90’lı yıllar toplumsal hayatımızda önemli değişimlere sahne olurken, bireylerin yaşam biçimleri ve düşünme kalıplarına dair pek çok şeyi değiştirdi. Bu değişimin yaşandığı en belirgin alanlardan biri, ailelerin çocuk yetiştirme yaklaşımları oldu. Anne babalar yeni kişisel gelişim akımlarının etkisiyle, yaşadıkları engellenme ve bastırılmışlık duygularını, çocukları için kurdukları hayallerde var etmeye çalıştılar. Ancak doğu toplumlarının gelenek ve anlayışıyla uyuşmayan bu eğitim tarzı, beklenilen sonuçları vermedi. Kendileri gibi olmayan, sesi çıkan, hakkını savunan, onun adına belirlenmiş sınırlara razı olmayan çocuklar yetiştirmek isterken; ellerinde, kendinden başka kimseyi düşünmeyen, bencil, acımasız bir nesil buldular.

Bugün, her şeyin sahibi olduğuna, her şeye hükmedebileceğine inanan modern insanın bu tutumu, çocuk yetiştirme algısını şekillendirmeye devam ediyor ve ne yazık ki işler daha da çığırından çıkmış durumda. Çocuğun kendisine verilen bir emanet olduğunu unutan, tüm benliğiyle çocuğuna sıkı sıkıya yapışan, çocuğa aşırı anlam ve değer yükleyen ebeveynler, farkında olmadan geleceğin narsistlerini yetiştiriyorlar. Sabretmek nedir bilmeyen, istedikleri yerine gelmediğinde türlü gerginlikler çıkaran, karşısındakinin ne hissettiğine dair hiçbir farkındalığı olmayan, aynı zamanda çok mutsuz bu çocuklar, hepimiz için kaygı verici hale gelmeye başladı.

Peki aileler ne yapmalı?

Mutlu ve sağlıklı bir kişilik yapısı için kişinin kendi değerinin, olumlu ve olumsuz yönlerinin farkında olması ve bu yönleriyle barışık olması gerekir. Özgüven olarak tanımlayabileceğimiz bu durumun narsizme dönüşmemesi için çocukların sınırlarını öğrenmeleri önemlidir. İnsanın eksik ve yetersiz ama geliştirilebilir yönleri olduğunun bilincinde bir ebeveyn, bu tutumu çocuğuna yansıtmalı, çocuğun olumlu davranışlarını takdir ederken, abartılı söylemlerden kaçınmalıdır.

Ailede her isteği yerine gelen, beklemek, ertelemek gibi sabır davranışları geliştirmesine fırsat verilmeyen çocuklar hayatları boyunca özel, üstün ve ayrıcalıklı olduklarına inanırlar. Çevrelerindeki herkesin onlara özel davranmasını bekler, hak ettiklerini düşündükleri muameleyi göremediklerinde mutsuz olurlar. Çocuğum üzülmesin kaygısıyla onun her istediğini yapan anne baba, çocuğun gelecekte üzüntüyle başa çıkabilme becerisini elinden almış olur.

Çocuklarının yanında, başka insanların kişilik özelliklerini, davranışlarını, başarı ya da hatalarını sıkça eleştiren, çocuklarını diğer çocuklarla kıyaslayarak yücelten ebeveynler, kendilerini diğerlerinden üstün görme eğilimi olan bireyler yetiştirirler.

Çocuğa tanınan söz hakkı, yaşıyla ve duygusal gelişimiyle doğru orantılı olmalıdır. İlkokul çağında hangi okula gitmek isteyeceği sorulan çocuğun kendi sorumluluk alanına ilişkin sağlıklı sınırlar geliştirmesi beklenemez.

Çocukların fiziksel özellikleri, kişilik özelliklerinin önüne geçmemelidir. Küçük yaşlardan itibaren olumlu davranışlarından çok görsel yönleriyle ön plana çıkarılan, pahalı ve yaşına uygun olmayan kıyafetler ve oyuncaklarla ödüllendirilen çocuklar, yetişkinliklerinde de bu yönleriyle kendilerini var etmeye çalışırlar.

Anne babaların çocuklara yaşlarına uygun sorumluluklar vermesi, çocuğun kendine olan güvenini artırmada en önemli noktalardandır. Sorumluluk verilmeyen çocuklar, yetişkinliklerinde de işlerini başkalarına yaptırmaya çalışırlar. İnsanları kullanma eğilimi taşıyan narsistik kişilerin ilişkileri her zaman problemli olur.

Çocuğun olumlu ve olumsuz tüm duygularla başa çıkabilmeyi öğrenmesi sağlıklı bir birey olması için gereklidir. Anne babaların çocuğun başarısızlıklarını, yenilgilerini, yetersizliklerini kapatma eğilimi, çocuğun eksik yönlerini fark edip geliştirmesini, kendini olduğu gibi kabul etmesini engeller. Narsistik kişilik yapısının en belirgin özelliği, kendinde olumsuz bulduğu yönleri yok saymasıdır.

Kişilik yapısı itibariyle baskın ya da lider özelliklere sahip çocuklara empati geliştirme becerisi mutlaka kazandırılmalıdır. Başkalarının duygu ve düşüncelerine duyarsız ya da tahammülsüz olmak narsizmin en belirgin özelliğidir ve güçlü, otoriter kişilik yapıları narsizme daha eğilimlidir. 

Bir dönem çocuk yetiştirmede yoğun olarak referans aldığımız batılı kaynaklar, başarı ve mutluluğun çocuğu çokça övmekten ve yüceltmekten geçmediğini fark etti ve empati geliştirme becerisinin en az matematik, fizik bilmek kadar önemli olduğunu keşfetti. Oysa kendi değerlerimiz bize çağlar öncesinde bunu öğütlemişti:

“Sizden biriniz, kendisi için arzu ettiğini kardeşi için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz.”

Hz. Muhammed

Kendisiyle barışık, çevresiyle uyumlu, kendi dışındaki şeylere de duyarlı çocuklar yetiştirebilmek niyetiyle.