I- Erkeklerin hangi özelliği nedeniyle olduğunun önemini yitirdiği bir kapılmayla, bir arabanın etrafında toplandıklarında oluşturdukları büyük ilgi yoğunlaşması, motorlu araçların icadından önce var olan at gibi bineklerle hız yapma özgürlüğüne yönelik bir özlemin, öykünmenin yansıması gibi gelir bana. Gelişmiş bir arabayla, bir motosikletle yaşanan hızın, doludizgin giden bir atın sağladığı o sonsuzluk duygusunu veremediği tahmin edilebilir.
Calvino atların hızıyla alakalı olarak Giacomo Leopardi’ye atıfla şunları yazıyor: “Hız, sözgelimi atların hızı, ister uzaktan görülsün, ister atlı bir araçta giderken bireysel olarak yaşansın... kendi içinde son derece keyifli bir şeydir; böyle bir hızın insanda yarattığı canlılık, enerji, güç ve yaşamla dopdolu oluş duygusunu kastediyorum. Gerçekten de bu hız neredeyse bir sonsuzluk düşüncesi uyandırır insanda, ruhu yüceltir, sağlamlaştırır. “
Atların hızının sağladığı bir tür özgürlük duygusuna herhangi bir otomobilden çok motosiklet görece yakın duruyor. Öte taraftan motosiklet sürücüsü sunduğu bir meydan okuma tavrıyla da sanırsınız ölüme kafa tutuyor. O açıdan bakılacak olursa atın ancak savaş meydanları için söz konusu edilebilecek ölüm imgeleriyle bütünleşen –ama ölüm sebebi sayılamayacak- çağrışımları motosiklet metalik sert yansımalarla çok daha geniş bir alana yayıyor.
Araba sürücülerinin motosiklet sürücülerine sempatiyle bakmıyor olmasının nedenleri anlaşılabilir. Biri güvenliğini ve statüsünü sürüyor ileriye, diğeri bedel ödemeye hazır özgürlüğünü ve sızma yeteneğini.
Ölümü göze alan yarışçılar zaten yarış pistini –ya da oto yolları- bir aksiyon alanı sayıyor, öleceksek pistte ölelim diyorlar. Bir noktadan sonra bütün dünyanın sadece hız platformundan ibaret kalmasının sonsuzluğa açılmaktan çok ufuk daralmasıyla ilgisi kurulabilir gibi geliyor bana.
II-İran’a yıllar önce yaptığım ilk yolculukta bana okuduklarımdan farklı bir ülke sunan birkaç husustan biri, her kesimde rastlanabilecek motosiklet sürme merakı oldu. (Diğer birkaç olumlu husus: Kadınların öz güveni, sinema önündeki kuyruklar, fotoğraf makinesi ve kamera kullanma merakı, siyasal anlamda radikal erkeklerin kişisel ilişkilerde kadınlara gösterdiği nezaket…) Benzin ucuz, elden düşme eski arabalara da cevaz veriyor mevzuat hava kirliliğini dikkate almadan, yine de sabah trafiğinin gecikmeyi mukadder kılan akışında motosiklet tercihe şayan olacaktır. Kimileri elbet araba almaya gücü yetmediği için motosiklet kullanıyor. Başında kask yok, arkasına eşini kız kardeşini almış sürücü, bazen üç çocuk da eklenmiş aralarına. Bazı devrim fotoğraflarını akla getiriyor sahne: Motosiklet kullanan kişiyle kucağında bir yığın afiş rulosu bulunan çarşaflı eşi, bir miting ya da protestonun haberini kalabalık bir meydana bakan duvara asmak ya da bir mekâna tam zamanında yetiştirmek üzere caddelerden akıyorlar.
Kırmızı ışık beklemelerine riayet etmeme hakkını kendinde bulan araç özellikle şehir içi trafiğinde kazalarla can kaybına sebep oluyor elbet. Rüzgârla yarışan motosiklet sürücüsü otobüs veya metro yolcusu olmaya direnen mizacıyla kaldırımları yarış pistine çevirme hakkını kendinde bulurken kaza dökümü ve istatistiklerde kabarık bir rakamın içine katılmayı da göze almış oluyor.
