Bir İslam toplumu, gönül ikliminden kopmadığı sürece kendi yaralarını saracak malzemelere her zaman sahiptir.
Orada dışlanmışlık olmaz.
Orada aç mezarı olmaz.
Orada öfke olmaz.
Orada tahakküm olmaz.
Orada zulüm olmaz.
Orada ahlaksızlık olmaz.
Orada sömürü olmaz.
Orada gücün egemenliği olmaz.
Şayet bunlar varsa, orada çok bariz bir İslam eksikliği vardır.
İslam, gönülleri inşa edemiyordur.
İslam'la Müslüman arasında problem vardır.
Aslında, ülkemizin problemlerine bakarken, biz neyi kaybettik de bu hallere düştük, sorusunu sormalıyız.
Ben, asıl kayıp, gönül kaybı diyorum. Kalplerimizde bir şeyler oldu.
Ve yeniden kalplerimize yönelmemiz, gönül iklimimizi bulmalıyız yeniden.
Son zamanlarda bir gönül hareketi başladı ülkemizde.
Bakınız, Afrika'daki susuzluk için kadınlar seferber oluyor. Kimisi, bileziğini satıp Somali'de, Kenya'da bir kuyu açtırıyor.
Afrika'daki çocukların katarakttan körlüğe doğru ardı arkası gelmez yolculuğunu önlemek için seferber olan insanlarımız, doktorlarımız var.
Bakınız, Afrika'daki, Güney Amerika'daki, Güneydoğu Asya'daki açlar için seferber olan kurumlarımız var. Kurbanlar kesiliyor bu bölgelerde ve bir İslam şefkati sarıyor mahrum yürekleri...
Müslüman rahmet insanıdır.
İslam rahmet insanı inşa eder.
İslam rahmet toplumları inşa eder.
Yeter ki İslam, bir gönül disiplini haline gelsin.
Türkiye'nin bir derdi var.
Ucu teröre kadar uzanan ve on binlerce genç evladının hayatına mal olan bir dert bu.
Sevgisizliği körükleyen bir dert bu.
Toplumu ayrıştıran ve dağıtan, savuran bir dert bu.
Bir İslam toplumunda asla olmaması gereken bir dert bu.
Onun için "neyi kaybettik" diye soruyorum.
Bakınız, İngiliz veliaht prensi, Batı'nın kaybettiklerini aramak için bu ülkeye, Mevlana yurduna geliyor. Orada bir "Kalp derinliği" arıyor. Orada bir "Yürek aklı" arıyor.
Kur'an'dan "Kalplerinizi Allah birleştirmişti" ayetini okuyor bizlere... Hazreti Peygamber'in "Sizden biriniz kendisi için istediğini başkası için de istemedikçe gerçek mü'min olamaz" hadisi şerifini okuyor.
Sadece bu ayeti kerimeyi, sadece bu hadisi şerifi anlayıp, gönül disiplbini haline getirse bir Müslüman toplum, yaralarını saracaktır.
Sadece Kur'an'ın bildirdiği "Mü'minler ancak kardeştir" ilkesine sarılsa, yaralarını saracaktır.
Ramazan'dan çıktık. Hac mevsimine girdik. kurban'a doğru yol alıyoruz.
Bunlar, bir İslam beldesini, tepeden tırnağa yıkayıp, yepyeni bir şefkat iklimi ile dolduracak zamanlar...
Hala yaralarımız mı var?
Öyleyse ne duruyoruz, değil mi?
Bu ülkenin doğusunu, batısını, kuzeyini güneyini şefkat ağlarıyla örmek... ve gerçekten bir rahmet toplumu haline getirmek...
"Komşusu açken tok sabahlayan bizden değildir" diyen bir Peygamber varsa önünüzü aydınlatan, kapı kapı dolaşmak durumundasınız.
Komşunuz acaba aç mı?
Şırnak'ın mezrasında, Kırşehir'in köyünde, Uşak'ın obasında, ya da İstanbul'un varoşunda...
Aç sabahlayan kim?
Soğuktan elleri buz kesen kim?
Hastasına ilaç bulamayan kim?
Üstünde bir çatısı bulunmayan kim?
Çocuklarının üzerine battaniye örtemeyen anne - baba var mı?
Diyarbakır yolculuğumda, bindiğim uçağın yarısını, İstanbul'lu iş adamları oluşturuyordu.
Bir kardeşlik harekatı için yola çıkmışlardı.
Kardeş şehir, kardeş kasaba, kardeş köy... Kardeş aile...
Bir kardeş arayacaklardı.
Ne güzel!
Bizim Peygamberimizdir, ilk önce, Mekkelilerle Medinelileri kardeşleştiren... Tarihin en alkışlanacak olayı...
İstanbul'lu Ali'nin, Ayşe'nin Beytüşşebap'tan Halil ya da Emine isimli birer kardeşi olsun. Sevgilerini paylaşsınlar. Öyle büyüsünler... Ülkenin Doğusunda, Batısında yara kalır mıymış görelim...
Kalplerini Allah'ın buluşturduğu insanlar nasıl kopar birbirinden?
Bir İslam toplumu nasıl kardeşlik problemi yaşar?
Ben bütün kalbimle inanıyorum: Şeytanları aradan çıkarıp biz bu yarayı saracağız.
İşte Bayram geliyor. Belki çocuklarımız bayram harçlıklarını paylaşacaklar. Hediye edilecek kurbanlar, bir şefkat ağı örecek. Birlikte kılınacak bayram namazları, ardından gelecek musafahalar, kucaklaşmalar deyim yerindeyse şeytan çatlatacak.
Şemdinli'de bir öğretmenin emek verdiği çocuk, dünyada Türkiye'nin yüzünü ağartacak.
Karanlığa öfkelenmek yerine bir mum yakma zamanı.
Bir gönlü ışıtma zamanı... Sevgi seferberliği zamanı... Bıkmadan usanmadan...