Yeni Britanya Başbakanı Brown, sanılanın aksine Irak savaşı öncesinde selefi Blair'i ateşli ama ölçülü bir biçimde desteklemişti. Fakat bugün Britanya askerleri Irak'ta şiddeti engelleyemezken orada daha fazla kalmanın âlemi yok; çekilme ABD'yle Britanya'nın arasını da bozmaz

Yeni Britanya Başbakanı Gordon Brown hakkında saçma bir efsane var. Irak savaşına dair görüşlerinin bilinmediği söyleniyor. Bu efsanenin, değişimin yakın olduğunu ima etmek için Browncular mı, yoksa Irak felaketine dair yeni bir başbakanlık çizgisini hararetle umut eden solcu ve sağcı
kanaat önderleri tarafından mı üretildiği bir yana, aslı astarı yok.
Bunun nedeni sadece Brown'un savaş kararı veren kabinenin bir üyesi olması değil. Savaşı sessizce sineye çeken biri değil, bir destekçisi olduğuna dair yığınla kanıt var. Avam Kamarası Irak saldırısı lehine karar vermeden iki gün önce Brown katıldığı bir toplantıda hükümetin tavrını ölçülü biçimde savunmuştu. Kabinedeyse daha ateşliydi. "Gordon Tony'nin stratejisi lehinde uzun ve şevkli bir konuşma yaptı," diye yazıyor Robin Cook, katıldığı son kabine toplantısına dair anılarında.

Fransa'ya kızmıştı
Avrupa'ya yaklaşımına dair can sıkıcı bir işaret mahiyetinde Brown, Jacques Chirac'ın BM'nin savaşa yönelik karar tasarısını kabule hazır olmadığını söylemesinin ardından Başbakanlığın tertiplediği 'Fransa'ya sövme orjisi'ne de katıldı. Dönemin Fransa cumhurbaşkanının 'bu akşam' veto yetkisini kullanabileceği yönündeki sözleri, böyle bir tasarıyı gelecekteki herhangi bir vakitte bloke edebileceği tehdidi savurduğu şeklinde çarpıtıldı. Clare Short ise, işgalin arifesindeki
o günleri şöyle hatırlıyor: "Brown büyük bir gayretle Fransa'nın her şeye hayır dediğini söyleyip duruyordu."


Blair'den daha gerçekçi
İşgal kararı alındıktan sonra yapılan diğer büyük hata, ABD ve Britanya'nın Saddam devrilir devrilmez meseleyi tekrar BM'nin gündemine taşımamasıydı. Böyle yapsalardı, Iraklılar Amerikalı bir valinin yönetimine sokulmak yerine kendi hükümetlerini seçebilirdi. İşgal sürmeyebilir ve milliyetçi isyanın önü alınabilirdi. Short bu mesele yüzünden istifa etti, fakat Brown ABD-Britanya çizgisini destekledi ve kendisini yeniden imar için uluslararası fon toplama işine vakfetti.
Brown'un işgal konusunda izlediği çizgiye dair söylenebilecek en iyi şey şu: Irak'ta rejim değişikliği konusunda Blair kadar ateşli bir haçlı savaşçısı değildi; zaten o dönem Britanya'da bu konuda kimse Blair'in eline su dökemezdi. Ve başbakan sıfatıyla izleyeceği muhtemel politika konusunda da söylenebilecek en iyi şey, Blair'den daha gerçekçi olması. Bu ikiz felaketin (Irak'ı istila etmek ve Batılı bir işgali kurumlaştırmak) destekçisi olarak, katkıda bulunduğu felaketin farkına varıp çözmeye girişecek mi? Yeni Dışişleri Bakanı David Miliband'ın Irak savaşına olumsuz baktığı yönündeki söylentiler uydurma değilse eğer, patronunu değişime zorlayabilecek mi?
Brown'ın son dönemde söyledikleri cesaret verici değil. Geçen pazar İşçi Partisi liderliğini devralırken yaptığı kritik önemdeki konuşmada Irak'tan 'ders çıkarmaktan' dem vurdu, fakat o derslerin ne olduğunu zikretmedi. 'Yükümlülüklerimizi yerine getirmekten' söz etti, fakat bunların da ne olduğu meçhul kaldı. Sanki Irak'taki esas mesele buymuş gibi, 'Terörist aşırılıkçılığı yenmek' laflarını da ihmal etmedi. Yani ya henüz meseleye odaklanmaya cesareti olmadığına ya da Britanya ordusunun komuta kademesiyle gizli görüşmelerde bulunduğuna dair açık bir işaretti bu. Askerler Irak'tan çıkmak istiyor.
Son aylarda Basra'dan gelen bütün haberler hep aynı duruma işaret ediyor: Kent, suç şebekeleriyle iç içe geçmiş çeşitli Şii milis grupları arasındaki silahlı çatışmanın pençesinde. Britanyalı bir subayın deyimiyle, 'Bizim bir başka kabileden ibaret kaldığımız' kaotik bir rekabet söz konusu. Blair bile Basra'da ne Kaide faaliyeti ne de Sünni direnişi olduğunu açıkça kabul etti. Yani Brown'un Basra'da terörist aşırılıkçılığı alt etmek söyleminin hiçbir karşılığı yok.
Yeni Başbakan Uluslararası Kriz Grubu'nun 'Irak Nereye Gidiyor?' adlı son raporunu okumalı, orada Basra dersleri yazıyor. Britanya'nın Sinbad Operasyonu'yla kent polisi içinde temizlik yapma çabası başarısız oldu. Raporda şu satırlar yer alıyor: "Operasyonun etkisi yok denecek kadar az. Fonlar yağmalanıyor ve yapılan hiçbir iş yok. Bugün kent, hiç olmadığı kadar güçlü ve rahat durumdaki milislerce kontrol ediliyor." Britanya'nın askerlerin büyük bölümünü Basra havaalanına çekmesi hiç şaşırtıcı değil. Fakat askerlerin sayısı hâlâ gereğinden çok fazla ve hiçbir uzun vadeli amaç taşımaksızın hayatlarını riske sokan devriye görevlerine çıkmaya da devam ediyorlar. Dün sabah saatlerinde üç askerin ölmesi, bunun çarpıcı bir kanıtıydı. Britanya hükümetinin askerlerini Irak'ta rehin olarak tuttuğu sonucuna varmamak çok zor. Blair Britanya'nın işgaldeki rolünü sona erdirip Bush'u yarı yolda bırakmış izlenimi vermek istemedi.


Çekilenler ABD'yle hâlâ dost
İşte Brown'un şimdi bunu değiştirme fırsatı var. Atlantik dayanışmasına inanan bir lider, fakat Bush'la ipleri koparmanın Britanya'nın ABD'yle ilişkisine kalıcı zarar vermeyeceğini görme cesaretini kendisinde bulmalı. Bush Britanya'nın çekilmesinden hiç memnun olmayacak, fakat Britanya'yı cezalandırmayı veya azarlamayı da kaldıramaz. İtalya, İspanya ve Hollanda da işgale destek veren, ancak sonradan askerlerini çeken sadık NATO üyeleri ve hiçbirinin ABD'yle ilişkilerine bu yüzden halel gelmedi. Fransa ve Almanya Irak işgaline karşı çıktı, fakat Washington'la sıcak ilişkileri var. Britanya'nın Irak'tan çekilmesi diğerlerinden niye daha fazla öfke yaratsın? Britanya'nın kendi önemini abartmasının bir başka örneği mi bu da?
ABD tek parça değil. Irak savaşına kamuoyu tepkisi giderek büyüyor ve Demokratlar büyük oranda işgale sırtlarını döndü. Bush Britanya'nın çekilmesinden dolayı hançerlenmiş hissedebilir, fakat Demokratlar bunu memnuniyetle karşılar. Onlar arasında sadakatsizlik sitemleri falan olmayacaktır.
Bazıları Britanya'nın Irak ordusunun eğitimi konusunda değerli katkılar sunduğunu öne sürebilir. Fakat Britanya'nın onlarca askeri uzmanı Irak hükümetinin hizmetine vermesinin önünde hiçbir engel yok, diğer ülkeler de böyle yapıyor. Esas mesele Britanya'nın muharip birliklerini çekmesi ve sevilmeyen ve felakete yol açan işgaldeki rolüne nihayet bir son vermesi.
Brown'un değişim sinyali vermesinin, Britanya'nın Ortadoğu'daki itibarını yenilemesinin ve Blair'in itaatkârlığının ardından yeni bir bağımsızlık ruhu sergilemesinin en iyi yolu bu. Irak'tan çekilmek küskün İşçi Partisi destekçisinin de tekrar kazanılmasını sağlar. Bu meselede cesaret göstermek ve harekete geçmek el ele gidiyor.
 
Kaynak: Radikal