Berlin duvarlarının yıkıldığı zan ediliyor, bu sadece biz zandır.
Ben soğuk savaş başladıktan on altı yıl sonra dünyaya geldim. Bizim nesil için soğuk savaş gölge, ışık, su, yemek, rüya ve gerçeklik idi. Çocukluk, yetişkenlik ve gençliğimiz onun fonunda geçti. Soğuk savaş bittikten sonra benimle aynı nesilde olanların artık çocukları dünyaya gelmeye başladı.
Soğuk savaş hakkında, tüm savaşlar hakkında söylenebilecek her kötü şey söylenilebilir. Ancak onun bir artısı oldu. O, Sovyet yönetiminin sonunu getirdi.
Benimle aynı yaşta olanlar Sovyeti'n son neslidir. Şayet soğuk savaş olmasaydı, o son nesil değil, sıradaki bir nesil olmuş olurdu.
Şayet soğuk savaş olmasaydı bu gün dünyanın tamamı Sovyetlerden ibaret olurdu. Berlin duvarları Batı ile Doğu'yu ebedi olarak bir birinden ayırdı ve Batı'yı Doğu'dan kurtardı. Berlin duvarları şimdi de onları bir birinden ayırıyor. Onun dağıldığı sadece bir zandan ibarettir. Batı düşüncesi ile Doğu düşüncesi arasında o her zaman olacaktır.
Batı soğuk savaş döneminde Rus kalbi ile Rus fiziğini bir birinden kesin olarak ayırdı. Rus kalbi Tolstoy ve Bolşoy Teatr (büyük tiyatro), rus fiziği ise nükleer başlıklı füzeler ve atom bombasıdır. Bir rus gibi fiziğimden korkmaları elbette ki beni rahatsız ediyor. Ancak ben anlıyor ve kabul ediyorum ki ondan sadece korkmak değil aynı zamanda onun takip edilmesi de gerekiyor. Şayet o takip edilmezse, yine de tankaları ya Çekoslovakya ya da Afganistan'a çıkaracaktır.
Soğuk savaş olarak Rus ideolojisine dair ebedi bir hüküm vermiş oldu. Batı anladı ki, Rus ideolojisi değişken ve gizemlidir. Genel olaraksa saf Rus maneviyatı ile agresif Rus vücudunun bir araya gelmesinden teşkil olunmuştur. Rus ideolojisinin temel istikameti ise dünyanın eğitilmesi olmuştur. Bu ya Lev Tolstoy, ya Bolşoy Teatr tarafından ya da sualtı bombaları ve komunizm tarafından gerçekleşti. Batı Ruslardan daha derin bir şekilde Rus ideolojisini anladı. Netice itibariyle de Batı böyle bir ideolojiden korkmadan edemezdi.
Soğuk savaşın yirminci yüzyıl Rusyası hakkında çok vahşi bir anlayışın ortaya çıkarması ise farklı bir meseledir. Batı için Sovyetlerin durumu Stalin döneminde de, Kruşov döneminde de, Brejnev döneminde de tahminen aynıydı. Batı için rus saatının okları ancak Gorbaçov ile değişecekti. Batı'nın anladığı şekliyle bu anlayış rus ideolojisine aittir. Onlar Rusya'yı yalnızca kendisini seven ve mitolojik bir şekilden kurtulduktan sonra nasıl olduğunu göstermek isteyeceklerdi. Rus şehirlerinin sokaklarında beyaz ayılar avare bir şekilde dolaşıyor. Beyaz ayılar kozmosa uydu fırlata biliyorlar ancak normal bir selam ise üretemiyorlar. Onlar iki tür oluyor. Beyaz ayılardan birincileri KGB ajanlarıdır, rus kalbleriyle ve rüs fizikleri ile yüzde yüzde Stalin'e (Kruşov, Brejnev) teslim olmuşlar. Onlar batıya nefret ediyor ve batıya ait olan her şeyi ayı penceleri ile mahv etmeye hazırlar. Bunlar ortadoks beyaz ayılarıdır.
Ancak başka türlü de beyaz ayılar vardır. Onlar Stalin'i (Kruşov, Brejnev) sevmiyor, o kadar da agresif değiller, komunist ideolojisine şüphe ile yaklaşıyor ve genel olarak da batı tarzı düşünüyorlar. Onlar ortadoks olmayan beyaz ayılardır. Bu beyaz ayılar dissidentlerdir. Ortadoks beyaz ayılar zaman zaman dissident beyaz ayıları lagerlere (Sovyet döneminde mevcut olan özel kamplar) gönderiyorlar ki onlar Batı'ya taraf bakamasınlar ve komunizme daha fazla inansınlar. Bazen lagerde oturanlar şiirler yazıyor ve müzikler besteliyorlar. Sonra da doğrusu ve yalnışı ile onları gelişmiş Batı dünyasına gönderiyorlar. Batı dünyası da ortadoks beyaz ayıların zulmünden muztarip olan dissident beyaz ayıların haline gerçekten acıyorlar.
Dissidentler ortadokslardan yönetimi almak hakkında hayal bile kurmuyorlar. Onlar ancak şunları istiyorlar: Ortadokslar onları lagerlere sürmesinler, komunist partisine zorla sokmasınlar, sevimli kitaparını, filimlerini ve resimleri ellerinden almasınlar, "Golos Amerika" (Amerikanın Sesi) radyosuna dinlemeye mani olmasınlar, rok-n-roll oynaya bilsinler, Taganke'de tiyatroya, öncül ressamların sergilerine gidebilsinler ve genel olarak da onları rahat bıraksınlar. Ancak ortadoks beyaz ayılar onları sesli bir şekilde Lenin'i, Stalin'i, (Kruşov ve Brejnev'i) ve nedeni belli olmayan sebepten dolayı Marks'ı okumaya zorluyor, boş vakitlerinde de ayakta "İneternasional"ı okumaya zorluyorlar.
