kongre'deki brifingte senatör Blumenthal bu durumu spesifik olarak açıklıyor ve "yeni nesil bombalar, yüksek miktarda saldırı denizaltıları, 5.nesil taktiksel hava filosu vs. vs. vs."

Bu söylemler maliyetli değil mi? Her fırsatta Rusya'yı değil de Çin'i bir tehdit olarak ifade etme şansını hiç kaçırmayan Mitt Romney farkı karşılamak için başka yerlerden kesilmesi zorunlu olan savunma harcamalarını 600 milyar dolar'a, yani mevcut bütçeden 70 milyar dolar daha fazla, çıkarmayı teklif edebiliyor. Belki de bu artışı "stratejik acizlik" kavramına atıfta bulunarak ulusal acziyetin bir bedeli olarak kabul etmemiz gerektiğini düşünüyordur.

Amerikalılar anlaşılır sebeplerle bugünlerde ulusal güvenlik meselesi yerine ekonomiyle daha fazla içli dışlılar. Ancak, tartışma her an ortaya çıkmak üzere. Terör tehdidi gerçek bir tehlikedir ama ortadan kalkmak üzere. El-Kaide bir zamanlar olduğu gibi bir kabus değil. Amerikalılar bunu yeni bir kabusla değiştirmek istiyorlar mı veya Soğuk Savaş şüphelerini yeniden mi ortaya çıkaracaklar? Öyle olmayacağını umuyorum. Çin'in bölgesel hırsları olduğunda şüphe yok. Ancak, eğer Amerika daha süreç devam ederken yanılırsa, bunun anlamı çatışmada kazanmak ama asıl savaşta kaybetmektir.

Dünya Bülteni için Foreign Policy'den Kadir Temiz tarafından tercüme edilmiştir.