Hafta sonu kurultayı toplanacağı için, medyada Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) etrafında hayli değerlendirme çıkıyor şu sıralarda. Değerlendirmelerin çoğu olumlu. CHP'ye şu yakınlarda bir hayat öpücüğü dokunduğu aday sayısından da belli oluyor; genellikle rakipsiz bazen de tek rakip adayla gidilen kurultaylar geride kaldı; Deniz Baykal'ın koltuğunda gözü olanların sayısı hayli fazla. Heyecanlı bir kurultay olacağa benziyor.
Ancak tam da bu sebep yüzünden, rakiplerin Deniz Baykal karşısında fazla bir başarı göstermesi beklenmemeli.
Geleneksel olarak CHP'ye yöneltilen eleştiri, ülkemizin bu en eski partisinin 'sol' ile veya 'sosyal demokrasi' ile bağlarının gevşekliğidir. Pek çok sorunla boğuşulan bir ülke Türkiye, muhalefetin iktidara yol gösterebileceği yığınla sorun var heybede; ancak ana muhalefet partisi neredeyse tek bir gündem maddesinin peşinde koşar görünüyor. Demokrasi gibi, sosyal ve ekonomik eşitsizlikler gibi konularda fazla ses çıkarmayan CHP, ne zaman fırsat bulsa 'irtica' gölge boksu için şortunu giyiyor, eldivenini takıyor; 'laiklik' sözcüğünü duyduğunda ise huysuz bir ata dönüşüveriyor.
Soldan bakıp eleştirenler bugüne kadar CHP'yi muhalefet görevini yeterince yerine getirmemekle suçluyorlardı. Deniz Baykal'ın bu eleştiriler yoğunlaştığı dönemlerde zor durumda kaldığı da gözlerden kaçmıyordu. Özellikle de 2002 genel seçimi sonrasında, CHP'nin entellektüel destekçileri arasında, yeni parti arayışına çıkanlar sayıca çoğalmıştı.
Deniz Baykal kendisinden beklenen 'partisini dönüştürme' görevini yerine getirmedi, ama durumunu güçlendiren başka bir şey yaptı: Türkiye'yi başında bulunduğu partiye uygun hale dönüştürdü... Eskiden 'Avrupa Birliği'ne üye olacak, milli geliri 500 milyara yaklaşan, demokrasi yolunda hayli mesafe kat etmiş bir ülkeye yakışır sol politikalar üretemediği' için eleştirilirdi CHP ve lideri Deniz Baykal; artık o eleştirilerin yersiz kaçtığı, AB'den uzaklaşan, ekonomik kriz çıktı çıkacak havası esen, demokrasisi özürlü bir Türkiye var bugün karşımızda...
Böyle bir ülkede Deniz Baykal'ın CHP'si fazla ters kaçmaz.
Baykal muhaliflerinin sorunu da bu noktada başlıyor. Geçmişte, demokratik zemin parti kapatma davasıyla henüz hırpalanmamışken, CHP demokrasi yolunda mesafe alan Türkiye'ye uygun politikalar üretemiyordu ve CHP-içi muhalefet açısından bir mücadele zemini vardı; şimdi ise Deniz Baykal'ın çok iyi bildiği, hatta ustası olduğu bir politik zeminde onu devirmek imkansız denilecek kadar zor. Ayak oyunuysa ayak oyunu, politika dışı kalması gereken odaklarla ittifaksa en kralından ittifak, ortalığı karıştıracak laflar etmekse en cilalısından laf Deniz Baykal'da bulunuyor, muhaliflerinde değil...
Daha da kötüsü, düne kadar demokratik olgunluk ve sosyal politikaları ön planda tutarak parti-içi muhalefet bayrağı açmış olanların da, adaylıklarını koyar koymaz, Deniz Baykal'ın programını ve üslubunu benimseyen çıkışlar yapmaya başlamalarıdır. Baykal CHP'yi nasıl bir parti olarak tasavvur ediyorsa aynısını program olarak sunan, hangi üslupla konuşuyorsa dilini ona göre ayarlayan bir parti-içi muhalefetin CHP'deki liderlik yarışında sonuç alması mümkün olabilir mi?
Elbette Ak Parti için açılan kapatma davasıyla CHP'nin doğrudan bir ilişkisi yoktur, olamaz; ancak iktidar partisinin kapatılma tehdidi altına düştüğü demokrasisi zedelenmiş Türkiye tablosu, en fazla CHP'nin ve özellikle de Deniz Baykal'ın işine yarıyor, bunu da gözden kaçıramayız.
CHP'yi ne kadar tartışsak yeridir.
Kaynak: Yeni Şafak