11 Eylül’ün onuncu yıldönümüne yaklaşırken, Amerika’nın medya ve siyaset odakları, o gün gerçekleşmiş olayların önemi ile hesaplaşmış veya kendi tepkilerini dürüstçe değerlendirmiş değiller. Uçak kaçırma-intihar bombaları 3000 Amerikalı’yı öldürdü ve bu dikkatle sahnelenmiş medya gösterilerinin tüyler ürpertici amacı, El Kaide olarak bilinen küçük uluslarötesi bir radikal şebekenin önemini artırmaktı. Bu hareketin yandaşlarının sayısı birkaç yüzden fazla değildi; fakat 11 Eylül’de sahnelediği medyatik terör eylemi ve Amerikan liderliğinin tepkileri El Kaide’yi, endişeli Amerikan kamuoyunun zihninde tehditkar bir dev haline getirdi.
***

Bush yönetimi Amerikalılara, ülkelerinin varlığının yabancı bir güç tarafından tehdit edildiğini ve tek doğru karşılığın, saldırganların geldiği bölgede Amerikan buyruğuna meydan okuyacak herkese savaş açmak olduğunu söyledi. Sonuç Amerika’nın emniyeti ve güvenliği adına hiçbir şey elde edilmeyen iki savaştı; fakat 6000’den fazla genç Amerikalı’nın hayatına ve binlerce insanın mutluluğuna mal oldu ve bu sayı artıyor. Yüzbinlerce Afgan ve Iraklı ise öldürüldü. Ve Bush yönetimi trilyonlarca dolar vergi gelirini en zengin Amerikalılara geri verirken bile, mali yüküne 1 trilyon ve artan dolardan fazla ekleyerek ABD’nin ekonomik çöküşünü hızlandırdı.

Eski Clinton yönetimi yetkilisi David Rothkopf’un geçenlerde yazdığı gibi, “11 Eylül’den, sanki bir şekilde Pearl Harbor’a denkmiş, kararlı düşmanlara karşı küresel bir savaşın başlangıcıymış ve en azından teoride, Amerikan yaşam tarzını yıkmaya muktedirmiş gibi söz ettik... Tüm güvenlik kadromuzu birkaç bin kötü adamın peşinden gitmeleri için yeniden düzenledik. Çıldırmıştık.”

El Kaide, Arap toplumlarının ve Asya ve Avrupa’daki Müslüman topluluklarının kıyılarında faaliyette olan birkaç yüz cihatçıdan oluşuyordu. Fakat 11 Eylül sonrası Amerika’nın medya tarafından kamçılanan kabuslarında, El Kaide tıpkı bir zamanlar Sovyetler’deki komünizmin tanımlanışı gibi, ölümcül bir tehditti. Hatta sözde daha aklı başında olan New York Times bile, 11 Eylül’den sonra Amerikalılar’a sorunun “ya şehir vurulursa” değil “şehir ne zaman bir nükleer silahla vurulacak” olduğunu söyledi ve Bush yönetiminin Irak’ı işgal etmeleri gerektiğini söyleyen akıl almaz argümanına da destek verdi.

***

Müslüman dünyasının saldırılara tepkisi, aslında El Kaide’nin stratejisinin temeldeki kusurunu vurguladı: ABD’nin zayıflığını gösteren çarpıcı bir terör saldırısı, tek bir Müslüman ülkede istenen cihatçı ayaklanmayı ateşleyemedi. (Yine de muhtemelen böyle bir ayaklanma, yedi yıl sonra Pakistan’da, El Kaide’nin 11 Eylül’de yaptığı silahlanma çağrısına değil ABD’nin komşu Afganistan’daki eylemlerine tepki olarak gerçekleşti.) 11 Eylül’den on yıl sonra, Arap otokrasilerine karşı ABD eksenli ayaklanmalar gerçekleştiğinde, El Kaide’nin de Arap tarihinde, en az saldırıların yapıldığı zaman olduğu kadar marjinal kaldığı açıktı.

Washington’ın 11 Eylül ile ilgili anlayamadığı, Arap dünyasındaki yeriydi. Arapların ezici çoğunluğu El Kaide’nin terörist yöntemlerini ve uç ideolojilerini kınadı. Bu yüzdendir ki pek çok kişi 11 Eylül saldırılarının Mossad veya CIA işi olduğu konusunda üsteleyen komplo teorilerine kapıldı; çoğu Müslüman bu saldırılarla iftihar edemezdi. Fakat aynı çoğunluk, müdahaleleri ve ittifakları Arap vatandaşlarının adalet ve haysiyetleri için engel teşkil eden ABD’nin, Bin Ladin tarafından yırtıcı emperyalist bir güç olarak nitelenmesinin doğruluğundan şüphe etmiyordu.

Analist Marc Lynch şöyle yazdı: “Araplar Amerikalıların kendilerini Ortadoğu’daki masumlar olarak görebilmesini anlayamıyorlardı; Amerikalılar ise, bazı Arapların neden ABD’yi meşru bir hedef olarak kabul ettiğini kavrayamıyorlardı.”

ABD sonuç olarak 11 Eylül’ü takip eden on yılda; Afganistan, Irak ve aynı zamanda İsrail-Filistin ve tüm Ortadoğu’da, aslında Araplar’ın ABD düşmanlığını derinleştiren politikalar izledi. Geçen hafta Kaddafi rejiminin de, tıpkı Hafız el Esad veya Hüsnü Mübarek rejimleri gibi, “terörle savaş” sırasında CIA’in kirli işlerini yaptığının ortaya çıkması, Arap dünyasındaki pek az kişiyi şaşırtacaktır.

Eğer El Kaide’nin asıl stratejik amacı Arap Dünyası’nda ABD egemenliğini sona erdirmek ise, 11 Eylül kasıtsız bir başarı olarak kabul edilmeli: ABD’nin Ortadoğu’daki etki ve gücünü, Washington bölgeyi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir ulusal güvenlik önceliği olarak tanımladığından beri en aza indiren, bu saldırılar değil fakat görünürde onların kışkırttığı ABD eylemleriydi. Bununla birlikte stratejik yara, büyük ölçüde kendi kendine alınmıştı.

Kaynak: Star