Ortadoks beyaz ayıların Batı hakkında kendi görüşleri vardır ve bu görüşler Batı'nın Rusya'yı vahşi görmesi gibidir. Yani onlar batıyı batının Rusları gördüğü vahşi görüntüden daha az vahşi görmüyorlar. Batıda külli işsizlik, enerji krizi vardır ve her şey kötüdür. Zencileri linc ediyorlar. Bütün dünyayı 'Sam Amca' idare ediyor. O direkt Vaşington'dan nükleer başlıklı füzeleri Sovyetlere, bizzat Politbüro ve yoldaş Stalin'e (Kruşov, Brejnev) doğru yöneltmiştir. Sam Amcanın Yahudi aksanı vardır, İsrail ise onun en yakın arkadaşıdır. Dolayısıyla da Sam Amca Washington'dan doğrulttuğu nükleer füzeleri Sovyetlere Tel-aviv üzerinden göndermek niyetindedir. Sam Amca geceleri rulet oynamak, caz dinlemek için en yakın bara ya da genel eve gidiyor. Bunlar farklı yerlerdir. Ancak ortadoks beyaz ayılara göre ikisi de aynı yerdir. Ortadoks beyaz ayılar Sam Amcaya hased ediyor ve gıpta ile bakıyorlar. Onlar kendileri de en yakın genel evde caz müziğini dinleyerek rulet oynamak istiyorlar. Ancak ortadoks olmayan beyaz ayıları da nedense takip etmek istmiyorlar.
Batı'nın Rusya hakkında çürük düşüncelerine rağmen onlar haklı idiler. Tahminen 1960'lı yıllarda Rus vücudu yoruldu ve Rus zaman saatinin okları gerçekten durdu. Rusların hayatında o zamana kadar ne değişebildiyse değişti. Ne değişemediyse Gorbaçov döneminden sonra değişemedi. Ya da hiç bir zaman değişemedi. Seksenli yılların başlarında Moskova yakınllarında İstru şehrine gittiğimi hatırlıyorum. Nisbeten refah içinde yaşayan Moskova'nın fonunda geride kalan Sovyet mekanları gerçekten feci gözüküyordu. Orada yine aynı evlerde oturuyor, aynı biraları içiyor ve Stalin hakkında aynı şarkıları söylüyorlardı. Stalin dönemi ile Brejnev dönemi arasında hemen hemen hiç fark yoktu. Bu fark, Moskova ve kısmen de Petersburg'dan başka bütün Rusya'da yoktu.
Rus vücudu tam olarak iflas ettiğinde Gorbaçov geldi ve soğuk savaş sona yetti. Ayılar ülkesi şer imperatorluğu olmaktan kurtuldu. Dissident beyaz ayı tüm nefesiyle bağımsızlık havasını yuttu. Ortadoks beyaz ayı ise iyiye doğru deyişti. Onu deyişmeye zorlayan ise soğuk savaşı kaybetmesiydi. Yoksa o ebedi olarak ortadoks ve zenci savunucusu olarak kalacaktı. Şimdi o dissident beyaz ayı ile aynı vücuda yerleşmiştir. Çünkü dissident beyaz ayı ortadoks beyaz ayıdan artık farklı değildir. Dissident beyaz ayının esas kozu onun maneviyatı idi. Ancak soğuk savaş bittikten yani neredeyse dissident beyaz ayıların bütün hayalleri gerçekleşdikten sonra rus maneviyatı kayboldu ve çürüdü. O hemen sonra bilboard ve blokbasterlerin dünyasında eridi.
Batı'nın gözünde bugün Rus ayısı nasıl gözüküyor? Elbette ki önceki gibi gözükmüyor. O, saçını sakalını kestirdi, yıkandı ancak yine de ayı teri kokuyor. Onun çok yakınına yaklaşmak olmaz. O batı üretimi arabalarda dolaşıyor, batı beyaz eşyasını kullanıyor, batı bankalarında hesabı var, ancak yine de batı demokrasisine tam olarak inanmıyor. Evet, bir de o çok çalıyor, hırsızlık yapıyor. Onunla konuşmak için aynı masada oturmak mümkündür, ancak o karşısındaki ile değil kendi kendisiyle yalnızca kendisinin anladığı bir dilde konuşuyor. O artık gelişmiş bir şekilde cinsel hayat yaşayabiliyor, ancak yine de zorlama onun için daha uygundur. Rus ayısı Batı için tahmin edilemez olarak kaldı. O kendisi için de tahmin edilemezdir.
Soğuk savaş bitmedi. Ancak Rus vücudu savaşmayı hiç istemiyor. Rus vücudu yoruldu. Rus kalbi karanlıklar içindedir. Rus ideolojisi unutulmuştur. Rusya'dan artık korkmayabilirler. Ancak Rus ayısından her zaman korkmak gerekiyor. Çünkü onda her zaman ortadoks ayısı olduğuna dair Rus ideolojisi hakkındaki hatıraları yaşayacaktır. Onun kendisi de artık, doğru dürüst bu üdeolojinin ne olduğunu ve ortadoks ayısı olarak nasıl gözüktüğünü hatırlamıyor. Ancak tekrar hatırlarsa soğuk savaş da tekrar başlar.
Çeviren: İbrahim Ali