Maksud Djavadov

Bosna-Hersek jeopolitiği ve Bosna’nın kendi sınırları dışındaki etkenlere bel bağlaması, Bosna’nın iç politikasını dış güçlere tutsak kılmaktadır. Çoğu devlet, en küçük iç politika kararını sürekli olarak dış güçleri de hesaba katarak değerlendirmek durumunda olmayabilir. Ancak Bosna için söz konusu değildir bu çünkü Katolik Hırvatlar ve Ortodoks Sırplar kendi kaderlerinin Hırvatistan ve Sırbistan’a bağlı olduğunu düşünüyorlar. Bosnalı Müslümanlar bu iç politik kültürü dönüştürüp Ortodoks ve Katolik nüfusu çok-dinli bir devlet olarak Bosna’nın idâmesine ilgi duymaya sevk edecek bir sosyo-politik program geliştirmelidirler. (Bkz. Crescent International, November 2010: Islamic revival in Bosnia: a closer look.) Hesaplı bir dış politika, böyle bir program geliştirilene dek, nüfusun yüzde 65’ini teşkil eden ve Bosna’nın birleşik bir devlet olarak kalmasına ilgi duyan birinci taraf için yani Bosnalı Müslümanlar için stratejik ikilem olacaktır.

Birleşik bir Bosna’nın hesaba katılması gereken başlıca ikilemi, komşularının çoğunun Müslümanların ülkede, dolayısıyla Avrupa’da, kayda değer bir güç tasarrufunda bulunduklarını görmek istemeyişleridir. Bosna’nın hesaplı bir dış politikasının ana ilkeleri bu gerçeği yansıtmalıdır. AB ve ABD, Bosna’daki ayrılıkçılar ve onların Bosna dışındaki destekçileri Bosna’daki Müslümanların gücünü her düzlemde kuşatıp azaltacak bir siyasi çerçeve dayatmayı istiyorlar. Bu olgu bir kez anlaşıldığında, Bosna’yı etkileyen iç ve dış şartlara bağlı olarak politikalarda vaka bazında geliştirilebilir. Ancak bazı genel gâyeler ve politikalar her şart ve hâlükarda muhafaza edilmelidir.

Mevcut gerçeklik, Bosna’yla ilgili kilit dış politika meselelerinde Müslümanların rehber güç olmasını engelliyor. Bu safhada hâkim güç olma teşebbüsleri, arzu edilen sonuçları vermeyecektir. Dolayısıyla Bosnalı Müslümanlar, hem ülke içinde hem de ülke dışında Bosna’ya ilişkin her hangi bir stratejik kararda kendilerini kralı tâyin eden kişi yapacak (veya gerekli olduğu takdirde işi bozan taraf olmalarını sağlayacak) bir dış politika inşa etmelidirler. Bu mevkiyi elde etmenin en iyi yolu, Bosnalı Müslümanların çıkarları dikkate alınmadığı takdirde Bosna siyasetine müdahil tüm aktörlerin Bosna’daki tüm çıkarlarının ciddi şekilde zarar göreceğini fark etmelerini sağlayacak kaldıraçlar geliştirmektir.

Bu nevi yeteneklerde ustalaşmanın yolu, sosyo-politik ve ekonomik sahada Katolik ve Ortodoks Hıristiyanları geride brakan bir performans sergilemek, Bosna’nın egemenliğinden tâviz vermeksizin Bosna’daki Katolik ve Ortodoks nüfusun ihtiyaçlarını tatmin etmektir. Bu ise şu an Bosna’da süren mücadelede yahut bazılarının ifadesiyle, şu anki deneme-yanılma safhasında akl-ı selim, âdil ve muttaki bir liderliğin ortaya çıkmasını talep eder elbette. AK Parti liderliğindeki Türkiye’nin dirilişi, Bosnalı Müslümanlar için, istikrarlı ve birleşik bir Bosna’ya muhalefet edenler karşısında kaldıraçlar gelişmekte istifade edecekleri ana değerdir.
Bosna’daki narin jeopolitik durum dolayısıyla Bosna dış politikasını Doğuya ve Batıya çevirmek gerçekçi değildir. Boşnaklar doğuya gitmek yerine Doğuyu Batıya getirmelidirler. Türkiye’nin rolünü katmerleştirmek ve ona Bosna’da mâkul bir yer sağlamak, Batı hegemonyasına ve ayrılıkçılığa karşı güçlü bir kaldıraç olarak hizmet edecektir. Batı, Balkanlardaki Türk varlığına her daim direnilecek bir şey nazarıyla baktı. Türkiye’nin İslami köklerine dönüşü ve AK Parti dönemindeki dirilişi, yanı sıra Balkanlar’da mevcudiyetinin artması, Batı’nın Bosna’nın taleplerine daha bir açık olmasını sağlayacaktır.

Boşnakların sağlam bir dış politika formülü arayışında istifade edebilecekleri bir diğer kilit mesele de Türk-Rus enerji işbirliğini etkileme kabiliyetleridir. Rusya, Avrupa üzerindeki enerji tekelini sağlama almanın derdinde. Şayet AB enerji piyasalarındaki potansiyel rekabeti yok etmeye yarayacak Türk-Rus enerji koridoru gibi bir ödül olacaksa, Rusya, Sırp ulusçulara ayrılıkçı taleplerini dizginlemeleri için baskı uygulayacaktır.
Boşnakların gücünü artıracak canlı bir dış politika formülasyonunun belirli alternatifleri varsa da, kilit faktör, Türkiye’nin Bosna’ya stratejik düzlemde ilgi duymasını sağlamaktır. Türkiye ve Boşnakların çoğunluğu arasındaki kültürel, tarihi ve dini bağlar, Türkiye’nin Balkanlar’daki rolünü yeniden ileri süreceği bir hava yaratabilir. Ancak Bosna-Türkiye ilişkileri şövanist bir vasfa sahip olmamalıdır. Ankara’nın Bosna’da yapıcı bir rol oynayabilmesi için Bosna’daki Ortodokslar ve Katolikler, Türkiye-Bosna ilişkilerinin siyasi ve ekonomik nimetlerinden nasiplenmelidirler. Yeri gelir, Türkiye Müslümanlar üzerinde Sırplara ve Hırvatlara öncelik tanımak zorunda kalabilir. Huneyn Gazvesi’nden sonra ganimetler dağıtılırken, Peygamberimiz Ensar ve Muhacir’i değil Mekkelileri gözetmişti. Bosnalı ve Türk liderler Peygamberimizin Sîret’inden önemli bir ders çıkarabilirler belki.

Bosna’nın sürdürülebilir bir dış politika stratejisini nasıl geliştireceğinin belirgin tek bir hattı yoktur. Meseleler ilgi ve alâkalarına göre ele alınmalı ve değerlendirilmelidir fakat son tahlilde dış müdahaleyi kısıtlamaya ve Bosna’nın dış ilişkilerinden toplumun tüm kesimlerinin faydalanmasına hizmet etmelidir. Lübnan’da, Hizbullah’ın İran’la ilişkilerinden Lübnan’daki tüm dini kesimler yararlanmaktadır. Ancak herkesi her zaman memnun etmek asla mümkün olmaz.

Hizbullah’ın sosyal hizmetleri, Filistinlilere, Müslümanlara, Hıristiyanlara ve Dürzülere ulaşmaktadır. Hizbullah, bölgesel yönetimlerin artan ekonomik rolüne Hizbullah karşıtı belli bir gündeme sahip olunsa bile itiraz etmemektedir şayet ekonomik katılım Lübnanlı vatandaşların hayatlarını iyileştiriyorsa. Benzer şekilde, Bosnalılar da Hırvatların ve Sırpların ekonomik dahline itiraz etmemelidirler şayet onların katılımı, Bosna vatandaşlarının hayatlarını iyileştiriyorsa.

İslam hukuku ve tarihi, çeşitli teşekküllerle ilerlemeci ve sürdürülebilir ilişkiler inşa etmeye yarayan siyasi araçlar sunmaktadır. Boşnaklar Harvard veya Brüksel’e bakmaya son vermeli ve dış ilişkilerinde İslami ilkelerden istifade etmeye bakmalıdırlar. Bununla birlikte, Bosnalı Müslümanların bunu yapması için önce bir kendi bölgelerinde İslam’a güçlü bir şekilde bağlı örgütsel temeller oluşturmalıdırlar. Sağlam bir iç temel olmadan, metin bir dış ilişki inşa edilemez.

Kaynak: Crescent Online

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın