Yüz yıldan fazla bir süre önce Rus ve dünya edebiyatının klasiği Lev Tolstoy'u Ortodoks kilisesinden uzaklaştırdılar. İlk bakışta bunun "törenlerler anılması" garip gelebilir. Ancak yazarın "Yasnaya Polyana" (Aydın Ormanlık) isimli sıradan evinin yanındaki kabrinin önünde Rus Ortodoks kilisesinin edebiyat tarihçileri ve yazarları tartışmalar düzenledi. 

Tolstoy'un kiliseye geri getirilmesine, kabrinin üzerine haçın dikilmesine dair fikirler dillendirildi. Ayrıca, eleştirmen Valentin Kurbatov bu haçı kendisinin dikeceğini söylemişti. 

Bu fikrin ciddi olarak seslendirildiğini bir an için kabul edelim. Dünyanın en ciddi adamları büyük ilahiyatçıyı ortodoksluk ile "barıştırmak" için çaba harcıyor. 

Biz de Müslümanlar olarak şöyle bir soru soralım. Bu, Tolstoy'un inancına ne kadar uygundur?

Yasnaya Polyana'da konferans yapmaya neden olayların gelişme süreci şu şekilde oldu: 

20 Şubat 1901 tarihinde "Çerkovnaya vedomosti" gazetesinde Tolstoy'un kiliseden uzaklaştırıldığına dair karar yayımlandı. Rusya iki kutba bölündü. Bir kutbu kararı destekledi diğeri ise karşı çıktı. Çünkü yazarı Petersbufg elitinden uzak köylerdeki insanlara kadar herkes seviyordu. O zaman herkes Tolstoy'u biliyor ve okuyordu. 

Onun çağdaşları üzerinde muazzam bir etkisi vardı. Birçok insan ona vicdanının sesinden daha fazla kulak veriyor. Rusya'yı titreten Lenin-Troçki'den Şvıdkov'a kadar "kültür ihtilaline rağmen" o hala bizleri öğretmekte ve milyonların sürekli sohbet arkadaşı olarak kalmakta. Lev Tolstoy 1910 yılında hayatını kaybetti. Ancak onun ölümü fiziki ölüm idi, kesinlikle manevi bir ölüm değildi. Bunun için de onun şu veya bu ideolojiye mal olunması çok önemlidir. Hatırlarsınız, bizzat Lenin kendisi Tolrtoy mîrâsını "Rus ihtilalinin aynasının" çerçevesine yerleştirmek istedi.

2006 yılının ilk baharında Yasnaya Polyana'ya gelenler Tolstoy'un kaderini Rus Ortodoks kilisesi ile birleştirmek istiyorlardı. 3 Mart 2006'da yayımlanmış "Rossiyskaya gazeta"da Pavel Basinski ile söyleşiye bakalım: "Görüşmenin çok sıcak geçtiğini söyleyebilirim. Lev Tolstoy'u 1901'de kiliseden uzaklaştırdılar. O zamandan şimdiye kadar yüz yıldan fazla zaman geçse de bu mesele birçok insanı rahatsız etmekte. Lev Tolstoy'un mezarı da belki dünyanın en garip mezarıdır. Ne haç, ne mum, ne de başka bir şey bulunuyor.

Yazar Aleksey Varlamov ise olayı şu şekilde değerlendirdi: "Doğrusunu söylememiz gerekiyorsa Tolstoy'un kendisi kiliseyi terketti. Bunu da saklamıyordu. Kilisenin neden pişman olması gerekiyor? Neden üzerinden yüz yıl geçdikten sonra bu mesele bizi bu kadar rahatsız ediyor? Çünkü biz neleri yaşadığımızı anlamağa çalışıyoruz. Kilise ile Tolstoy arasındaki anlaşmazlık XX yüzyılın rahtısedici konularından birisidir. Kilise başka türlü karar veremezdi. Neden? İnsanların içerisinde bir hayli inançsız kişiler vardı. Hatta yazarlardan Turgenyev, Çehov, Gorki... Ancak Tolstoy'un otoritesini göz önünde tuttukta bunun sadece inançsızlık olmadığını görüyoruz. Bu manevî isyan idi."

Bunu her kes bilmekte. Hatta okuldaki öğreciler de bu durumdan haberdar olmakta! Rusya ortadoks kilisesinin kendisi bu meseleyi nasıl görüyor?

Svyato-Tihonovski Üniversitesinin rektor yardımcısı rahip Georgi: "Tahminen yüz yıl önce kilise Tolstoy'un kendisinin kiliseden ayrıldığına tanıklık etti. Kilise bunu yapmak zorunda idi. Hem de kararını halka açıklaması da gerekiyordu. Tolstoy ise cevabında Rus Ortodoks kilisesine karşı ileri dürdüğü tüm argumanları tekrarladı. Böylelikle de kendisi ayrılmanın karşılıklı olarak gerçekleştiğine tanıklık etmiş oldu. Bu durumda ayrılmanın tartışılmasını gayrı ciddi olarak kabul ediyorum. Ancak bir şeyin anlaşılması gerekiyor ki neden bu kadar Rus Tolstoy'e sevgilerini izhâr ettiler. Yani kiliseyi değil Tolstoy'u desteklediler."

Rahip Georgi haklıdır. O Tolstoy'u kiliseye geri getirmek isteyenlerin eylemi karşısında hayrete düşüyor. Meselenin bu şekliye tartışılması da doğru değildir. Çünkü ister yazarın isterse de kilisenin tutumu ortadadır. Tolstoy'un inancı ortadok düşünce ile bir araya gelemez.

Sorun başka bir meselededir. Bugün Rus ortadoks kilisesi postateist manevî boşluğun içerisindedir. Bunu kilisenin düşünürleri ileri sürüyor. Dolayısıyla da onlar "kaybolan Rusya'nın geri getirilmesini", talep etmekte. Lev Tolstoy'un bu meseleye bakışının ne olacağını ise tahmin etmek o kadar zor değildir.

Şüphesiz o çok kızgın idi. Çünkü o çağdaş Rusya'nın hayatında "ortadoksluğun" bulunmaması için çok çaba sarfetmişti. Kısaca söylememiz gerekiyorsa Evangelist düşünce ile "kilise adamlarının" Hazret-i İsâ'ya yaptıkları bir araya getirilemez. O hakîki manada maneviyatız, zâlim ve İsâ (a.s)'in öğretilerini yalan yalnış bir şekilde anlatan çar rejiminin ortadan kalkacağını hisetmişti.

Gerçekten de yalnız rahip Georgi değil biz hepimiz anlamak isiyoruz ki "neden bu kadar insan Tolstoy'a sevgisini izhât etti? Neden kiliseyi değil onu desteklediler. Elbette ki onu ne lümpeler ve azınlıklar, ne ateist ve terörcu olan "Narodnaya Volya", eser-bolşevik grupları desteklemedi. Onu hakîkat arayışı içerisinde olan inançlı insanlar, İncil'i okuyan ve orada antalına peygamberleri sevenler destekledi.

Tolstoy'u neden desteklediklerini anlamak için özel bir çaba safetmemiz gerekiyor. Ancak bilinen bir şey var ki "destekçi gruplardan" birisi Müslümanlar idi. Neden bir zamanlar büyük Rusya imparatorluğunun halkları olan Tatarlar, Başkirler, Kafkasyalılar, Türkler, Orta Asya halkları Tolstoy'un arayışlarındaki yakınlığı hemen hisettiler? Neden onun kitapları ve makaleleri büyük bir hızla Müslüman halklarının dillerine çevrilmeğe başladı? Bundan başka dönemin bağımsız olmayan manevi şartlarında – her şey kilisenin tekelinde idi – Ruslar İslâm'ı tercih etmeğe başladılar.

Öyleyse meseleyi başka türlü ele alalım. Tolstoy'un ortadoks kilisesinden uzaklaşması onun İslâm'a yakınlaşması anlamına gelmekteydi mi?

Tolstoy'un kendi yaşadığı zmanada ortaya çıkan "Tolstoyculuk harekatı" ölümünde sonra da devam etmiş, ancak Sovyetlerin ateizm tebliğatı ile bu harekat ortadan kaldırılmıştır. 

Önce şunu anlamaya çalışalım Tolstoy Müslümanlar ile karşılaştı mı ve İslam hakkında hangi bilgilere sahti?

