Belki de dünyada neredeyse hiç aşina olunmayan bir 'ülke', dünya çapında iki yüz milyondan fazla insanının kalpleri ve zihinleri için verilen mücadelenin merkezinde yer alıyor. Bu 'ülke', bir bakıma Roma İmparatorluğu'nun son kalıntısı olan Teokratik Athos Cumhuriyeti'dir. Kuzey Yunanistan sahilinden Ege Denizi'ne doğru uzanan bu bir karışlık toprak, batıda neredeyse hiç bilinmez. Bununla birlikte, son yıllarda, Hıristiyan dünyanın ikinci büyük mezhebinin (Ortodoks Hıristiyanlık) fiili olarak liderliği için mücadelede temel odak noktası haline geldi.
İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi idari merkez olması bakımından geleneksel olarak dünya Ortodoksluğunun öncülüğü konumunda bulunuyor. Fakat son yıllarda, Moskova Rus Ortodoks Patrikhanesi, giderek kendini İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin halefi (buna Üçüncü Roma deniyor) olarak görmeye başladı.
Manastır Cumhuriyeti
Milattan sonra 885'te Doğu Roma İmparatoru I.Basil tarafından imparatorluk içinde özel bir manastır bölgesi olarak kurulan Athos, 15.yüzyıldan 1912'ye kadar Osmanlı Türklerinin idaresi altında otonom bir teokratik devletçik olarak varlığını sürdürdü.
Athos, 1913'te, özerklik statüsünü korumakla birlikte Bizans imparatorunun meşru halefi olan Yunan Krallığı'nın otoritesini tanıdı. Daha sonra, 1926 Yunanistan anayasasınca, ruhani meselelerde İstanbul (Constantinople) Doğu Ortodoks Patrikliği'ne bağlı kalmak kaydıyla Yunan devleti içinde kendi kendini yöneten bir teokratik cumhuriyet (resmi adı, Kutsal Dağ Özerk Manastır Devleti) olarak tanındı. Athos'un, Ortodoks dünyanın liderliği üzerinde İstanbul (Patrikhanesi) ve Moskova (Patrikhanesi) arasındaki mücadelenin odak noktasında olmasının nedeni onun alışılmışın dışındaki tarihi ve statüsüdür.
Resmi olarak Yunan siyasetinin kontrolü ve İstanbul Patrikliği'nin ruhani kontrolü altında olmasına karşı, Athos tüm Ortodoks dünyayı temsil eden bir papazlar cemaati olarak işlev gördü. Hakikaten, 19.yüzyıl sonları ve 20.yüzyıl başlarında, Athos'ta ikamet eden papazların çoğu (sadece Yunanlılardan değil) Ruslardan veya diğer doğu Avrupalılardan müteşekkildi. O zamandan beri Yunan hükümeti şimdi temel olarak Yunan olan Athos'un yapısını, Rusların veya buradaki Yunan olmayan unsurların yayılmasını engelleyerek devam ettirmeyi amaç edindi.
Son birkaç yıldan beri, Athos Teokratik Cumhuriyeti'nin yirmi manastırından ikisi Yunan otoriteleriyle çatışma halinde. Onuncu yüzyıldan kalma Esphigmenou Manastırı piskoposları, kendileri üzerindeki ruhani otoritesini tanımamak ve dolayısıyla teknik olarak 1926 Yunan anayasasını ihlal etmiş olmak anlamına gelen İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi'ne biat etmeyi reddettikleri için, kendilerini Athos Teokratik Cumhuriyeti'nden atmaya uğraşan Yunan kolluk kuvvetlerinin kesintisiz baskısı altındalar. Yunanistan'ın papazlara karşı takındığı bu tutum İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin büyük rakibi Moskova Patrikhanesi tarafından kınandı.
Üstelik Athos cemaatinin diğer bir başpiskoposu (10.yüzyılda kurulan Vatopedi Manastırı), iddia edildiğine göre, bazı Yunan politikacıların, gayrimenkul şirketlerinin ve başpiskoposun mensubu olduğu manastırın da içinde yer aldığı bir yolsuzluk skandalıyla bağlantısı dolayısıyla tutuklandı. Başpiskopos Ephraim (bu unvanla tanınıyor), suçsuz olduğunu iddia ediyor ve Ruslar bu duruma çok bozulmuş durumdalar.
