Kız çocukları için baba, karşı cinse ilişkin imgeleri yayan, fikirleri oluşturan ilk kaynaktır. Babam benim ilk kahramanımdı ve bu yıllarca böyle sürdü. Asiydi, dikbaşlıydı, kendi doğrularını savunmak için her yolu denerdi; çıkar için uzlaşmaya yanaşmaz, yenilgiyi kabul etmezdi. Tutkulu, sabırsız, deneyciydi. Yeniliklere açıktı. Toplumda ayrıcalıklı davranan kişilere mesafeli, ezilen kesimlere yakın dururdu. Yetim çocuklar için kendini paralardı.
 
Kadınlara görünüşleriyle değer kazanmalarını öğreten kabulleri küçümser, modernliği tayyörde veya kravatta arayan arkadaşlarına sert eleştiriler yöneltirdi. Bildiğimiz anlamda tesettürü benimseyen biri değildi, böyleyken onun saygın bir kadın kişiliğine ilişkin değerlendirmelerinin, tespitlerinin tesettürü benimsememde büyük katkısı oldu.

Refahiye’deki kitapçı dükkanımızın tabelasında annemin adı yazardı. Evlatları arasında kız-erkek evlat ayrımı gütmezdi babam. Bu konudaki fark koymazlığı bazen şaşırtıcı boyutlara ulaşırdı. Issız bir değirmenin yanıbaşında kurduğu çiftlikte ilkokul çağındaki kız çocuğunu nöbet tutmakla görevlendiren öğretmen Don Kişot gibi hayal dünyasında mı yaşıyordu acaba... Belki de dünya o zamanlar yeteri kadar güvenli görünüyordu insanlara.

Çiftlik, kitapevi, arı kovanları, ciltçilik deneyimi, kurak arazileri ağaçlandırma... Köy enstitüsü yıllarında öğrendiklerini uygulamaya dökmekle geçti hayatının uzun bir dönemi. Bu nedenle de hep yolculuğa çıkardı. Bazen bir gazete yazarıyla ortaklaşa bir “yetim” kampanyasına girerdi. Bazen bir kitabın peşine düşüp Ankara’ya veya İstanbul’a giderdi.

O uzak yollara gider ve nihayet gelirdi; dönüş anları her zaman sürprizlere sahne olacak şekilde yaşanırdı. Araba bulamadığı için karlı yollarda saatlerce yürümüş olurdu. Valizinden resimli romanlar, imzalı kitaplar, zeytin ezmeleri, oraletler, çocuk dergileri çıkartırdı. Gitmemesi, gündüz saatlerini evde tembel ifadelerle geçirmesi düşünülemeyecek biriydi. Öğle ajansını dinlemek için geldiğinde evde çıt çıkmasın isterdi. Kulağını radyoya dayar ve Bizim Radyo’yu dinlerdi. Hem yürekten inanan bir Müslümandı, hem de sendikacı yanı nedeniyle de komünist sayılırdı. Kadirimeşrepti. Hoş kendini bir sıfatla anlatmaz, bunu yapanları küçümserdi. Bir Alevi’yi, camiye sokmamakta direten imama karşı savunmayı üstüne alırdı. Yılbaşı gecesi Noel Baba kılığına girerek partiler veren meslektaşlarını da hor görürdü.

Ruhunun isyan ettiği problemli sahneler karşısında kendini ileri atarken en küçük bir hesap yapmayan adamın günün birinde üniversite çağındaki çocuklarından kendilerini geri planda tutmalarını, dünyayı değiştirebileceklerini de hiç sanmamalarını istemesini, edebiyatla haşır neşir insanlar yadırgamayacaktır. O, halkın reyinin ve halkın iyiliğini isteyen kahramanların yükselişte olduğu bir çağın insanıydı.

