Not: Bu yazı Ali İhsan Mücahid'in idamı onaylanmadan önce yazılmıştır.

Bangladeş, 2010’dan bu yana ismi kötüye çıkan savaş suçları muhakemeleriyle dünya gündemine geliyor. Şimdiye kadar önemli iki İslamcı politikacı asılarak idam edildi. Bu idamlara uluslararası insan hakları kuruluşlarından büyük tepkiler geldi, Bangladeş sokaklarında da çok sayıda kişinin ölmesine yol açan şiddet olayları gerçekleşti. Savaş suçları yargılamalarının toplumsal barış sağlayacağına dair verilen sözlerin aksine Bangladeş’te toplum şimdi bu konuda her zamankinden daha fazla kutuplaşmış vaziyette. Çoğu kişi bu yargılamaları ülkede siyasi muhalefeti, özellikle de en büyük İslamcı siyasi parti Cemaat-i İslami’yi ortadan kaldırmak için devlet tarafından yapılan siyasi cadı avı olarak görmeye devam ediyor. Bu hususta en son gelişme olarak 27 Mayıs’ta baş hakim SK Sinha başkanlığındaki Yüksek Mahkeme temyiz kürsüsü, İslamcı siyasetçi Ali İhsan Mücahid hakkındaki idam cezasının temyizinde nihai kararın verileceği tarihi belirledi. Bu da kısa bir süre içinde yeni bir idam kararı ihtimaline işaret ediyor.

Ali İhsan Mücahid kimdir?

Ali İhsan Mücahid, Bangladeş’te ülkenin en büyük İslamcı partisi Cemaat-i İslami’nin genel sekreteridir. O, 2001’den 2006’ya kadar süren BNP-Cemaat liderliğindeki dört partili koalisyon hükümetinde Sosyal Refah Bakanı olarak görev yaptı. Mücahid, Cemaat’teki tüm siyasi kariyeri boyunca, 1990’da baskıcı İrşad’a karşı yapılan büyük halk hareketi ve 1994’ten 1996’ya kadar geçici hükümet döneminde seçim yapılması için düzenlenen harekette olduğu gibi Bangladeş’teki büyük siyasi ve demokrasi yanlısı hareketlerde önemli roller oynadı. Çok dindar bir aileden gelen, babası Mevlana Abdül Ali de Feridpur bölgesinde ünlü bir din adamı olan Ali İhsan Mücahid, Bangladeş çapında çok sayıdaki medreselerde verilen dini eğitimin resmi olarak tanınması için hükümete baskı yaptı. Biraz da onun çabaları sonucu 2002’de zamanın koalisyon hükümeti, Medrese Eğitimi Kurulu’nun Fadil (B.A) ve Kamil (MA) diplomalarını tanıdı, böylece milyonlarca medrese öğrencisinin eğitimi tanınmış oldu.

Tutuklanması:

Hükümet, muhalefeti sona erdirmek için takip ettiği sistematik politikalar çerçevesinde, dini hissiyata zarar verme gibi uydurma suçlamalarla Cemaat Emiri Motiur Rahman Nizami, onun genel sekreteri Ali İhsan Mücahid ve Emir Yardımcısı Mevlana Dilaver Hüseyin Seyyidi’yi 29 Haziran 2010’da tutukladı. Bunu ülke çapında gelişigüzel bir şekilde diğer liderler ve eylemcilerden yüzlerce kişinin tutuklanması takip etti. Daha önce de hükümet, 1973’teki kötü namlı Ceza (Mahkemesi) Kanunu kapsamında yargılamalar için 26 Mart 2010’da hakim ve savcılar atamıştı. Bunlar, savaş suçları muhakemeleriyle Bangladeş tarihinde kara bir dönemin başlamasına yol açtı.

Yargılamaları yapmaktan sorumlu olan, Savaş Suçları Mahkemesi olarak da bilinen Uluslararası Ceza Mahkemesi, ülke kanunlarına göre kurulan milli mahkemelerdir. Bu mahkemeler uluslararası denetime izin vermediği gibi davalılara yabancı avukat tutma imkanı da vermiyor. Ayrıca, bu mahkemelerin yasal çerçevesi ve işleyişi, ABD dahil çeşitli ülkelerin yanı sıra BM’yle birlikte dünyada saygın kuruluşlar ve hemen hemen tüm uluslararası insan hakları örgütünden yoğun eleştiriler alıyor.

