I-Çocuk yaşta, cephede
Ondan söz ederken kısaca “Kimyasal Ali” diyorum, uzun uzun “kimyasal silah gazisi” demek yerine. Hemen ardından bir toparlama cümlesi kurmam gerekiyor gerçi. Iraklı “Kimyasal Ali” silahları kullandı ve düşman saydığı ya da haşerat gibi gördüğü nice Ali’yi ölüme, hastalığa mahkûm etti. ” Kimyasal Ali” lakabı Saddam’ın kuzeni ve tetikçisi Ali Hasan el Mecid’e bundan tam 23 yıl önce, 16 Mart 1988’de Halepçe kıyımını bir şekilde yaşayan Kürtler tarafından verildi.
1971 doğumlu, Tebriz asıllı, Tahran doğumlu Ali Rıza Kadiri tam 26 yıldır kimyasal silah hastalığıyla mücadele ediyor. Onu çoktandır tanıyorum, fakat uzun bir söyleşi geçmedi aramızda, bunu hep tasarladığım halde. Kahramanı kimyasal silah gazisi olan son romanım bağlamında biriktirdiğim soruları sormak için aradığımda, teklifimi geri çevirmedi. Söyleşimiz, Arap ülkelerinde halkların diktatörlere karşı ayaklandığı günlerde gerçekleşti. Diktatörlerden kimileri meydanlara dökülen kalabalıkları kimyasal silahla tehdit etti. Akıllara Halepçe’yi, Saddam’ı getiren bu tehditler üzerine konuştuk bir süre telefonda. Sanki Arap ülkelerindeki diktatörlerin devrilmesi Ali’nin yaraları tamamen iyileşmeyen benliğine derman oluyor gibi geldi bana.
Onunla “Jordan” diye çağrılan Afrika Caddesi üzerindeki ofisinde bir araya geldik. Her şeyi en başından anlatacak. Yıl 1985. İran-Irak savaşının en kritik günleridir. İran topraklarında ilerleyerek bir Kadisiye zaferi kazanacağını ilan eden Saddam’ın ordusu geri püskürtülür ve İran birlikleri Saddam’ı ülkelerinden tamamen çıkartmak amacıyla üstünlük kazanmak için Irak topraklarında ilerlemeye başlarlar. Caddelerden cenazeler geçmekte, evlerden, camilerden, radyo ve televizyondan ağıtlar, mersiyeler, dualar, marşlar yükselmektedir.
*** ** ***
14 Yaşındaki Ali ve aynı mahalleden sekiz besic, yani “gönüllü seferber” arkadaşı 1985 yılında, Şubat ayı ortalarında Velfecr 8 operasyonu sürerken Fav Yarımadası’na ulaşmak üzere Ahvaz’a doğru yola çıkarlar. “Korku nedir bilmiyordum, çünkü yanımda mahalle arkadaşlarım vardı” diye anlatıyor ruh halini. Arkadaşlarından bazıları ailelerinden savaşa dahil olmak için gerekli imzalı belgeyi almıştır, ama o, bu belgeyi vermeyeceğini bildiği babasına, okul tarafından düzenlenen kampa katılacağını söyleyerek çıkmıştır yola. İzinsiz varlığı savaşın karmaşasında arada kaynayacaktır. Cephede 80 yaşında dede de vardır, 12 yaşında çocuk da. Baba-oğul cepheye gelip şehit olanlar da vardır Ali Fav’a varışından iki hafta kadar sonra babasını telefonla arayarak yerini bildirir. Babası hemen Ahvaz’a gelir onu geri götürmeye; görür görmez de, sen nasıl benden izinsiz buralara gelirsin, diyerek okkalı bir tokat patlatır. Ancak Ali babasıyla gitmemekte diretir, adamcağız Tahran’a yalnız başına döner.
Irak, bir hayli stratejik bir bölge olan –ve İran tarafından ele geçirildiği için de Irak’ı geri çekilmeye zorlayarak savaşın akışını değiştiren- Fav Yarımadası’nı geriye almaya çalıştığı için sürekli bir bombardıman altındadır bulundukları cephe. Kimyasal silah tehditi nedeniyle Ali ve arkadaşlarına bu silahların etkisine karşı özel olarak yapılmış giysiler, maskeler verilir bulundukları cephede; Fav’a gelmeden önce bir süre eğitim de görürler Ahvaz’da, cephede yaşanacak tehlikelere karşı uyarılırlar, ancak yaşları küçük olan besicler, kendilerine verilen özel giysileri, maskeleri muntazam giymeyi, kullanmayı ihmal ederler.