Kişiliğimde bir şeyleri bastırmama sebep olmadı mı baskın mizacıyla... Oldu muhakkak ki ve bu yüzden de kağıda kaleme, anlatma sebeplerinden pek az kuşku duymanın sağladığı cehtle sarıldım. Her zaman çözülmesi kolay olmayacak bir problemle karşılaşma sıkıntısını yükledi bana.  İlkokul birinci sınıfın sıralarında otururken bir öğrenci gelirdi beşinci sınıftan ve babamın beni çağırdığını söylerdi. Kara tahtanın başında verilen problemi çözememiş bir öğrenci olurdu. Babam o problemi çözmemi isterdi. O çocuğa vermeye çalıştığı kötü (ve tatsız) ders, benim üzerimde de bir baskı oluştururdu. Acaba dört sınıf ötesinden üzerime yürüyen o problemi çözebilecek miyim... O buna öylesine emin olurdu ki nasılsa bazen çözülürdü problem; kendim de şaşardım. Onun sınıflarında ders görmeyen, sıra dayağı fasıllarından muaf  tek çocuğu olarak sahip olduğum bir bağımsızlık var yine de.

Evde de farklı davranmaz, misafirlerin yanında bir şeyler sormak, şiir okutturmak, şarkı söylettirmek için çağırırdı hoş. Babamın bulunduğu her yerde aniden bastıran bir soru, yüksek sesten bir eleştiri ve beklenmedik bir anda bir soruyla bozuma uğrama ihtimali, yüzeyde neşeli, içten içe ise gergin bir havaya sebep olurdu.  

İktidar alanlarından uzak durur, muhalefet alanlarında kendine ait yeri  bulmaya çalışırdı. Siyasal açıdan aktif olsa da sivil bir öfkeyi yansıtarak var olmayı seçti. Bu var oluş tarzı bir yerde insanları yalnızlaştırıyor. Onun hayalimdeki kahramana o kadar da benzemeyen yanlarını keşfetmeye çok geç bir yaşta başladım. Mücadeleden yılmış, emeklilik hayatının rutin zeminine kapanmıştı. İsyan ve itirazın sonuna kadar götürülemezliğinin getirdiği çözüm, bu şekilde kendi içine çekilmek olmamalıydı. Onu yeni simasıyla kabullenmekte çok zorlandım doğrusu. Sohbete yol açacak bir cümleden kaçındım bazen. Çünkü artık siyasal ve sosyal alandaki eleştirileri ya da hayattan çıkarttığı dersler bana övgüye değer görünen bir duruş alanından seslenmiyordu. Çünkü ona ters gelen bir istikamete yönelmiş, başımı örtmüş, mimarlık mesleğini bırakmış ve pek de onaylamadığı bir evlilik yapmıştım.

Kendi kendini tekrarlayan günlerini bir iç burkuntusuyla izlerken, eski babamın geri gelmesinin mümkün olmadığını kabul ettim nihayet.

Bunları yazarken geçmiş zamanlı ifadelere başvuruyorum elimde olmadan, çünkü babamla artık normal bir iletişim kuramamaktayım.

Peki, çocukluk çağından sonra babamla normal bir iletişim içinde olabildim mi sanki... Olamadım. Kahramanlarla normal iletişim kurulmaz. Bir dönemde zirvede oldukları için ve bir dönemde de kaçınılmaz olarak o  zirveyi terketmeye başladıkları için. Babam bir şeyleri sesiyle ve sözüyle düzeltmesinin bir yolu kalmadığına inanmaya başladığı zaman birdenbire yaşlandı gibi geliyor bana. Şövalyelik değerlerinin geçersiz olduğu ilişki düzeylerinde kendini korumak için yalnızlaşmayı seçti çünkü. Gençlik çağında içine dalıp geri çekildiği nice uğraşısından birine olsun vefalı davranmadı, üretimden çekildi.  Kendini bir unutuşa terketti, hayatını sürdürebileceği sınırlı malumat ve çocukluk çağı dışında bildiği ne varsa unutmaya çabaladı.

Geçmişi onu terketmedi ama... Nerede olursam olayım, bir öğrencisiyle, kırtasiye malzemesi, kitap bağışladığı, düğün masraflarını üstlendiği, yetimler yurduna yerleştirdiği birileri çıkıyor karşıma. Huysuz, aksi yanını dengeleyen cömertliği ve dürüstlüğü, unutuşunun karşısına unutulmaz sahneleri çıkartıyor.    

Yayınlanan her kitabımla bir bakıma da olsa yazar olmamdan hiç hoşlanmadığını belli eden babama yazma sebeplerimi açıklamaya devam ediyorum. Ben ondan kahraman olarak vazgeçmiş de olsam o cümlelerime, hikayelerime bir şekilde katılmayı başarıyor. 

Kaynak: Kuşluk Vakti, Baba Özel Sayısı, Haziran 2010.