Onlar bir işte dikiş tutturamayan serseriler midir, yoksa kıymeti bilinmeyen dahiler mi… Hiç aptal değiller, tersine fazla akıllı oldukları söylenebilir. Fakat belli saatler arasına sıkıştırılmış iş nizamını benimsemiyorlar. Kendilerine her işi de lâyık görmüyorlar. Çalıştıkları iş, yetenekleri ve ilgileriyle uyumlu olmalı; bunu savunuyorlar. Bu nedenle onları suçlayabilir miyiz?

Çoğunlukla iş bulamıyorlar bu seçicilikleri yüzünden, ya da işsiz kalıyorlar. İşten çıkartılıyorlar –ukalalıkları, bilmişlikleri, ahkâm kesmekten vazgeçmeyişleri yüzünden-... Sürekli iş değiştiriyor, bir işte dikiş tutturamıyorlar. İşe zamanında gidip-gelme konusunda titiz davrandıkları söylenemez. Bu konuda ihmalkârlıkla suçlanmaya da tahammülleri yoktur. Psikopat müdür takmıştır bir kere kendilerine! Delikanlı kadın yöneticiden yakınıyor: Evde kalmışlığı başına vurmuş. Genç kız hayalindeki iş kadını profilini gerçekleştiremediyse, bunun nedeni trafik. Bulduğu bütün işler şehrin öteki ucunda; üç kuruşluk maaş için bir de ev mi tutsun ta oralarda!  Hiç bir iş onlara lâyık değil, merdivenlerin ilk basamağından tırmanmaya geçmeyi de kendilerine yediremezler. Bu dünyaya bir dairede memur ya da bir dükkanda tezgahtar olmak için gelmediler. İçlerinden yükselen seslere kulak vererek, günün birinde bu seslerin yönlendirdiği alanda bir çıkışı gerçekleştirmek üzere geçirmek istiyorlar hayatlarını; iç dünyaları o denli renkli, derin ve verimli arazilerle kaplı çünkü.

Bir de, dayanıksızlar.

İş görüşmesine gidecek, genç adam. Kahvaltısını yaptı. Çoktan dişlerini fırçalamış olması gerekirken, kanepeye uzanmaya çalışıyor. Bahanesi yerinde kanısınca: Çisil çisil yağmur yağıyor, bu havada taa E-5'e kadar yürümesi gerek, Mecidiyeköy  otobüslerine binmek için. Nereden çıktı bu iş görüşmesi sanki, der gibi sızlanıp duruyor.

Bana Somerset Maugham'ın 'Hayatın Esiriyiz' isimli romanının kahramanı Philip'in arkadaşı, hayatında gerçekleştirmek istediği ne varsa erteleyip duran sanatçı ruhlu Hayward'ı hatırlatıyorlar. Hayward çıkacağı yolculukları sürekli erteler. Öz bakımı konusunda ihmalkâr olduğu için kilo almaya devam eder. Saçları hayat tarzının etkisiyle belki erkenden dökülmüştür. Tek avuntusu, dökülen saçlarının açıkta bıraktığı alnıyla daha soylu göründüğüdür. Aylar sonra karşılaştıklarında Philip'e tasarılarını anlatmayı sürdürür. Fakat belki artık kendini olduğu gibi başkalarını da kandıramadığı bir noktasına gelmiştir, hayal gücünün veya iyimserliğinin (ya da kötümserliğinin). Ağıt okur gibi konuşmaktadır çünkü: "Ömrümü boşa geçirdim. Hayat çarpışmasının vahşetine adım uyduramadık. Bu kör döğüşüne kenardan seyirci olabildim ancak... "

Bunları söylerken bile, kendi duruşunun sözde öykünür gibi göründüğü mücadele tarzlarına göre daha soylu ve incelikli olduğunu anlatmaya çalışıyor gibidir Hayward: "Bir şeyler yapmak, bir şeyler olmak isteği öyle kaba, öyle bayağı bir şey ki..."

Fakat Philip tanıyordur arkadaşını. "Zayıf, algıngan, gururunun incitilmemesi için tetikte durulması gereken, tembellikle ülkücülüğü birbirine karıştırmış bir "mağlup".

