Kasım ayında bir akşamüstü 13 yaşındaki Belçikalı Yahudi bir kız olan Océane Sluijzer, futbol antrenmanından sonra bir grup arkadaşı tarafından dövüldü. Onu dövenler Fas kökenlilerdi ve Océane'a "pis Yahudi" dediler, "Ülkene geri dön."
İki hafta sonra Belçika'daki ABD büyükelçisi Avrupa'da anti-semitizmin yeniden ortaya çıkışıyla ilgili bir konuşmasında bu olaydan bahsetti. Kendisi de bir Yahudi olan Howard Gutman, Océane'ın başına gelenleri daha büyük bir sorunun semptomu olarak tanımladı: Avrupa'daki Yahudi ve Müslümanlar Ortadoğu'daki olayların, özellikle de İsrail ve Filistinliler arasındaki çatışmanın bir yansıması olan temsili bir savaş içerisindeler.
Gutman konuyu şöyle açıkladı: "İsrail'de duyurulan her yeni yerleşim, sınırdan atılan her bir füze, otobüslerdeki her bir intihar bombacısı ve her misilleme vuruşu bu sorunu tırmandırıyor ve Avrupa'da nefret ve ırkçılıkla boğuşanların davasında gerileme yaratıyor."
Haklı; Ortadoğu siyaseti Avrupa'daki Yahudi ve Müslümanların gerilimlerine yansıyor. Gerçekten de İsrail ve Filistinliler arasındaki şiddet tırmandıkça Kıta Avrupa'sında Yahudilere gösterilen şiddet tırmanıyor. İnsan Hakları Ulusal Danışma Komisyonu Fransa'da 2009 yılında 815 antisemitik şiddet vakası olduğunu açıkladı. Geçen sene bu sayı 419 idi. Bu artışın sebebinin İsrail'in 2009 yılında Gazze'ye düzenlediği saldırı olduğunu düşünüyor.
Ortadoğu'daki bu olaylar elbette Avrupa'ya etki etse de, Avrupa'da Yahudi ve Müslümanlar arasındaki sorunların esas kökenleri İsrail-Filistin çatışmasında yatmıyor. Bu sorun daha ziyade Avrupa devletlerinin göçmenleri, özellikle de Müslümanları ülkelerine entegre edememelerinden kaynaklanıyor.
Avrupa'daki hükümetler yarım yüzyıldır vatandaşlık kavramını genişletmekle uğraşıyorlar. 1960'larda ve 1970'lerin başında Kuzey Afrika ve Türkiye'den gelen Müslümanların sonunda evlerine dönecekleri varsayılıyordu. Fakat kaldılar ve Avrupa'da aileler kurdular. Bugün onların çocukları ve torunları hâlâ ikinci ve üçüncü nesil göçmen olarak anılıyorlar. Onlara hâlâ Belçikalı, Fransız ya da Alman denmiyor.
Bunun bir sebebi, birçok Avrupalının İslam ve seküler bir Avrupa kimliğinin yan yana var olabileceğini tahayyül edememesi aslında. Bir diğer sebebi de bir zamanlar marjinal olan aşırı sağın Müslüman karşıtı fikirlerinin bugün ana akım fikirler haline gelmeleri. Eskiden Avrupa'nın günah keçileri Yahudilerdi. Şimdi Müslümanlar oldular. Eğer Müslümanlar bugün Filistin davasıyla kendilerini özdeşleştiriyorlarsa, başörtüsü için yapılan gösterilerde Filistin'e özgürlük sloganları atılıyorsa, bunun sebebi zayıf Filistin'in kendi sürekli iftira atılan nüfuslarıyla eşdeğer görülmesidir.
Dolayısıyla Gutman'ın teşhisi başta haklı gibi gözükse de, bulduğu çözüm doğru bir yolu işaret etmiyor. Kasım sonunda yaptığı konuşmada Avrupa'da Yahudi ve Müslümanlar arasındaki gerilimin çözümünün "İsrail, Filistin ve Arap komşularının" elinde olduğunu açıklamıştı.
Fakat gerçek çözüm eve daha yakın: Brookings Institution'ın yayınladığı bir yazıya göre, eğer Avrupa'daki Müslüman topluluklar daha az marjinalize olur ve daha fazla iktisadi fırsatlara sahip olurlarsa, bu tür yanlış yönlendirilmiş şiddet vakaları daha az görünecek. Her ne kadar Yahudilere karşı yapılan saldırılar korkutucu ve açıklaması zor olsa da, Avrupa'da ne Müslümanlar arasında ne de nüfusun geri kalanında geniş kesimleri kapsayan ve sistematik bir Yahudi karşıtlığı yok. 1936'da yaşamıyoruz.
Belçikalılara Océane'a yapılan saldırıyı anlama çabalarında yardım etmenin yolu Benjamin Netanyahu'yla masaya oturmak değil. Ona saldıran kızlarla masaya oturmalı ve onlara, Belçika'da kendilerinin içtenlikle benimsendiğini, nasıl anlatacağımızı bulmalıyız.
Internatıonal Herald Trıbune 9 Ocak 2012
Kaynak: Zaman