Tabiatıyla cevapların bir kısmı da siyasi olmak zorunda. Hukuk ve siyaset dilinin söylediklerine geçmeden önce şunu belirtmek gerekiyor: Meselenin siyasi tartışmaların zemini olacağı öngörülerek belirsizlik önceden giderilmeliydi. Cumhurbaşkanı seçim mevzuatı değişirken 367 kasırgası esiyordu ve bazı şeylerin gözden kaçması normaldi. Ancak 12 Eylül 2010 tarihli kısmi anayasa değişikliğinde geçici bir maddeyle problem çözülebilirdi. 'Şartlara göre manevra alanı bulunsun' maksadıyla bilerek muğlak bırakıldığı görüşü hâkim. Hiç lüzumu yokken ve önemli meseleler muhatap ararken 'beş mi, yedi mi?' inatlaşmasıyla vakit kaybediyoruz. Umarım ülke, ağır siyasi bedeller ödemek zorunda kalmaz.

Hukukçular ikiye bölünmüş durumda; Gül'ün Çankaya nöbeti 5 yılda biter diyenler de, 7 yılı savunanlar da sağlam argümanlara sahip. Oraya geçmeden konuyu siyaset ve devlet idaresi açısından ele alalım. Sonuçta varacağımız noktanın emsal teşkil etme vasfını öncelikle kenara yazalım. Sorun gibi görünmeyen uygulamaların ileride sebep olacağı muhtemel krizleri göz ardı edemeyiz. Cumhurbaşkanının görev süresini değiştirilebilir kılmak, devletin zirvesinde büyük kavga ve istikrarsızlıklara kapı açabilir. Anayasal çoğunluğuna sahip AK Parti, Ahmet Necdet Sezer engelini görev süresini 4 yıla indirerek çözmeye kalkabilirdi. Ya da CHP-MHP bloku son seçimi kazanıp Abdullah Gül'den kurtulmayı düşünseydi? Ne olurdu, yok yere devlet krizine girerdik. Siyaset projesini 'Turgut Özal'ı Çankaya'dan indirmek' üzerine kuran Süleyman Demirel bile buna cesaret edemedi. Cumhurbaşkanı azledilemez. Bu kuralı hukukun arkasından dolanarak bozarsanız, açtığınız kapıdan hangi gulyabanilerin gireceğini kestiremezsiniz. Ayrıca 7 yılın doğruluğunu tersini düşünerek de görebiliriz. Eski düzenleme 5, yenisi 7 yıl olsaydı, şimdi 'beş beş' diye tempo tutanlar 7 yıl görüşüne destek verir miydi? Vermeyenler doğrusunu yapardı. Zira oradan açılacak çığır çok daha ağır demokratik ihlalleri beraberinde getirirdi. Anayasayı referandumsuz değiştirme çoğunluğuna sahip bir parti, görevdeki cumhurbaşkanıyla anlaşıp süreyi 20 yıla çıkarsa ne yapacağız? İdare hukukunda 'değişiklikler anında uygulanır' ilkesi mucibince rıza mı göstereceğiz?

Hukuk elbette önemli, ama ortada açık hüküm yoksa sebep olacağı siyasi depremleri hesaba katmak mecburiyetindeyiz. Tartışmayı 'başkan' eksenli yürütmek yerine 'cumhur' açısından ele almalıyız. Olayı Abdullah Gül'ün şahsi meselesiymiş gibi sunmak yanlış. Bu açıdan bakınca çok eleştirilen 'kazanılmış haklar' tezini savunmak zorlaşıyor. Devlette bazı görevleri yapıp yetkileri kullanırken, sağını solunu kollamadan yürümek için görevden alınamazlık ilkesi vardır. Merkez Bankası Başkanı, TRT Genel Müdürü, BDDK başkan ve üyeleri gibi yüksek düzeyli memurların 'süreleri dolmadan herhangi bir nedenle görevlerine son verilemez'. Bu hassasiyetin, devletin başı söz konusu olduğunda gösterilmemesi düşünülebilir mi? Benzer bir tecrübeyi yaşayan Fransa'da 7 yıllığına seçilen Chirac, arada beş yıllık düzenleme yasalaşmasına rağmen etkilenmemiş ve seçildiği kanuna göre süresini tamamlamıştı. Bilhassa CHP'nin maksadı üzüm yemek değil. Cumhurbaşkanını halkın seçmesini kabullenmemekte direniyorlar. Ama o gölün maya tutmayacağını anlamaları gerekiyor.

Kaynak: Zaman