Bosnayla ilgili önceki yazılarımı tamamlamak üzere bazı noktalara dikkat çekmek istiyorum.  İki ülke insanı arasında kardeşlik köprülerini yeniden kurabilecek günübirlik faaliyetlerden çok, kalıcı temaslara ihtiyaç olduğunu vurgulamak gerekiyor. İşte bunlardan biri de, ülkenin boynu bükük ve sahipsiz yetimhanelerinin çocuklarına sahip çıkmaya çalışmak.

Yetimhanelerin durumu ülke çapında içler acısı.  Bu yetimleri, sürekli olarak hatırlamak, gündemde tutmak ve başta sevgi ve ilgi olmak üzere her türlü ihtiyaçlarını  karşılamaya çalışmak gerekiyor. Bu konularda çalışan bir kaç STK olsa da planlı ve organize bir birliktelikle daha fazlası yapılabilir.

Dün bu çalışmalardan birine şahit olduk: İstanbul merkezli, Sınırsız Kardeşlik ve İnsani Yardım Derneği Kiyader’in Türkiye Diyanet Vakfı ile ortaklaşa yürüttüğü ‘yetimhaneler projesi’yle, yüzlerce çocuğa ihtiyaç duydukları giyimleri temin ediliyor ve onlarla düzenli şekilde yüzyüze birebir temas sağlanıyor. Kiyader yetkiliieri ve Bosna-Kiyader gönüllülerinden Naida Gego ve Yunus Demirbas, henüz 6 yıllık genç bir sivil toplum kuruluş olduklarını ve bağımsız bir STK olduklarını özellikle vurguluyor. Dernek 6 yıl içerisinde 450 uluslararası üniversite ve lisansüstü öğrencisine burs temin ederek ve  bir kısmına da barınma imkanları sağlayarak insanı yardım faaliyetleri sahasına çok hızlı bir giriş yaptı. Şu ana kadar maddi kaynaklarını az sayıdaki üyeleri üzerinden sağlayan derneğin 5 yıldır Bosna-Hersek, Azerbaycan, Doğu Türkistan ve Afrika-Gana’da kurban organizasyonları düzenlediğini, yine Gana’da geçen yıl açılan ilk ve ortaokulları ile iki köy ilkokulunda toplam 500 öğrenciye hizmet verdiğine dikkat çekiyorlar. Derneğin yetimler konusundaki faaliyetleri de yine Bosna-Hersek'teki mevcut bütün yetimhaneler ile düzenli temas, ziyaret ve maddi ve psikolojik yardımlarla devam ediyor. Dernek, dünkü organizasyonunda Bosna'daki Uluslararası Saraybosna Üniversitesi'nde Türkiye Diyanet Vakfı'nın desteği ve Saraybosna Türk Büyükelçiliği'nden din işleri müşaviri Hasan Atlı Beyefendi’nin rehberliğinde 140 yetimle ilgili yardım çalışmalarını düzenledi. Bu organizasyonda Yunus Emre Enstitüsü Bosna-Hersek Koordinatörü M. Akif Yaman Bey de birer çanta ve top katkısıyla yetimlerin yüzünü güldüren diğer bir adres oldu. Kiyader’in bu yıl içerisinde Bosna'da yetimhanelere yönelik yapmış olduğu düzenli geziler ile giyim, ayakkabı, oyuncak, boyama kitapları ve kırtasiye malzemesi organizasyonla yetimlerle düzenli temas sağlamıştı.

Yine geçtiğimiz haftalarda, Bilim Koleji’nin 2 yıldır devam eden yüz yetime yüz bisiklet kampanyası yetimlerin yüzünü güldüren bir başka faaliyet olmuştu.

Bütün bunlar gayet güzel çalışmalar olsa da Bosna'da yetimhanelerin ciddi sistematik başka problemleri var. Yetimhanelerdeki çocukları hatırlayan, onların yüzlerini güldüren bütün benzeri faaliyetler yerinde olmakla birlikte, sistematik olarak yetimhanelere problemlerini çözecek adımlar atılması da gerekiyor.

Öncelikle, yetimhanelerde yaş ve cinsiyet farkı gözetilmekzisin aynı mekanları paylaştırılan çocuk ve gençlerin ‘ayrı mekanlarda gözetilmesi’ kültürünün yerleşmesi gerekiyor. Bu konuda Sosyalist dönemden kalan uygulamalar devam ettiriliyor ve maalesef bir bilinç geliştirilememiş. İşin vahim tarafı, bunun gerekli olduğuna da inanmıyorlar.  Bu konu ancak, Bosnalı yetkililerin gündemine ısrarlı çalışmalarla ve Avrupa standartları referans gösterilerek ikna yoluyla sokulmalıdır. Yetimhanelerin Avrupadaki standartlara kavuşturulması için adımlar atmak oldukça değerli ve kalıcı bir teşebbüs olacaktır.

İkinci bir nokta, ülkede dağılmış olan ailelerin ve ortada kalan çocukların vahim durumunu dikkate alacak diğer çalışmalara ihtiyaç var. Savaş sonrası hasar gören aile yapısı ve ‘ekonomik kaygı’ temelinde yıkılan her yuva, ardında sahipsiz çocuklar bırakıyor ve bu çocuklar yetiştirme yurtlarına acımasızca terkediliyor. Bu sebeple, aile değerlerinin Türkiye’de de yapılması gerektiği gibi Bosna’da da yeniden teşvik edilmesi ve diriltilmesi gerekiyor.

Üçüncü bir nokta, yetimhane ve yetiştirme yurtlarındaki çocukların neredeyse tamamı Boşnak kökenli ailelerden geliyorlar, ancak Boşnak kültürüne dair en ufak bir kültür edinemeden ve nötr bir kültürle yetiştiriliyorlar. Bu konuda da  20 yıl öncesinden tevarüs eden yanlış ve çekingen uygulamalarla bu çocuk ve gençler kimliksiz olarak topluma katılmaya çalışıyorlar.

Dördüncü olarak, yetimhane ve yetiştirme yurtlarındaki çocuklar başta İtalyan hayır kurumları olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin gündeminde yaz dönemlerinde İtalyan ailelerin yanlarına veriliyorlar. Bu küçük çocukların özel itirazları olmadıkça (ki bunun olması beklenemez), İtalyan gelenek, kültür ve inançlarını aynen benimsemeleri kaçınılmaz oluyor. Bu çocuk ve gençleri Türkiye’ye koruyucu veya  kardeş aileler yanına vermek ise şu anda neredeyse imkansız. Ancak, Türkiye'deki ailelerin yanlarında kısa süreliğine de olsa vakit geçirmelerini sağlamanın yollarını açmak atılabilecek en önemli adımlardır. Bu konuda Türkiyedeki Boşnak derneklerinin ve konu üzerinde çalışmaları olan Kiyader’in ortak bir çalışma ile ülke gündemine konuyu taşımaları gerekiyor. Özellikle başta Boşnak aileler olmak üzere yaz dönemlerinde bu çocukların 15’er günlük gezilerle Türkiye’deki ailelerin yanına bırakılması için hukuki ve bürokratik problemleri çözecek her yol denenmeli.

Lütfen, belediyelerimiz tek atımlık mutantan iftar merasimleri yerine, yetimhaneler ve ailelerin korunması gibi ve daha sonraki yazılarımızda dile getireceğimiz ciddi eğitim ve kültür meselelerine yatırım yapsınlar.