İran'a karşı yeni BM yaptırımları paketi dağın fare doğurmasından ibaret. Dünyanın dördüncü büyük petrol ihracatçısının ılımlı ekonomik kısıtlamalardan korkması için pek bir neden yok. Eğer İran nükleer silah istiyorsa buna sahip olacaktır. Emareler de bunu istediğini gösteriyor ve pek haksız da değil. İran, 'terörle küresel savaş' yürüten ve Tahran'ı 'terörizmin en aktif destekçisi' diye niteleyen ABD'nin sürekli husumetiyle yüz yüze. ABD halihazırda İran'ın kapı komşusu Irak'ı işgal altında tutuyor; bununla birlikte Kuzey Kore nükleer silah sahibi olmanın Amerika'nın saldırısına karşı dokunulmazlık kazandırdığını gösterdi. İran'ın bölgedeki en aleni hasmı olan İsrail de nükleer silaha sahip, aynı İran'ı çevreleyen Pakistan, Hindistan ve Rusya gibi. Londra bile silahlarını yeniliyor Britanya hükümeti daha geçenlerde kendi güvenliği adına bir zorunluluk mahiyetinde nükleer silah sahibi olmayı değerlendirdiğini açıkladı, ki öne sürdüğü gerekçeler İran'ınkilerden çok daha az belirgin. Britanyalı siyasetçiler, atom bombasına sahip olmanın küresel nüfuzu garantiye aldığına işaret etmek gibi bir alışkanlığa da sahip ve bu, İran'ın da pekâlâ imrenebileceği bir güç. İranlıların belleğinde, ülkelerini işgal eden, petrol kaynaklarını sömüren ve kendilerine kukla yönetimler dayatan yabancı güçler tazeliğini koruyor. 20 yıldan az bir süre önce sınırlarında 1 milyon insanın ölümüne yol açan sekiz yıllık bir savaş verdiler. Şimdi güvenliklerini azami noktaya ulaştırmak istemeleri gayet anlaşılabilir bir durum. Tahran'daki herhangi bir rejim için nükleer silah geliştirmeyi görmezden gelmenin, görevini yerine getirememek anlamına geleceği aşikâr. Bu koşullar altında İran'ın nükleer faaliyetlerini durdurma çabaları BM'nin itibarını zedelemekten başka işe yaramayacak. Bu tür çabalar İran'daki milliyetçi hissiyatı daha da ateşleyecek, ılımlı siyasi unsurların öne çıkma şansını da ortadan kaldıracak. Bunların yanı sıra daha da zararlı etkileri olacak. 'Uluslararası toplum' nükleer bir İran'ın düşünülemez olduğu fikrini sürdürdüğü müddetçe, İsrail de İran'ın nükleer tesislerine karşı önleyici saldırı düzenleme eğiliminde olacak; hem de ABD bunu kendisi yapma cesaretini göstermese bile. Bu durum da bölgedeki tansiyonun dayanılmaz ölçüde artmasına yol açacağı gibi, İran'ın nükleer faaliyetlerinin sürmesini de engellemeyecek. İranlılar kendilerine yönelik herhangi bir askeri saldırıya aynen karşılık vereceklerini her fırsatta dile getirdiler. Her gün dünya petrol arzının yüzde 18'inin nakledildiği Hürmüz Boğazı'nı kapatabilirler. Güney Irak'ı ilhak edebilirler, ki bu da Suriye, Suudi Arabistan ve Türkiye'yi de içine çeken bölgesel bir çatışmaya yol açacak bir Sünni tepkisini tetikleyebilir. Şu an gidişat bu yönde görünüyor. Halbuki BM Güvenlik Konseyi üyeleri İran'ın nükleer arzularını engellemek yönündeki nafile çabalarından vazgeçebilir. ABD, İsrail üzerindeki etkisini, bu ülkenin de benzer bir tutum alması yönünde kullanabilir. İran nükleer programını uygun gördüğü biçimde geliştirmek ve aynı Kuzey Kore'nin 2003'te yaptığı gibi, isterse nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasından çekilmek konusunda rahat bırakılabilir. Böyle bir tutumun da kendine has tehlikeleri var. Fakat şu an karşı karşıya bulunduğumuzdan daha vahim olabilir mi? Nükleer silahların daha fazla yayılmaması yönündeki umutlar kaçınılmaz olarak darbe yiyecek, fakat nükleer silahlardan arınmışlık rüyası zaten fiilen bitti. Mısır ve Suudi Arabistan nükleer kulübe katılmak konusunda ısrar edebilirler, fakat bu, Ortadoğu'yu bugünkünden daha mı az barışçı yapar? İstikrarsızlığı yaratan denge değil dengesizliktir. Şu an İsrail'in nükleer statüsü komşularını rahatsız ediyor. Nükleer bir yüzleşme bölgenin istikrarına katkıda bulunabilir, aynı Soğuk Savaş dönemi Avrupası gibi. Hatta bölgenin geleceğine yönelik daha gerçekçi müzakereler yapılmasına da vesile olabilir. Pakistan ve Hindistan arasında 2002 yılında yaşanan gerilimi, karşılıklı hararetin soğumasına katkıda bulunmuş gibi görünüyor. Ahmedinecad yanlış anlaşıldı Peki İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın İsrail'i haritadan silme tehdidine ne demeli? Böyle bir tehdit hiç olmadı. Mahmud Ahmedinecad'ın gerçekte söylediği şey, Kudüs'te bir rejim değişikliğinden ibaretti ve Başkan Bush'un Irak'ta yaptığından farklı olarak, bunu bizzat gerçekleştirmeyi önermiyordu. Demagogların işi ortalığı velveleye vermektir; her zaman ciddiye alınmaları gerekmez. Nükleer silah sahibi bir İran'da müstakbel bir liderin bu konumunu suiistimal etmesi olasılığı elbette ki var. Ama ne yazık ki dünyanın hiçbir durumda ortadan kaldıramayacağı kadar güçsüz olduğu bir olasılık bu. Nafile yere bu yönde çabalamak daha vahim tehlikeleri ortaya çıkaracak. Kaçınılmaz olana rıza göstermek şu an için ehveni- şer gibi görünüyor. (19 Mart 2007)