Vapur iskelesinden Üsküdar'a adım attığım her seferinde tuhaf özlem bürür içimi. Sanki uzun ayrılıklardan sonra sıla dönüşüne benzer duygular... Hele o gün batımında karşıdan Üsküdar'ı seyrederken "Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar" dizesi dudaklarımdan denize dökülür.

İşte, böyle bir günde akşamüstü iskeleden, o zamanlar çok seyrek uğradığım Üsküdar'a adım attığımda ilk buluşmanın bende bu denli iz bırakacağını hiç tahmin edemezdim. Üsküdar'da, Sinan eseri Mihrimah Camii'nin önünde, iskelenin tam karşısındaki tarihi çeşmenin denize bakan köşesinde ayakta bekliyordu. Hatta sırtını çeşmenin duvarına yaslamış ayakta bekliyordu diyebilirim.

Lise yıllarında ilk elime geçen kitapları "Yedi Güzel Adam" ve "İns" idi... Anlaşılması zor gelmişti ilk elime aldığımda; oysa karşımda çok net ifadeli biri vardı. Buluşmanın ardından birlikte geldiğimiz Alim Kahraman'la beraber Küplüce sırtlarındaki evine gittiğimizi iyi hatırlıyorum. Bir apartmanın bodrum katında bir daire... Akşam sohbette keşfettiğim insanla genç yaşımda bana çok kapalı gelen şiir dilinin şairi arasında fark vardı. Yine şairaneydi ifadeleri. Adeta kendiliğinden artistti. Başkalarına aykırı gelen ifadeleri onun doğal haliydi. "Tanıdığım en artist kişi" diye içimden geçirdiğimi bugün de çok iyi hatırlıyorum. "Anlatabiliyor muyum beyefendi..." derken zarifliği ile eyleme odaklanmış kesin kararlılığı iç içeydi. DEVAMI>>>