Fav’a geleli dört ay olmuştur. Kimyasal silah dört ay biterken Fav’ın ünlü Ümmül Kasr caddesinde yakalar Ali ile arkadaşlarını. Bombalar patladığında ak, kokulu bir duman yayılır ortalığa; Ali etrafını duman sararken yere düştüğünü hatırlıyor.
Arka cepheden birileri tezlikle gelip yerden kaldırır, ambulansa bindirirler. Hem hardal hem de sinir gazına maruz kalmıştır bedeni, sinir gazı özellikle ciğerlerini etkilemiştir. Ahvaz’da bir hastanede yatar bir süre Ali, sonra Tahran’a nakledilir.
*** ** ***
Iraklılar’ın savaş sırasında en fazla kullandığı kimyasal silah olan hardal gazının ilk etkileri önce ciltte, sonra gözlerde kendini gösteriyor. Gözler kızarıyor, iltihaplanıyor, bunu ışıktan korkma, yanma, kaşınma gibi belirtiler izliyor. Şiddetli öksürük ve nefes almakta zorluk çekme, hardal gazının diğer etkileri. Bu gaz daha uzun vadede kan kanseri ve vücudun savunma mekanizmasının bütünüyle iflası gibi sonuçlar veriyor, maruz bırakılan kişi üzerinde.
Tahran’da Kişaverz Caddesi üzerindeki Sasan hastanesinde üç ay kadar yatar Ali, kimyasal silaha maruz kaldıktan sonra. Tedavi evde sürerken gereken iğne ve ilaçları ancak karaborsadan bulabilirler. Kimyasal silahları İran’a karşı kullanması için Irak’a adeta hediye eden Batı ülkeleri, bu silahların sebep olduğu hastalıklar için gerekli iğneleri, ilaçları ambargo koyduğu İran’a satmaz. Devlet yaralıların tedavisi için büyük destek verse de besiclere tahsis edilen maaşla karaborsada olağan üstü yüksek fiyatlarla satılan iğneleri ilaçları satın almak imkânsızdır.
Halı tüccarı babasının desteğiyle tedavisini aksatmadan sürdürür Ali. Şanslı hastalar Batı ülkelerinde yaşayan akrabaları, tanıdıkları kanalıyla iğne ve ilaçlarını temin edebilirler. Ali’nin kimyasal silah saldırısına birlikte yakalandığı 8 arkadaşından 5’i cephede şehit olmuştur, geriye kalan üçü hastalıkla mücadele etmektedir.
Burada aklımıza müteveffa yönetmen Resul Mollagalipor’un A, Anne Gibi (Mim Misli Mader, 2006) filminde hastalığı genetik yoluyla kendisinden kapan oğlu için karaborsada ilaç arayan Sepide geliyor.
Ali, kimyasal silahın etkilerini konu alan filmlerin iyi bir takipçisi.
“ A, Anne Gibi” kimyasal silah kurbanı insanları konu alıyor. Savaş yıllar önce bitmiş olsa da kimyasal silah hastaları, hatta bu hastaların dünyaya hasta olarak gelen çocukları, acı çekmeye devam ediyorlar.
Yönetmen olarak Mollagalipor ve oyuncu olarak da kimyasal silah gazisi hemşire Sepide’yi canlandıran Gülşiyifte Ferahani bu filmde, hayatın iki yüzünü, sokakta dolaşan sağlıklı, şen ve güler yüzlü insanlarla, sokağa kapalı, evden çıkamayan ya da çıkmak istemeyen, sakatlıkları nedeniyle mutsuz, bu nedenle de yüzleri gülmeyen insanların maceraları üzerinden seyirciye sunmayı başarıyorlar.
Gelecek yazımda kısmet olursa, Ali Kadiri ile sohbetimiz ve Muhsin Mahmelbaf’ın “İyilerin Düğünü” filmi üzerinden cephe adamının şehirdeki yalnızlığını anlatmayı planlıyorum.