Rus edebiyatı klasikleri içersinde en fazla Müslümanlarla ilişkisi olan Tolstoy idi. O henüz 13 yaşındayken ailesi Kazan'a geldi. Önceleri, yani 1815-1820 arasında dedesi İlya Andreyeviç Kazan'da gubernator görevini yerine getirmişti.

Tolstoy 1844'de Kazan Üniversitesinin Felsefe fakültesinin doğu dilleri bölümünde eğitime başladı. Doğrudur sonrada o hukuk bölümüne geçmiş ve orada da iki yıldan az bir süre eğitim almıştır. O kadar uzun bir süre olmasa da o Arapça ve Türkçeyi büyük ilim adamı Mirza Kazımbey'den öğrendi. Mirza Kazmıbey (1802-1870) Rus şarkiyatının kurucularındandır. 1851'de Tolstoy'un ağabeyi Nikolay onu kendisi ile beraber Kafkaslara gelmeğe ikna etti. Tolstoy burada üç yıla yakın bir süre bulundu. Terek kıyısında oturuyor, Kızlyar, Tiflis ve Vladikavkaz'a sefer ediyordu. Askeri operasyonlara katıldı. Önceleri bu operasyonları gönüllü olarak katılmış sonralar ise görevi gerereği buna devam etmiştir. Onun "Kazaki", "Nabeg", "Rubka lesa", "Hacı Murat" eserlerinde Kafkaslar anlatılmakta idi.
 
Sonralar ise o Mısır muftüsü Muhammed Abdi ile mektuplaşmakta idi. Bundan başka hem gelenekçi hem de reformcu Tatarlar ile de sürekli irtibatı olduğu bilinmektedir. 

Tolstoy Yasnaya Polyana'da 1909 yılının Mart ayında kilise hakkında şunları yazmaktaydı: "Hayat kiliseye düşüncelerini aktarmak için her türlü imkanı sağladı. Hayat İsa'nın yaşam biçimine ters olan öğretiyi kabullendi. Kilise ise başka bir şey uydurdu. Sanki insanlar İsâ'nın öğretilerine ters bir şekilde yaşamıyor ve onun söylediklerini uyuguluyordu. Netice itibariyle kilise sonuna kadar bu fikri destekledi".

Onun kalemi ile İsâ'yı değiştiren kilise hakkında çok önemli eserler yazıldı. Onlar hala Rus protestanlığının klasiklerinden sayılmakta. Elbette ki tüm bunlardan sonra da onun kiliseden uzaklaştırıldığı ilan edildi.

Onun kendisi ise "Benim inancım ne?" isimli çalışma üzerinde çalışıyor, Rusya'nın içersinde ve dışında bulunan ilahiyatçılarla fikir alış verişinde bulunuyordu. 
 
Azeplı geçen arama günlerinde – etrafında bulunanlar da onu anlamıyordu - o mektuplarının birinde yazıyordu: "Şayet siz de benimle aynı inancı paylaşmış olsaydınız mesut olurdum. O zaman az da olsa hayatımı anlamış olurdunuz. Hayatın başarıları yani zenginlik, şöhret ve s'ye sahip değilim. Arkadaşlarım – hatta akrabalarım da – bana sırtlarını döndüler. Liberal ve estetler beni Gogol gibi deli ve akılsız hesap ediyor, ihtilal yanlıları ve radikaller ise meni mistik ve boş konuşan birisi olduğumu öne sürüyor, hükümet adamları zararlı isyankar olduğumu iddia ediyor, ortadokslar iblis olduğumu ilan ediyorlar. İtiraf ediyorum. Bu ittihamlar çok ağırdır... O zaman sizden bir ricam olacak. Lütfen bana Muhammedî insancı taşıyan birisi olarak bakınız. İşte o zaman her şey güzel olacak." 
 
Ancak Tolstoy'un İslâmî ibadetleri yerine getirdiğine dair elimizde bilgi bulunmamakta. Bununla beraber onun başka bir mektubunda da İslâm'a verdiği değer anlaşılmakta: "Yelena Yefimovna Vekilova isimli bir Rus bayan Müslüman birisi ile evleniyor. O Tolstoy'a evlatlarının Müslüman olmak istediklerini yazıyor ve ondan bu konuda yardımcı olmasını, nasîhat etmesini rica ediyor. Tolstoy ise şöyle cevap veriyor: "Muhammed'in getirdiği dinin ortadoksluğa tercih olunması hakkında şunları söyleye bilirim ki bu geçiş duygularımı ifade etmekte. Her ne kadar dışarıdan bakıldığında anlaşılır gibi gözükmese de – hakîki manasıyla Hıristiyanlık düşüncesini yüksekte tutmaktayım- ancak Muhammedî inancın ortadoks kilisesinin öğretilerinden kiyaslanmayacak ölçüde yüksek durmakta. Bundan hiç kuşku duymuyorum. Şöyle ki şayet bir insan iki seçimden birisini tercih etmek zorunda kalsa: Ortodoks kilisesi mi yoksa Muhammedî öğreti mi? Hiç bir akıllı insan kuşkusuz Tek Allah'ı ve O'nun Peygamberini kabul eden İslâmdan başka bir tercih yapmaz. Çünkü diğerinin Allah düşüncesi anlaşılmazdır. Üçlü ilâh, gizlilik, kutsallar ve çok zor olan ibadetler... Yasnaya Polyana, 15 Mart, 1999."

Tekrar 2006'da yapılan konferansa dönelim. Yasnaya Polyana'da misafirleri yazarın torunun evladı Valadmir İliç Tolstoy kabul etmekte idi. Vladimir İliç müze başkanıdır. "Rossiyskaya gazeta" muhabiri Pavel Basinski ona şöyle bir soru yöneltiyor: "Sizin için Lev Tolstoy'un kiliseye geri getirilmesi önemli mi?". "Hiç bir zaman meseleyi bu açıdan değerlendirmedim. Çünkü bunu ben değil diğer Tolstoy'un yanıtlaması gerekiyor. Ancak durum gerçekten çok zordur. Ortodoks kilisesi, toplumsal düşünce ve Tolstoy ailesi var. Ancak Tolstoy ailesi onun yerine karar verme yetkisine sahip değil. Benim için önemli olan başka bir meseledir. Önemli olan kilisenin 1901 Şubat kararıdır. Bu karaın Rusya tarihinde çok önemli bir yer tuttuğuna inanıyorum. Valentin Kurbatov bugün çok önemli bir konuya temas etti ve söyledi ki, ben ortadoks inancına sahip olan birisiyim. Tolstoy'u ret edemiyorum. Hem ortadoksluğu hem de Tolstoy'u kalbime yerleştirmek istiyorum. Bu ise hiçte kolay değil."

Kurbatov'un sorunu Rusyalı Müslümanlar ve protestanların da en önemli sorunlarındandır. Onlar da Tolstoy'a saygı duyuyor ve kalplerinde "Tolstoy ve İslâm", "Tolstoy ve protestanlık" düşüncelerine yer bulmak istiyor.

Sorun çok basittir. Kilise her şeyi tekeline almak istiyor. Bizzat Tolstoy kilisenin tekeline karşı çıkmıştır. Kilise artık eskiden sahip olduğu gücü geri getiremez. Ortodoksların hayatı öğrenmeleri gerekiyor. Bunun yanısıra tüm dinî gelenekleri İslâm ve protestanlık da buna dâhil göz önüdne tutmak zorunda.

Muhabir Tolstoy'un torununun evladına şöyle bir soru da yneltti: "Dürüst olmanızı istiyorum. Tolstoy'un inançlı okurlarının çoğunun istediği gibi onun mezarının üzerinde haçın bulunması gerekiyor mu? Kurbatov haçın kendiliğinden olacağını söyledi. Ancak kendiliğinden olmayacağı malumdur." "Bu çok zor bir sorudur. Her şeyden önce bunu Lev Nikolayeviç kendisi istememekte idi. Şayet isteseydi bunu vasiyetinde belirtildi. Vasiyeyinde ise bunun tam tersini söylemekte idi. Benim mezarımın üzerinde ne haç ne taşlar koymayınız."

Rusya'da her şeyin kilisenin tekelinde olduğu dönem geride kaldı. Bunda Lev Tolstoy'un da büyük emeyi var.

Çeviren: İbrahim Ali