Paris'ten Endülüs'ün kalbine Sevilla'ya inince Napolyon'un Avrupa tanımı daha anlamlı hale geliyor. "Avrupa fikri" iddiasını temsil etmeye belki fazla hakkı olan Paris'in emperyal gücü yansıtan mimarisini yuvalanan kültür ortamından İspanya'ya geçince zihninizde ya buranın Avrupalılığını ya da kaç türden Avrupa olduğunu tartışmaya açıyorsunuz . "Avrupa Pirenelerde başlar" demiş Napolyon. Bu dışlayıcı Avrupa tanımı en azından farklılığı, çelişkileri, tutarsızlıklarıyla Avrupa fikrinin hem zaafını hem de anafikrini teslim eder.

Napolyon'dan bu tarafa İspanyollar da kendini' Avrupalı ve Avrupa'nın temsilcisi' sayanlar da çok değişti. İspanyollar en azından Avrupa Birliği'ne girdi ama Pirenelerin temsil ettiği sınır hala duruyor. Bugünlerde her şehirde günün beli saatlerinde birkaç merkezde caddelerin trafiğe kapatıldığını, Meryem'i temsil eden kortejin dini ritüeller, şarklılar ve de bando eşliğinde ağır adımlarla ilerleyişine, hayatı alt üst edişine tanık olabilirisiniz. Bu yürüyüş kolu sadece koyu Katolik olmalarıyla tanınan İspanyol halkının katılımından oluşmuyor. Kilise temsilcilerinin yanısıra yerel yöneticilerden jandarmaya kadar devlet de katılır. Laik İspanya'nın bu dini törenlerde devletin de resmen temsil edildiği, çarmıha gerildiğine inandıkları İsa'yı ve Meryem'in acısını anmak üzere bayrakların yarıya indirildiği bir ülke hala. Avrupa Birliği baskısıyla okullardaki sınıflarda asılı hacları kaldırsalar da Katolikliğin etkisini hayatın her alanında hissettirdiği bu ülkenin Pireneleri aşıp aşmadığı belli değil.

 

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN...