İki gün sonra Türkiye halk oylaması için sandığa gidiyor. Ama henüz ortada bir sandık heyecanı yok. O yüzden de, katılımın düşük olması ihtimalinden söz ediliyor. Bunun da bir faturası olacak: Referandum gibi önemli bir demokratik aracın halk tarafından gerekli heyecan uyandırmadığı kanaati oluşacak ki, bu, Başbakan Erdoğan'ın, "Türkiye referandum düşüncesine alışmalı" dediği bir ortamda pek ağlıklı bir gelişme değil.

Oysa, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Türkiye gerçekten büyük heyecan yaşamıştı. Gül'ün Cumhurbaşkanlığının önlenmesi, 22 temmuz seçimlerinde sonuçları belirleyen bir etken olmuştu. Referandum kararı da tam o sırada, halkın heyecanının bir ürünü olarak gündeme girmişti.

Peki ne oldu da şimdi halk oylaması heyecanından eser kalmadı?

Bunun çeşitli sebepleri var:

Bir kere, halkın sempati ile baktığı Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı her şeye rağmen gerçekleşti. Yani şu anda halkın gündeminde bir Cumhurbaşkanlığı sorunu yok.

İkinci olarak, halk oylamasına ilişkin anayasa değişikliği sorunlu oldu. Öyle ki, 18'inci – 19'uncu maddelerdeki problemin giderilmesi zarureti yüzünden referandumun yapılması ancak dün, Yüksek Seçim Kurulu'nun kararı ile kesinlik kazandı. Yani sanki anayasa değişikliği içinde anayasa değişikliği gibi bir durum doğdu ve halkın kafası karıştı. Kim neyi neden değiştiriyor, müthiş bir karambol oluştu.

Üçüncüsü, halk oylamasına sunulan kanunun getirdiği düzenleme, halk nezdinde netlik kazanmadı. Seçimler için de , halk oylaması için de bir heyecan gerekiyor. Oysa şu anda halk oylaması için halkın neden heyecan duyması gerektiği çok net değil.

Ve dördüncü sebep, halk oylamasının sanki bir sahibi yok. Başbakan ve Ak Parti, neredeyse ipin göğüsleneceği noktada işe sahip çıkar göründü, bilbordlar afişlendi ama bu da halkta, hatta Ak Parti tabanında bile yeterli heyecanı üretmedi.

Ben bu referandumun önemsenmesi ve ortaya sonuçtan önce katılım açısından düzgün bir görüntünün çıkması gerektiği düşüncesindeyim.

Yani Türkiye, demokrasinin gelişmesi açısından halk oylaması aracını zaman zaman kullanabilmeyi başarmalıdır.

Halk oylaması, kollektif siyasi bilinç geliştirecek bir araçtır. Türkiye'nin hayati meselelerinin dar koridorlarda verilen kararlarla sonuçlanması yerine, halkın bilinçli katılımı ile sonuçlanması çok daha sağlıklı olacaktır.

Bu halk oylamasının muhtevasına gelince bu da büyük önem taşıyor.

Halk oylamasının farklı maddeleri var. Seçimlerin dört yılda bir yapılması, TBMM'nin toplantı nisabının 367'den 184'e indirilmesi, Cumhurbaşkanının ikinci defa seçilebilmesi gibi maddeler... Ama halk oylaması kanununun en önemli maddesinin, Cumhurbaşkanının halk oylaması ile seçilmesi olduğu muhakkak. Yani bu halk oylamasında, halka, "Cumhurbaşkanını sen mi seçeceksin, yoksa Meclis mi seçsin?" sorusu soruluyor.

Bu sorunun önemi, Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı seçimi tarihine bakıldığında çok daha iyi anlaşılıyor.

Evet gerçek şu:

Türkiye'de neredeyse hiçbir Cumhurbaşkanı seçimi sancısız olmamış.

Cumhurbaşkanlığına sistem ve devlet hayatı açısından özel önem verilmiş. Cumhurbaşkanı Hükümeti ve Meclis'i dengeleyecek bir makam gibi görülmüş. Zaman zaman sanki Cumhurbaşkanı tek başına "devlet" olmuş. Bu özel önem, "Devlet bizden sorulur" mantığıyla hareket eden bazı özel odakların, seçim sürecine müdahalelerini doğurmuş. Meclis'in özgür iradesi gölgelenmiş. 1982 Anayasasının Cumhurbaşkanına verdiği yetkiler dikkate alındığında bu makam çok daha kritik bir hüviyet kazanmış. Düşünmeli ki, Cumhurbaşkanı, hem yüksek yargı, üniversite gibi kurumlar için belirleyici atamalar yapma yetkisini kazanmış hem ikinci bir icra ekine dönüşmüş.

Ve son Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşananlar...

Meclis iradesinin zorlanması...

Meclis iradesinden önce bir tür özel akreditasyon arayışı...

İşte şu an halk oylamasına sunulan anayasa değişikliği bu meseleyi kökten çözüyor.

Klasik ifadesiyle söylersek:

Cumhurun başkanının Cumhura seçtirilmesini öngörüyor.

Eğer, bu halk oylamasından "Evet" çıkarsa, artık 40 milyon oya, "Şu Cumhurbaşkanı olabilir, şu olamaz!" tarzında özel şablon dayatmaları imkansız hale gelecek.

Halk, bu referandumla doğrudan yönetime katılmış olacak, bir.

Halk, yine bu referandumun kabulü ile, bundan böyle Cumhurbaşkanının seçilmesinde irade koyabilmenin önünü açacak, iki.

Yani temsili demokrasiye, doğrudan demokrasinin güçlendirici aşısını yapacak.

Böylesine önemli bir halk oylaması var önümüzde.

Bakınız, evinizde olan bitene katkıda bulunabilmeniz iyidir. Onun için anne – babanız, ya da eşiniz reyinizi soruyorsa açıklamaktan kaçınmayınız.

Bakınız, apartmanınızda olan bitene katkıda bulunmanız iyidir. Onun için apartman toplantılarına katılınız.

Bakınız, oturduğunuz mahalle veya sitede olan biteni yönlendirmeniz iyidir. Onun için, siteniz veya mahallenizle ilgili görüşünüzün sorulmasını önemseyiniz.

Köyünüz, kasabanız, ilçeniz veya şehrinizle ilgili her gelişmeye müdahil olabilmek iyidir. Kesilen ağaç, koparılan çiçek, sokağa dökülen çöp, ölçüleri aşıp yükselen bina, yolu işgal eden araçlar, kulak zarlarını parçalayan müzik sesleri, okulun önünde satılan uyuşturucular, haddini aşan yöneticiler... Her şey, her şey sizi, bizi ilgilendiriyor.

Ayın şey, memleket çapında da önemli.

Bizi kim yönetecek? Bir fikrimiz olmalı değil mi?

Bizi iyi adamların yönetmesi için bir irade beyanı gerekiyor. İşte pazar günü yapılacak halk oylaması bu irade beyanının yolunu açıyor. Onun için Pazar günü, sandığı ihmal etmemek, kendimize karşı, ülkemize karşı, çocuklarımıza karşı sorumluluğun gereğidir. Benden söylemesi...