Dahası, bu piskopos Ruslar tarafından, Ortodoksluğun geleceğinin kendi ülkelerinde yattığını düşündükleri için, ruhani bağlılık borçlu olduğu İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi nazarında, Athos Başpiskoposu olarak çoğu zaman memnuniyet verici bir konumda değilmiş gibi algılanıyor. Rusya'nın Teokratik Cumhuriyet'e ilgisinin artışına sebep olan Başpiskopos Ephraim'dir.
Kutsal Kuşak
Geçen yıl, Başrahip Ephraim, Athos'un en kutsal saydığı nesnelerden birini (Meryem Ana'nın taktığı rivayet edilen kumaş kemer) ilk defa Yunanistan'dan, sergilenmek üzere, Rusya'ya götürmeye izinli sayıldı. Kuşak, bir düzine Rus şehrinde sergilendi ve her biri onu görmek için yirmi saat sırada beklemeyi göze alan üç milyon kişi tarafından ziyaret edildi.
Kuşak, Rusya'dan ait olduğu yere döndükten birkaç gün sonra Başrahip Ephraim, Noel arifesinde emlak yolsuzluk skandalında tutuklandı. Athos üzerinde ruhani otoriteye sahip olan İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin onayı ya da suskun kalarak tarafsızlığı olmadan söz konusu tutuklamanın gerçekleşmiş olması pek olası değil.
Yunan makamları, Athos'un rahiplerine karşı son derece kararlı bir tutum içinde olmaları, otoritelerini Teokratik Cumhuriyet'in üstünde kurmaya daha çok istekli olduklarını gösteriyor.
Yunan otoriteleri, Ortodoks dünyanın Yunan ve Helen geleneksel liderliğini mümkün olduğu kadar savunmak için İstanbul'daki Patrikhane'yi desteklemek arzusundalar.
Yunanistan, büyük ekonomik sorunları olan küçük bir ülke olabilir; ancak tarihinden ve Rum Patrikliği'nin iki yüz yirmi milyonluk Ortodoks Hıristiyanlık dünyası arasındaki geleneksel liderlik rolünden gurur duyuyor.
Ayrıca Yunanlıların bazı güçlü destekçileri var. Rus-ABD jeopolitik rekabetinin arka planına karşı, ABD, dış politikasının önemli bir yönü olarak İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi'ni desteklemeyi önemli görüyor. 2008'e dönersek, 2004-2005 yıllarında Ukrayna'da batı destekli Turuncu Devrim'in ardından kurulan milliyetçi hükümet (Rusya'ya güvensizliğini deklere ederek), Ukrayna'daki Ortodoks Kilisesi'nin bazı kanatları ile İstanbul'daki Rum Ortodoks Kilisesi arasında işbirliği kurabilmek umuduyla Rum Ortodoks Kilisesi ile müzakerelere koyuldu. Bu, umulduğu üzere, Ukrayna'daki Moskova Patrikhanesi'nin nüfuzuna karşı bir denge oluşturacaktı. Son üç yıllık süreçte, ABD Başkanı Obama, Başkan yardımcısı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesini ayrı ayrı ziyaret ettiler.
Peki, Moskova Patrikhanesi ile İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi arasındaki rekabet nasıl başladı? Bizans'ın (Constantinople) Ortodoksluğun tartışmasız merkezi olma konumunu kaybetme süreci, epey uzun bir süreçtir. Patrik, Bizans İmparatorluğu'ndaki en parlak devrinde, Ortodoks dünyadaki en güçlü dini liderdi. Hem yoğun bir siyasi iktidara ve hem de dini otoriteye sahipti. Çünkü Ortodoksluk Hıristiyanlık, imparatorluğun resmi diniydi ve tebaanın büyük çoğunluğu Ortodoks mezhebine bağlıydı.
Derken, 15. yüzyılda Müslüman Osmanlılar, imparatorluğu ele geçirdiler. Bölgenin pek çok bölümündeki Ortodoks nüfus azaldı ve kilisenin siyasi gücü etkisini yitirdi. Nihayet, Osmanlı'nın çöküşünden sonra, modern Türkiye'nin doğuşuyla (1919-1922 Türk-Yunan Savaşı'nın neticesinde), Ortodoks nüfusun yüzde doksan oranında azaldığı mübadele gerçekleşti.
Ortodoksluğun yeniden doğuşu
Bununla birlikte, İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi, 20.yüzyılın uzunca bir bölümünde, Ortodoks dünyadaki üstünlüğünü, büyük oranda Bolşevik Devrimi'ni takip eden yıllarda Rus Ortodoksluğunun komünistler tarafından bastırılmış olması nedeniyle (Ortodoks papaz, rahip ve rahibelerden oluşan 120.000 kişi infaz edildi), fiili olarak devam ettirmiştir.
Rusya'nın çöküşünden sonra Ortodoksluk yeniden doğmuş, Rusya'nın her yerinde 22 yılda 25.000 yeni kilise inşa edilmiş ve Moskova giderek kendini Ortodoks Hıristiyanlığın tüm dünyadaki lideri olarak görmeye başlamıştır. Ortodoks Hıristiyanların yüzde yetmişi Rusya ve Ukrayna'da yaşıyor ve çoğu Moskova'yı (Üçüncü Roma) ilk Papalığın, Bizans'ın ve Bizans sonrası (Costantinople) Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin meşru halefi olarak görüyor.
Athos, dünya genelinde çoğu insanın bilmediği bir bölge olsa da, iki yüz yirmi milyonluk Ortodoks Hıristiyanlar arasında gayet iyi biliniyor. Kurulduğu andan beri, Ortodoks dünyanın her yerindeki papazları, Hıristiyan toplumun afiyeti için dua etmek üzere cezp ederek Ortodoks mezhebi içinde merkezi bir rol oynadı (20.yüzyıl öncesinde birleştirici rol oynamıştı). Fakat Moskova Patrikhanesi ile Rum Ortodoks Patrikhanesi arasındaki rekabet giderek Athos Cumhuriyet'inin doğasındaki değişimlere katkı sağladı.
Geleneksel olarak muhafazakar bir siyasi oluşum olan Athos'taki pek çok rahip fazla liberal ve fazla ekümenik olarak gördükleri (özellikle 11.yüzyıldan itibaren Ortodoksluktan dışlanmış olan Roma'daki Papalık ile işbirliğine istekli olması nedeniyle) İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi'ni açık ya da örtük biçimde eleştiriye tabi tutuyorlar.
Bu durum, İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi karşıtı hassasiyeti kaçınılmaz bir biçimde, Ortodoks mezhebinin, şimdiye kadarki en büyük dini rönesansının yaşandığı, merkez üssü olan Moskova Patrikhanesi'ne karşı takdir duygularının artmasına yol açtı.
Diğer taraftan, Yunan siyasi otoriteleri, kısmen Hellenik dünyanın Hıristiyanlık içindeki merkezi rolünü muhafaza etmek, kısmen de Athos'un yeniden uluslararası bir boyut kazanmasına yönelik sızmaları önlemek ve İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin Türk hükümetiyle iyi giden ilişkilerini sağlama almak almacıyla, İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin desteklenmesi gerektiğini sezinliyor. Eski Ortodoks kilisesinin milyonlarca pound değerindeki mal varlığının geri verilmesine ilişkin müzakerelerin gerçekleştirildiği şu günlerde özellikle kritik bir öneme sahip.
Athos'un rahipleri kendilerini başka açılardan da baskı altında hissediyorlar. Kadınlar, Monastik bir oluşum (nüfusun yüzde sekseni bekarlık andı içmiş rahiplerden oluşuyor) olması dolayısıyla geçen bin yıllık süreçte, Athos'taki cemaate katılmaktan men edildiler. Bu durum, bu yasağa bir son verilmesini talep eden Avrupa Parlamentosu'nda da tartışma konusu oldu. Hatta bazı Ortodoks Hıristiyanlar, Yunanistan Athos üzerindeki aktif kontrolünü artırdıkça, Teokratik Cumhuriyet'in yasağı en azından kısmen gevşetmeye dolayısıyla kuzey Yunanistan'ın turizm kaynağından yararlanmasına olanak sağlamaya zorlanacağı bir aşamaya gelinebileceğinden korkuyorlar.
Bütün bunlar olup biterken, Teokratik Cumhuriyet gelecekte dünyanın en önemli dini geleneklerinden birinin ve Rusya'nın bu tartışmadaki artan öneminin geleceğine ilişkin çekişmenin odağında kalma eğiliminde.
Kaynak: BBC History Magazine
Dünya Bülteni için tercüme eden: Muhsin Korkut