Ağzı laf yapan şair Hayward iş teklifleriyle karşılaşmıyor değildir. İş aradığı günlerde, bir gazetede eleştiri köşesinde yazması teklif edilir. Ciddi, kusur atfedilemeyecek değerde bir iş; yetenekleriyle de uyumlu. İş üzerine düşünmesi için tanınan iki günlük süre boyunca bir kararsızlık cehenneminde yaşar Hayward. Ne zamandır böyle bir iş bulmayı istediğini söylediği için, işi geri çevirmeye yüzü de yoktur. Ama bir işe bağlanma düşüncesi de içini dehşetle doldurmaktadır. Sonunda reddeder işi ve rahat bir soluk alır. Bahanesi tam ona göredir. Çalışması engellenecektir bu işe girince... "İyi de, ne çalışması?..." diye sorar Philip. "İç dünyam', olur cevabı, Hayward'ın. (sf. 236, Çeviren: Nihal Yeğinboğalı; 1973) 

Hayward'ın iş konusundaki çekinceleri, asosyalliğinden kaynaklanmıyordur. O, istediği gibi şiir yazamasa bile, içindeki şiir kaynağının dışavuracağı güne inanmak ister. Benim sözünü ettiğim gençler ise, kısmen de olsa asosyaller. Masa başında saatlerce oturmayı gerek kılmayan, uluslararası seyahatler yapmaya olanak tanıyacak, en kısa zamanda  lüks bir araba ve baba-ana ocağının sıcaklığından kopmayı mümkün kılacak rahatlıkta bir ev sunacak bir iş olmayacaksa girecekleri, niye kımıldasınlar ki evin en ücra köşesinde bulunan odalarındaki bilgisayarın başından...

Misafirin yanına güçlükle çıkıyorlar. Ne konuşuluyordur ki sanki çıkılması istenilen ortamda, hep aynı teraneler. Hayatlarını bir ütopyaya bağlı olarak sürdürmekte olan yetişkinler sıkıcıdır. Onların içinde ise, bir ütopyadan daha farklı ve hakiki, yine de tanımlanamaz, fakat kendi iç dünyalarının üretimi olacağı kesinlikle belli bir ideal/meslek oluşumunu sürdürmektedir.

İsyankârlar sözde, fakat sadece çet muhabbetleri bağlamında... Müstear adların arkasına gizlenerek, basit, kapsülümsü internet okumalarıyla, kolaylıkla düşman ve karşı safın adamı kıldıkları yazarlara hakaret, aşağılama, küfür ve iftira dolu mesajlar göndermeyi eylem sanarak, kendilerini avutuyor olabilirler.

Açlık, fukaralık, bihaber oldukları felaketler. Üşengeçler elbet. BM'nin, www.freerice.com gibi dünya üzerinde açlığı ortadan kaldırmaya dönük kampanyalarına katılarak,  doğru İngilizce kelimeleri tıkladıkça Afrikalı çocuklara daha fazla pirinç gitmesini sağlamaya üşenmezler yine de... Birkaç adım atmalarını gerektirmeyen bir "eylem"dir bu. Hiç yoktan iyidir.

Evi seviyorlar. Ya da karanlık izbelerini andıran müzikli mekanları. Ya da olağanüstü hayallerini destekleyecek tarzda konuşmaların akıp gittiği kafeleri.

Hayalperestler. İki yıl özel üniversitede okudu komşumun oğlu. Babası da iki yıl fazla mesai yaptı, bunun için. İki yılın sonunda özel üniversiteyi bıraktı. "Doğru dürüst bir eğitim verdikleri yok, iki yıl boyunca boşuna para ödedik biz bu üniversiteye, hiç değilse iki yıl daha ödemeyelim, zararın neresinden dönülse kârdır."

Pek yerinde ve makul görünüyor sözleri. Fakat bakalım, hangi istikamette seyredecek attığı adımlar...

Onları biz yetiştirdik; çekirdek ailenin naif çocukları olarak. Elimizde mama kâseleriyle, bir kaşık daha fazla yesinler diye peşlerinden koştuk. Yalnız başına sokağa çıkmalarına izin vermedik. Hayranlığımızla narsismlerini besledik. Kelimelerini ve hareket alanlarını kısıtladık.

Onlar da yeterince dışavuramadıkları iç dünyalarını başlıca meseleleri ve meslekleri haline getirmekle, eksiltilmiş hayat tecrübelerini güçlendireceğini umdukları kanallar kurmaya çalıştılar kendilerine. İçeride. Evin en tenha odasında, bilgisayarın başında.