Alman Yeşiller Partisi eş başkanı olarak Cem Özdemir'in seçilmiş olması, gayet tabii Obama'nın ABD başkanı seçilmesi kadar olmasa da, bazı konuların yeniden düşünülmesine hizmet ediyor.


Bilindiği gibi Özdemir, Almanya'ya göç etmiş bir Türk ailenin çocuğu ve göçmenlikten Alman vatandaşlığına geçmek için de18 yıl beklemiş biri. Ayrımcılık ve eşitsizlikleri şiddetle reddeden ve muhafazakárlarla mücadeleyi esas alan siyasi çevrelerde genç yaşlardan beri faaliyet gösteren Özdemir, kendisini ve görüşlerini Avrupa düzeyinde temsil eden kurumlara da taşımış, Avrupa parlamenteri olmuştu.

Avrupa parlamenteri oluşu, Türkiye'de Yeşiller eş başkanlığına yükselmesi kadar geniş bir yankı bulmamıştı. Belki Avrupa Parlamentosu o kadar da önemli ve karar alabilen bir kurum olarak algılanmadığından ya da zaten Türkiye'nin Avrupa'ya kendisini fazla yakın hissetmemesinden kaynaklanmıştır. Bir iki Türk kökenli parlamenter var diye tüm Parlamento'nun Türkiye dostu olmayacağı düşünülmüş bile olabilir. Ne de olsa Türkiye'deki genel bakış, kökeni Türk olanların Türkiye yararına işler yapacağını sanmaya dayanır.

Cem Özdemir'in bu kez manşetlerde daha fazla yer bulması, belki ileride Almanya'da bakan bile olması ihtimalinin akıllarda tutulduğunu gösteriyordur. Almanya'da ayrımcılığa karşı çıkışı sırasında bu ülkedeki Türk azınlığın dertlerini de dile getiriyor diye yetmiş milyonluk Türkiye'nin sorunluğu umalım ki omuzlarına yıkılmasın.

Almanya'da ayrımcılığa karşı çıkan bir siyasal figürü en fazla destekleyecek olanın etnisiteye vurgu yapanın değil Türkiye'de de ayrımcılığa karşı çıkanın olacağı unutulmamalı. Diğer bir ifadeyle Türkiye-Almanya ya da Türkiye-AB ilişkilerinin inşasında bir tuğla koyabilecek bu tür kişilerin çabalarını destekleyecek verilere ihtiyaç duyacakları bilinmeli. Türkiye, Alevi ya da Kürt vatandaşlarının taleplerine yanıt bulmakta zorlanıyorsa, eşit hakların var olmadığı ve ayrımcılık yapıldığı yönündeki şikáyetleri gideremiyorsa, Almanya'daki ayrımcılığı eleştirebilecek durumda sayılamaz. Bu durumda Almanya'da yaşayan Türk kökenli olsun olmasın hiçbir siyasetçi için Türkiye-Almanya ve Türkiye-AB bağını güçlendirecek çaba anlamlı olmaz. Tam tersine, niyetleri ilişkileri geliştirmek de olsa yapacakları siyaset bu konulardan olabildiğince uzak durmayı kapsar.

Almanya'da Türk kökenli birinin siyasetin bu noktasına taşınabiliyor olması son derece önemli ve zaten kendi başına yabancı düşmanları ya da nasyonalistler karşısında zor bir görevi ifade ediyor. Bununla birlikte, Özdemir'in kendisinin de vurguladığı gibi 'ne olduğu değil, ne söylediği' önemli. İçine doğduğumuz ortamlar kendi tercihlerimiz değil ve çoğu kez kendi tercihlerimiz olmayan koşulların kurbanları halindeyiz. İster doğuştan kazanılan özelliklere dayalı olsun ister olmasın, söylediklerimiz ve yaptıklarımız ise, tercihlerimizi ortaya koyar. Dolayısıyla başarı da, ne olunduğu değil nasıl davranıldığı ve neler yapıldığı üzerinden ölçülebilir.

Yapılan ve söylenen önemli kılındıkça, hem Almanya'da bir Türk kökenlinin yükselmesi hem de Türkiyeliliğini Almanyalılığından üstün tutmasını istemek gibi bir sevdaya kapılmak engellenebilir. Zira bir siyasetçi Almanya'daki siyasal yaşamda yer edindiyse önce yaşadığı ülkenin sorunlarından hareket etmiş ve onları memnun ettiği için seçilmiş demektir.

Türkiye'deki gayrimüslim vatandaşlar yabancı değillerse, Almanya'daki Müslüman Alman vatandaşların da yabancı kalmamalarına özen göstermek, farklı kimlikleri bir arada yaşamayı seçenlere yardımcı olabilir.

 

Kaynak: Star