Kurallara harfiyen riayet eden araba sürücüsü kendini geri çekmek zorunda, önüne çıkan, yanından yöresinden sızmaya çalışan sürücünün kötü sürprizleri bitmek tükenmek bilmez. Bir öğrencim, Fatma Azimi şöyle tasvir ediyor sahneyi: Araba sürerken sinekler gibi yanımdan geçiyorlar, sanki trafik kuralları onlar için değil ve farklı bir sokakta yol alıyorlar.
III- Trafikte çok olağan olan kilitlenmeler sırasında motosiklet sürücüsü ceza yemeyi göze almışsa hele, duraklamaksızın akıp gidiyor. Arap atlar yakın eyler ırağı; Rıza Mirkerimi’nin “Çok Uzak Çok Yakın” filminde metropol trafiğinde kaybolan mesafe ayarı, motosikletli sürücünün maharetiyle yeniden kurulur. Çöl ortasında ise karışıyor dengeler. Otomobiliyle bilmediği kurak arazide ilerleyen filmin “pozitivist” kahramanı Dr. Alem’in karşısına motosikletli bir molla çıkıyor ve bozulan motosikletini yoldan geçenlerin denenmiş insafına terk ederek Dr. Alem’in konuğu oluyor.
İran sinemasının genç starı Gülşiyifte Ferehani, ülkesinden ayrılmadan önce oynadığı son filmlerden birinde ekonomik nedenlerle erkek kılığına giren bir motosiklet yarışçısını canlandırıyordu. (Duvar, Muhammed Ali Talibi; 2008) Film marjinal bir örneği konu alsa da kaskın arkasına gizlenerek motosiklet kullanan hanım sürücüler yok değil..
İranlı yönetmenlerin motosiklet sürücülerini konu alan filmlere bir düşkünlüğü olmasını yadırgamamak gerekiyor, motosiklet hayatın içinde, etrafına hadise saçarak yol alıyor. Konuştuğunuz herhangi bir Tahranlı size bir motosiklet kazası hikâyesi anlatabilir.
Cafer Penahi’nin “Kanlı Altın”ı (2003) motosiklet kapkaççısı bir gaziyi konu alıyor. Bu filmi seyrettikten sonra, özellikle nükleer enerji alanında çalışan bir fizik mühendisiyseniz, yanınızdan sızan motosikletçinin pizza kutusuyla gizlediği niyeti konusunda nasıl emin olabilirsiniz ki…
IV-Pizza kutusunun nükleer fizik alanında çalışan bilgini hedef alan bir bombaya dönüşmesinde de dehşetli bir ironi yok mu? İran'ın nükleer enerji programını engellemeye dönük çalışmalar örtük açık sayısız cepheden yürütülüyor. Motosiklet örtülü savaşta öldür emri için en ideal araç durumunda, birkaç yıldır.
Son iki yıl içinde Tahran’da nükleer çalışmalar alanında çalışan birkaç bilim adamı motosikletli kişilerce saldırıya uğradı. Prof. Ali Muhammedi 12 Ocak 2010’da evinin önüne park edilmiş motosikletin patlamasıyla öldürüldü. Katili birkaç gün sonra yakalandı. Tam bir yıl önce ise uranyumu % 20 dereceye kadar zenginleştirmesiyle ün kazanan Prof. Şehriyari, motosiklet sürücüsünün arabasına tutturduğu bombayla hayatını yitirdi. Aynı gün yine nükleer alanda çalışan Dr. Abbasi motosiklet terörüne maruz kalsa da ölmedi. Birkaç ay önce de fizik profesörü Daryuş Rızai evinden çıkarken motosikletli iki kişi tarafından taranarak öldürüldü.
Dik başlı motosiklet sürücülerinin trafiğe sızma yeteneği, beyin göçüne razı olmayan bilim adamlarını ortadan kaldırmaya dönük bir planla ilişkili olarak şaibe altında hali hazırda. Ne trafiğin ağırlaştırılan kuralları, ne bir dönemeçte yaşanan savrulmanın sebep olduğu kızılca kıyamet… Motosiklet sürücüsünün Tahran caddeleri ve otoyollarında kanı-canı pahasına öne sürdüğü özgürlük hiç bu denli baskı altına alınmamıştı.