Semboller önemlidir. Özellikle de bir kimliğin açık ifadesi olma özelliğini taşıyorlarsa. Türkiye'de başörtüsü yasağının kalkmasının hem seküler kesim hem de Müslümanların bir kısmı arasında çekişmeler doğurmasının sebebi bu.  
 
Ama Türk parlamentosunun 1980 askerî darbesinin ardından hazırlanmış olan katı seküler çizgideki anayasada değişikliğe giderek okullarda başörtüsü yasağını sonlandırması hem din özgürlüğü hem de sivil haklar açısından bir rahatlama teşkil ediyor. Bu tartışmanın her iki tarafı da başörtüsü konusundaki takıntılarından vazgeçip Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu reformlar için işbirliğine gitmeliler. Başörtüsü tartışmasındaki her iki kesim de, karşı tarafın niyetlerini çarpıtıyor. Seküler kesim, daha çok kadının başını örtme baskısıyla karşılaşacağına inanıyor. İslamî bir parti olan hükümetteki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, başörtüsü yasağının kaldırılmasıyla başlayıp en sonunda laik cumhuriyeti İslamcı bir devlete dönüştürecek gizli bir gündemi olduğu kaygısını taşıyorlar. İtinayla beslenen bu paranoya askerî kanat ile bu kanadın adlî sistem, şehirli ekonomik elitler ve bazı bağnaz milliyetçi gruplardaki yandaşlarının işine yarıyor. Genellikle "derin devlet" olarak anılan ordu ve güvenlik güçlerindeki bazı isimler İslamcıların yönetimi devralacağı korkusunu kullanarak yönetim mekanizmalarındaki kilit noktaları kontrol altında tutuyor olmalarını meşrulaştırıyorlar. Ayrıca her fırsatta, İslamcılar çok ileri giderse yeni bir askerî darbe olabileceğini ima ediyorlar.

Öte yandan, Adalet ve Kalkınma Partisi, kırsal kesimdeki dindar alışkanlıklarını devam ettiren yeni şehirleşmiş kesimlerdeki destekçilerinin taleplerine cevap vermeye çalışıyor. Partinin önde gelenleri Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmek için yürüttüğü kampanyayı laik generallerden çok daha güçlü bir şekilde destekledi. Başörtüsü yasağını sonlandırmak hem Türkiye'yi diğer Avrupa ülkelerine benzer hale getirdiğinden -okullarda başörtüsünü yasaklayan Fransa hariç- hem de seçim kampanyası sırasında kendi tabanına verdiği sözü tutmasını sağladığından partinin işine geliyor. Türkiye'nin demokratik misyonunun daha net bir ifadesi, geçmişte devletin gayrimüslim azınlığın mülklerine el koyarak yaptığı haksızlığı gidermek üzere yapılacak yasal düzenlemeler olacaktır. Her şeyden önce, laik kesim ve ılımlı İslamcıların "Türklüğe" hakaret eden vatandaşlar aleyhine dava açılmasına imkan veren Ceza Kanunu'nun yüz kızartıcı 301. maddesini değiştirmek için birlikte çalışması gerekiyor. İfade özgürlüğünü suç haline getiren Türk kimliğine dair bu tuhaf kaygı sadece Türkiye'nin özgür olmayan bir ülke kimliğinde kalmasına yarıyor.

 
Kaynak: Zaman