Bundan bir yıl önce “Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmasın da kim olursa olsun” kampanyası yürüten CHP lideri Deniz Baykal 'kriz çitası'nı her geçen gün biraz daha yükseltiyor. Baykal'ın siyasi hezimete ragmen yürüttüğü, ilk bakışta akla zarar görünen kriz stratejisini, hangi çevre adına sürdürdüğü göz önüne alınmadan anlamlandırmak mümkün değil.

Cumhurbaşkanlığını başörtüsü siyaseti üzerinden krize dönüştüren Baykal, seçim sonuçlarından bir şekilde ders almış görüntüsü veren taktikle meşgül. Mesela, CHP'lilerin camiye parti rozeti takarak gitme kararı almaları gibi. Böylelikle CHP'nin “din düşmanı ve din istismarcısı”parti olmadığını halka göstermek mümkün olacakmış. Cami ile CHP arasındaki mesafenin neye malolduğunu keşfeden Baykal daha ileri bir adım atarak, cumhurbaşkanının eşinin başının kapalı olması konusunda da, “kılık kıyafet belirleyici bir unsur değil. Kafasının içi konusunda güven veren herkes olabilir. Kılık kıyafet, eşiyle ilgili şart koşmuyorum” demiş.

Bu durumda, CHP ve adına konuştuğu devlet seçkinlerinin son seçimlerde halkın hangi yönde oy kullandığını görüp Çankaya yolunda koydukları itirazlarını çektikleri, demokratik tercihlere saygı duymaya karar verdikleri şeklinde anlam çıkaranlar olmaz herhalde. Aksine CHP genel başkanının bu açıklaması son bir yılda yaptığı en vahim sözlerden biridir. Zorlama da olsa cumhurbaşkanının eşinin kılık kıyafeti üzerinden yürütülen tartışma geri çekilmiş bunun yerine daha aşağılayıcı bir kriter pazarlık masasına konmuş oldu. Basının “amiral gemisi”nden verilen “sessiz dilekçe”nin şifrelerini Baykal deşifre etmiş oldu. Bir vatandaşın, üstelik başbakanlık ve bakanlık yapmış, gerekli şartları haiz bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının niçin cumhurbaşkanı olamaması gerektiği yönünde memlekette okuma yazma bilen herkesle alay edercesine yazılmış “ama”larla dolu yazının açıklaması Baykal'ın bu sözlerinde saklı.

Artık kimin hangi makama layık olup olmadığını hukuki ölçüler içinde belirlenmiş şekil şartlarına ve en kötü ihtimalle bunun en ters yorumuyla belirlenmesi bile mümkün değil. Buna göre şekil şartlarını yerine getirmeniz, açık beyanınız, bunca yıl yapıp ettikleriniz bir anlam ifade etmemektedir.

Türkiye'de sistemin yapısal olarak tabanla arasında var olan mesafenin bir göstergesi olarak ortaya çıkarılan başörtüsü kriteri Baykal'ın son çıkışı ile son derece tehlikeli, ürküntü verici bir boyuta tırmandırılıyor. 'Eş durumundan' kendilerine vazife çıkaranların, kriz tırmandıranların yürüttüğü tartışma artık her türlü keyfiliğe kapı aralayacak boyuta taşınmak isteniyor.

Açıkcası insanların niyetlerini okumak ve kafa yapılarını ölçme konusunda kendilerini tek belirleyici yerine koyan bu elitist tavır, cumhurbaşkanlığı seçimini aşan yeni bir tartışmayı beraberinde getiriyor. Kendini “devlet iktidarı”nın vazgeçilmez temeli görenlerin elitist kibir içinde yenilmişlik duygusuyla yaptığı bu son hamle karşısında başta iktidar olmak üzere kim nerede duruyor?

Baykal'ın bu kadar açık biçimde dillendirdiği akla ziyan kriter, yani kafasının içini ölçme yetkisini kendinde gören kibir, kendinden olmayan her seviyeden tüm milleti aşağılayan bu bakış karşısında iktidar partisi nerde, nasıl tavır alacak? Açık biçimde bir 'olgarşik tahakküm modeli'ni ima eden bu niyet okuma siyaseti karşısında sessiz kalmanın sınırları ortadan kalkmıştır. İktidarın kendi siyaset tarzına, başbakanın dengelerine, hatta Abdullah Gül'ün kendisine rağmen, bu insan kişiliğini aşağılayan niyet okuma siyasetine karşı çıkılmalı.

Bu memlekette kendini birinci sınıf gören, “devlet iktidarı-halk iktidarı” ayrışmasıyla formüle ettikleri oligarşik iktidarın sürdürülmek istenmesi hiç bu kadar pervasız ve aşağılayıcı hale bürünmemişti. Cumhurbaşkanlığı seçiminin krize dönüştürüldüğü günden beri yapılan tartışmaları, muhtevası ve seviyesi itibariyle özellikle bahse değer bulmama rağmen, zümre ve dünya görüşü farkı olmaksızın bu memlekette yaşayan herkesi aşağılayan Baykal ve sözcüsü olduğu zihniyet karşısında insanlık onuru adına sessiz kalınmamalı.

Siyasetin tepesinde 'niyet okuma' niyeti deşifre edilirken basının “amiral gemisi”nin yaptığı bir haber de tam tüy dikmek türündendi. Gazetede geçen döneme göre milletvekillerinden kaçının eşinin tesettürlü olduğu haber konusu edilerek tek tek başörtülü eşlerin isimleriyle listesi verilmiş. İşin vahim tarafı, edindiğim bilgiler doğruysa, gazete tek tek vekilleri arayarak eşlerinin örtülü olup olmadıklarını sorgulayarak teyit ettirmiş. Haber kadar vahim olan durum, bu soruşturmayı kendi özel hayatına yapılan bir saldırı olarak algılamayan vekillerin tavrıdır.

Bakalım bu milletvekilleri seçimlerde sandığa yansıyan halkın iradesine ne kadar sahip çıkacaklar?

 

Kaynak: Yeni Şafak