Mücahid’e karşı savaş suçları davası:

Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nin 17 Temmuz 2013’te verdiği 6. kararda Mücahid, hakkında savcılık tarafından yöneltilen yedi suçlamanın ikisinden beraat etti, üçünden idam cezası, kalan ikisinden de müebbet hapis cezası aldı. Mahkeme, idam cezası verirken, Mücahid’in “suç eylemlerindeki rolüyle birlikte El Bedir gücünde üst düzey yetkili pozisyonda” olmasını ağırlaştırıcı faktör olarak değerlendirdi ve idam cezasının haklı olduğunu bildirdi.

Kendisinin “tamamen masum ve yüzde 100 adaletsizlik mağduru” olduğunu ifade eden Mücahid, iddiaların hepsini reddetti.

O, hakkındaki karar okunduktan sonra kürsüden yaptığı açıklamada, “Ben savaş sırasında Feridpur’da değildim. 1971’de hiçbir suça karışmadım. Benim suçum, İslami Hareket’e katılmış olmamdır” dedi.

Mücahid, 1971’de birleşik bir Pakistan davasını desteklediğini asla inkar etmiyor ama o sırada suç olaylarına karıştığına dair iddiaları reddediyor. Savcılık ise onu, Pakistan ordusuyla yakın bir iş birliği içinde çalıştığı iddia edilen El Bedir milis gücünde Nizami’nin komutan yardımcısı olmakla itham etti. O aynı zamanda bilim adamlarının öldürülmesine karışmakla da itham edildi. Onun savaş suçları davası bu tür suçlamalar etrafında dönüyor. Görgü şahitlerinin ifadeleri ve kendisine karşı sunulan delillerin şüpheli tabiatı sebebiyle doğruluğu sorgulanan bu karar da işte bu suçlamaların bir yansımasıdır.

Savaş suçları mahkemesinin yapısı ve başka ne beklenirdi ki:

Yargılamaların komik yapısı, Economist’in mahkemedeki hakimlerle dışarıdakiler arasındaki gizli görüşmeleri Skypegate tabiriyle teşhir etmesiyle en baştan belli oldu. Economist, 8 Aralık 2012’de Nesim Bey ile Belçika’da yaşayan Bangladeşli avukat Ahmed Ziyauddin arasında yapılmış, saatler süren sohbet kayıtlarıyla ilgili bir rapor yayımladı. Kayıtlar ve email yazışmaları Bangladeş hükümetiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi hakimleri arasında, kararların önceden verildiği muvazaalı durumu teşhir etti.

Başından beri bir dizi ağır ve tamamen haksız hüküm verildi. Mahkeme şimdiye kadar 17 karar verdi, bunların 13’ü idam cezasıydı. Yargılanıp mahkum olanlardan 10’u Cemaat-i İslami’nin lideriydi. Bunların, merkez lider kadrosunun tamamı olduğu iddia ediliyor. İşte bu liderlerden ikisi idam edildi. Adil yargılama standartları ve idam cezasıyla ilgili olarak uluslararası toplumdan, özellikle de BM, AB, ABD ve HRW’den gelen yoğun eleştirilere rağmen Abdulkadir Molla, 12 Aralık 2013’te, Muhammed Kamaruzzaman 11 Nisan 2015’te infaz edildi.

Yukarıdaki geçmişe bakıldığında, Bangladeş hükümetinin yakın bir gelecekte bir başka siyasi muhalifi daha infaz etme eğiliminde olduğu tahmin edilebilir. Daha önce de bahsedildiği gibi, son adli merci olarak Yüksek Mahkeme tarafından temyiz kararı için tarih belirlenmişti ve bu karar 16 Haziran’da açıklanacaktı. Uzmanlar, Yüksek Mahkeme hakimlerinin karar için tarih belirlemelerinin daha önce görülmemiş bir olay olduğunu, aynı zamanda bunun hakimlerin kararlarını zaten vermiş olduklarını gösterdiğini ve muhtemelen temyiz talebinin reddi ve idam cezasının onaylanması yönünde karar vereceklerini ifade ediyorlar.

Siyasi yakınlığa bakılmaksızın adil bir yargılama yapmak üzere asıl ihtiyacı akılda tutarak hükümet, 1971’de insanlığa karşı işlenen korkunç suçların gerçek faillerine karşı da adaletin tecelli etmesi için bu süreci derhal durdurmalı ve hep tekrarlandığı üzere bunun yerine anayasanın berbat 47A Maddesi’ne son vererek savaş suçlarına karşı temel haklarla korunmanın yeniden tesis edilmesine odaklanmalıdır. Bu madde savaş suçlarıyla itham edilenleri temel haklardan mahrum bırakıyor. Bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından acil yargılanma ve temel hakların yerine getirilmesi için mahkemelere gitme hakkı da buna dahil.

Kaynak: World Bulletin
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya