Bu hafta Çin-ABD ilişkilerinde gerçek aksiyon, Barack Obama ve Mitt Romney’in Florida’daki üçüncü başkanlık tartışmasında beklendiği üzere Çin’i haşlamaları değildi. Emekli Amerikalı diplomatlardan bir ekibin pek dikkat çekmeyen Asya ziyaretleriydi.
Richard Armitage, Stephen Hadley, James Steinberg ve Joseph Nye’dan oluşan partilerüstü ekibin zorlu bir görevi vardı.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Rodham Clinton’ın müsaadesiyle yarı resmi bir hüviyeti olan, Asya meselelerini bilen kıymetlilerden müteşekkil bu heyet, Obama yönetiminin Asya stratejisinin – askeri gücün, diplomatik ve ekonomik inisiyatiflerin ve stratejik ilginin şu meşhur eksen değişiminin – tehdit altında ve öfkeli bir Çin pandası ortaya çıkarmayıp Çin Halk Cumhuriyetiyle etkin bir diplomatik temas sağlayabileceğini ispatlamak için gönderildiler.
Ekibin ki imkânsız bir görevdi; galiba bu yüzden kalkık burunlara karşı hassasiyeti olan yetkililer değil de bir grup emekli icra etti. Çin, Amerika’nın bölgedeki tek ve vazgeçilmez dürüst aracı numarasına yüz verecek bir halet-i ruhiyede değil. Pekin, eksen değişiminden dolayı ABD’yi cezalandırmak istiyor; görmek istediği, Çin’den başka bir yana yönelmesinden daha azı değil.
Eksen değişimi adına gergin zamanlardayız. Çin, beklenmedik şekilde Amerikan stratejisini test ediyor: ABD’yi yalnız bırakıyor ve Diaoyu/Senkaku adaları üzerinden Amerikan müttefiki Japonya’ya seçici davranarak vuruyor. Amerika’nın planlamalarında görünmeyen bir şeydir bu.
Güney California Üniversitesi Doğu Asya Merkezi’nden Mike Chinoy, Eylül ayı sonlarında Kurt Campbell’le bir söyleşi yapmıştı; Campbell, eksen değişimini Amerikan devlet idâresinin ustalıklı bir numunesi olarak değerlendirmişti.
Campbell, Japonya’nın adamı. Doğu Asya’dan sorumlu Dışişleri Bakan yardımcılığı görevine yükseltilmesi ve Dışişlerinde Çin’in tarafını tutan James Steinberg’in görevden alınışı, Obama yönetiminin Çin stratejisinde önemli bir dışavurum olarak görülmüştü.
Çin’e, liberal demokratik evrimi ekonomik büyümeyle birlikte birkaç yıl gecikme de olsa yolunda gidecek yükselen bir güç olarak iyimserlikle bakılmıyor artık. İklim değişikliğinden Kuzey Kore’ye ve para politikasına dek çeşitli hayal kırıklıkları Obama yönetimini pratik amaçlarla Çin’in otoriter bir devlet olarak ele alınması gerektiğine ikna etti; seçkinleri, ABD ve amaçlarına anayasal olarak sempatik değildi.
Çin’le baş etmek, ortak değerler ve çıkarlar meselesi değildir; havuç ve sopa gerektirmektedir. James Steinberg’in ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nden Jeffrey Bader’in gitmesini; Kurt Campbell’in katılmasını ve eksen değişimini talep etmiştir.
Campbell Eylül’de yapılan söyleşide eksen değişimini Çin ve dünya için kazan-kazan olarak sundu; bir cenaze işleri müdürünün zengin ve şaşkın haldeki dula hoş bir mücevher kutusu satmaya çalışmasına benzettim ben bunu. Campbell, Çin’in kızgın komşularının Amerika’nın “Asya’ya dönüşünü” memnuniyetle karşılayacakları üzerinde duruyordu.
Eksen değişikliğinin, Çin’in refahı için de yapıldığı şeklinde tartışmaya açık bir iddia ileri sürdü; Çin’in Güneydoğu Asya ülkeleriyle yaşadığı toprak ihtilaflarının çok taraflı hale gelişinin Pekin’e yardımda bulunduğunu; Amerika’nın Burma’yla yakınlaşmasının Çin’le bir ilgisinin olmadığını, Hava-Deniz Harbi’nin yani Çin’e karşı konvansiyonel Armagedon savaşı planının Amerikan donanmasının “asırlık” doğal taşkınlığı olduğunu söylüyor.
“Egemenlik ihtilafları” gibi münasebetsiz meselelere dönen – Çin, eksen değişikliğinin cesaretlendirdiği komşularla çatışma halindedir – Campbell, Çin liderlerinin ABD’yle iyi ilişkileri sürdürmenin büyük önemini takdir ettiklerini dolayısıyla da mevcut hoşnutsuzlukların ötesine bakacaklarını ümit ettiğini belirtti. Şöyle diyor: “(Müstakbel başkan Xi Jinping) Çin ve Amerika’nın güçlü ilişkilerinin devamından yana olan bir kişidir…(müstakbel başbakan Li Keqiang) ABD-Çin ilişkilerinin istikrarlı seyrini devam ettirmeye azimli….bu yüzden de Çin liderliğinin buna uygun bir seyir izleyeceğinden bir miktar eminiz…Çin’in ABD’yle iyi ilişkileri muhafaza etmesinin ciddi ve derin şekilde Çin’in çıkarlarına olduğunu düşünüyoruz…(Kasım’da) müstakbel yönetimdeki soğukkanlı kişilerin baskın çıkmasının muhtemel olduğunu düşünüyoruz.”
Çin liderliğinin ABD’yle dişe diş mücadele etmeyi saçma bulacağından Campbell’in emin olmasının ötesinde, Çin ters tepki verdiğinde bir yararlar silsilesinin harekete geçeceğine bel bağlanıyor gibi.
Çin’in açıkça bastırması amaca aykırı sonuçlar üreterek müttefikleri Amerika’ya itecek, Çin’i tecrit edecek ve eken değişikliğini savını güçlendirerek Çin’in hareket özgürlüğünü kısatlayacaktır gibi görünüyor.
Mükemmel bir plan…değil
Vietnam, Filipinler ve Japonya’nın bir dizi ada kışkırtmasına yahut Amerika’nın kuşatma tatbikatı olarak gördüğü şeye karşı çıkmakta Çin’in evrimci intibakını Campbell ve tayfasının hesaba kattığına inanmıyorum.
Kaptan Zhan Qixiong üzerinde çıkan ilk aşağılayıcı hır gür sırasında Batının diplomatik ve uluslararası ticaret savaş komutasından ve 2010’da ihtilaflı Senkaku/Diaoyu Adaları üzerindeki çatışmadan dersler çıkaran Çin, Japonya’ya ekonomik ve siyasi saldırı için ülke içi göstereleri ve boykotları kullanan bir stratejiye dönüş yaptı.
Çin’in bu konudaki kararlılığının bir göstergesi olarak hatırlanmalıdır, Çin’den hazzetmeyen yabancı düşmanı Shintara Ishihara’ya adaları satın alma ve Çin’e karşı bir dizi kışkırtma şansı vermemek için Japonya hükümetinin Senkaku adalarını satın alması, gönül alıcı bir hareket olarak algılanmıştır.
Bu aralıkta, Obama yönetiminin başkanlık yarışı ortasında sıcak bir Çin çatşmasına iştahının olmadığını düşündüğü içindir belki, Çin, adaların satın alınması fırsatıyla Japonya’nın Çin’deki çıkarlarını şiddetli değilse de ölçülü bir şekilde cezalandırmak için halk öfkesini harekete geçirdi; bu esnada Japonya’ya karşı veya dünya serbest ticaret rejimine karşı askeri ve ekonomik saldırganlık niteliğinde olabilecek resmi tepkilerden de sakındı.
Çin Dışişleri Bakanlığı ise adalar konusuyla yatıp kalkıyor. Rejim, sevimli, yumuşak güç Panda olarak Çin’in bölgesel itibarı, ekonomisi veya geleceği hakkında yabancılar ne söylerse söylesin, bu meselede iddiasından vazgeçmeyeceğini açık etti.
Ekonomik husumet Çin çıkarlarına zarar verse de Japonya tarafından memnuniyetle karşılanmıyor. Geneli itibariyle kasvetli bir ekonomide, Senkaku etkenini diğer uluslararası ticaret ve yatırım meselelerinden ayırıp çözüme kavuşturmak imkânsızdır.
Japonya’nın Çin’e ihracatı geçen yıl Eylül ayında yüzde 14.3 azalarak (yanısıra avro bölgesine yaptığı ihracatlar da feci bir düşüş yaşadı) Japonya’nın son 30 yılda ikinci aylık ticari açığına katkı yaptı. Haberlere göre Japon imâlatçılar, anlaşılır nedenlerden dolayı, Çin’de yatırımlarını durduruyorlar. Bunun Çin’e zarar verip vermeyeceğini yahut Japonya dışındaki diğer rakiplere daha fazla fırsat sunup sunmayacağını zaman gösterecek. Her halükarda, meskûn olmayan Senkakus adaları üzerindeki çoşkun iddia, Japon şirketlerinin mâli hayrına değil.
Çin, 2012’de Japonya’ya karşı dikkatlice çizilmiş bu hamlesiyle, ABD’nin çaresiz dev rolünde olduğunu, askeri üstünlüğünü, itibarını veya çok taraflı diplomatik mâli kurumlardaki can alıcı hâkimiyetini Japonya adına harekete geçiremediğini ortaya çıkarmıştır.
Bu yüzden de düşünce kuruluşlarında ve mâlikanelerindeki süper kahraman emekli diplomatlar toplanıp Tokyo ve Pekin’e gönderildi.
Ekibin içerisinde iki de Cumhuriyetçi vardı: Bush döneminde dışişleri bakan yardımcılığı yapmış ve eski Genelkurmay Başkanı Colin Powell’ın yakın arkadaşı Richard Armitage; Bush yönetiminin bir diğer yetkili ismi Stephen Hadley. Hadley, daha bir yeni muhafazakâr/neocon eğilimli ve Mitt Romney’in yakın danışmanı olarak anılıyor.
İki de Demokrat var: Obama yönetiminin Çin yanlısı ismi James Steinberg; ve liberal think thankçı, “yumuşak güç” kavramını ortaya atan Joseph Nye.
Tokyo’daki görevleri, Romney başkan seçilse bile Çin’le ilgili meselelerde çarpıcı bir Amerikan silkelenmesinin olmayacağını Japon hükümetine anlatmak.
Romney, Çin’e karşı Obama’dan daha dişli olacağını vaad ettiğinden dolayı partülerüstü bu heyetin Romney başkan olsa bile Amerika’nın Senkaku’yla ilgili olarak askeri veya diplomatik desteğini artırmasını beklememesi gerektiğini Japon hükümetine ilettikleri farz edilebilir.
Ekip, Japonya Liberal Parti başkanı Shinzo Abe’ye mesajı geçebilmiştir belki de. Yasukuni Anıtını ziyaret ederek Senkaku ateşine benzin döken Abe, sadece yüzde 18’lik bir onay alan Yoshihiko Noda hükümetiyle gelecek yaz başbakan olma şansına sahip ne de olsa.
Armitage, Ekim ayında Japan Times’da yayınlanan bir söyleşide fırsat verildiği takdirde ABD’nin Japon iddialarını ciddiye almayacağına işaret ederek Japonya’ya ilginç ve bir o kadar da olumsuz mesaj göndermişti. Armitage’e göre Okinawa’nın 1972’de tekrar Japonya’nın kontrolüne verilmesinden sonra ABD bu meselede taraf tutmamaya karar verdi zira hem Çin hem de Tayvan, adacıklar üzerindeki Japon egemenliğini tanımamasını Washington’dan istemişlerdi.
Heyet, Amerikan askeri varlığından dolayı (eksen değişikliğinin dayanağıdır) Okinawa adası sâkinlerinin öfkesine de hitap etme keyifini yaşadılar; Amerikalı askerlerin Okinawalı bir kıza silahla tecavüzü, dikey kalkış yapan Osprey uçaklarının konuşlandırılmasına muhalefet, Amerikan kuvvetlerinin başka yere konuşlandırılması vaadinin sürüncemede kalması yüzünden doğan öfke, fildişi kuleden oynan stratejik bir oyunun gerçek dünyadaki bedelini ortaya çıkarması, sıfır toplamlı ABD’yi altetme oyunun mâliyetini sadece Çin’in taşıyacağına işaret etmiştir.
Heyet, Pekin’e vardığında Japonya’yı hırpalamanın ciddi neticeleri - George Washington uçak gemisinin Güney Çin Denizine gönderilmesi ve Vietnamli yetkililerin güverteye davet edilmesi ve geminin heybetinin birinci elden tecrübe edilmesi gibi neticeleri - olacağına dair Çin rejimini ikna etmeyi ummuştur muhtelemen.
Vietnamlı ve Çinli yetkililer, bu heybetli geminin Vietnama başarısızca saldırdığı zamanları hatırlamış olabilirler; bu yüzden de heybeti azalıyor…özellikle de Çin’in güneydeki bu komşusuyla çok çeşitli etkileşim, tâciz ve misilleme alanları olduğu da hatırlanınca. George Washington’ın gölgesi altında Güney Çin Denizinde savunmasız bir duruşa gerek olmayacaktr.
Çin, ABD’nin Diaoyu/Senkaku partisine katılmasından hoşlanacak halde olmadığını belli etti ki yarı resmi bir heyet formunda katılmasından hiç hoşlanmamıştır.
Çin Dışişleri Bakanlığı 22 Ekim’de şu açıklamayı yaptı:
Heyet, Dış İşleri Cemiyetince davet edildi. Önceki yönetimde Ulusal Güvenlik Konseyi danışmanlığı görevinde bulunan Stephen Hadley ve diğer eski yetkililer 22-24 Ekim tarihleri arasında ABD-Çin ilişkileri ve karşılıklı endişe duyulan meselelerde görüş alışverişinde bulunmak üzere Çin’i ziyaret edecekler. Heyet’in “aracılık” veya “dostane girişim” gibi bir işlevi yoktur.”
Global Times, gözden kaçıranlar için şu makeleyi yayınladı: “Çin, Amerikalı heyetin Diaoyu adaları üzerinde aracılık teşebbüsünden uzak durdu.”
Pazartesi günü Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hong Lei, heyetin Çin-ABD ilişkilerine odaklanacağını belirtti. Çin Sosyal Bilimler Akademisi’nden Wang Pin, Global Times’a “Hong’un sözleri, Çin’in şu ana kadar Diaoyu Adaları ihtilafında hiçbir samimiyet göstermemiş olan ABD’nin aracılığını kabul etmeyeceğine işaret etmiştir” diyor.
Amerika’nın dürüst aracı parıltısını karartmak için dudak büken Global Times haberinde Wang şuna da işaret ediyor: “Amerika, kendi çıkarları zarar görmesin diye Asya’nın iki devi arasında askeri çatışmayı engellemek için koşuştururken öte yanda da Japonya’yı Çin’i kuşatmak için savunma harcamalarını artırmaya yüreklendirmek için elinden geleni ardına koymuyor.”
Devlet konseyi üyesi Dai Bingguo ve müstakbel başbakan Li Keqiang heyetle görüştü ve muzip bir jiu-jitsu hareketiyle toplantıyı Amerika’nın Çin yatırımlarına getirdiği kısıtlamalar üzerine çevirerek ABD-Çin ilişkilerinin, ABD için nazik eksen değişikliği uğruna hafife alınmayacak denli önemli oluşunun gerekçelerini izah etti.
Şöyle geçerken de Diaoyu Adalarıyla ilgili olarak şuna değindiler: Li, uluslararası câmianın II.Dünya Savaşı zaferinin sonuçlarını ve savaş sonrası uluslararası düzeni birlikte koruması gerektiğini söyleyerek Çin’in Diaoyu Adaları meselesindeki ağırbaşlı duruşuna dikkat çekti.
Bu çerçeveleme, ABD’yi Çin’in istediği yere koymaktadır: Müttefiklerini koruyamayan veya muhaliflerini kuşatamayan beceriksiz baş belası.
Çin medyası, adalar meselesinde rüzgâra kapılmış bir Japonya resmettiler; Avrupa desteğini sağlayamayan hatta Kuriles adaları üzerinde Moskova’yla ihtilafa kilitlenip kalmış Tokyo’nun Rusya’ya olmadık bir dönüş yaptığı bir Japonya resmi.
Japonya, adalar üzerinde barışçıl çözüm çağrıları yapsa da Japonya Dışişleri Bakanı Koichiro Gemba geçen hafta Fransa, İngiltere ve Almanya’ya yaptığı ziyarette hiçbir gayret sergilemedi ve adaları üzerinde hak iddia etti. Ancak Japon gazetesi Mainichi Shimbun’un haberine göre geziye katılanlar, ihtilaf konusuna değindiklerinde soğuk bir cevap aldılar; ziyaret edilen üç ülke de bir pozisyon almadı. Kyodo’nun haberine göre gezi sırasında destek sağlanıp sağlanmadığı hakkında soru sorulduğunda Gemba doğrdan cevap vermedi ve sadece bu üç ülkenin farklı bir durumda olduğunu söyleyip meselenin nasıl kapanacağına dair tafsilat vermedi.
Kyodo, Gemba’nın yüksek beklentilerle yola çıktığını fakat ziyaret ettiği ülkelerin desteğini kazanamakta zorlandığını yazdı.
Bu arada, Tokyo, Moskova’ya dönmeye başladı. Cuma günü Japonya ve Rusya’nın Tokyo’da yaptıkları bir toplantıda Japonlar Rusya’nın Diaoyu Adaları konusunda Japonya’ya anlayış göstermesini istediler.
Japonya’da yayınlanan Sankei Shimbun gazetesi, Çin’in okyanustaki varlığının genişlediğini, Japonya ve Rusya’nın Çin’i kuşatma gereğine inandıklarını yazdı.
Çin’in yükselişine dair küresel daraltı ve Japonya’da Çin karşıtı hissiyatın sertleşmesi, Çin’in Japonya üzerinde açık ve tatmin edici bir zafer elde etmesini engelleyecektir muhtemelen. Ancak Çin’in anlamlı misilleme yapmaya gönülsüz ve buna güç yetiremeyen kâğıttan kaplan olduğu şeklindeki önceki varsayım üzerinde bir daha düşünülmelidir.
Bu gelişme, eksen değişikliğinin mimârlarını, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Doğu Asya’dan sorumlu yardımcısı Kurt Campbell’i söz konusu politikayı yeniden değerlendirmeye teşvik etmeyecek galiba. Bunun yerine, Amerika’nın bu politikayı yürütme azminin bir testi – cesaret testi - olarak görülecektir. Aslında gerçek dünyada “cesaret” Japon ekonomisinin yumuşak midesindedir ve Obama yönetimi fikrinden vazgeçmek yerine neredeyse kaçınılmaz olarak üstüne üstüne gidecektir.
Eksen değişikliğinin yarattığı kutuplaşmaya bir arıza değil bir özellik olarak bakılıyor muhtemelen. Çin’den uzaklaştırılan Japonya ABD’yle daha etkili ve şevkli bir ittifaka girecektir.
Fakat Japonya ve Çin, Senkaku/Diaoyu ihitlafını tırmandırırken, Amerika’nın bu husûmeti caydırma, kısıtlama, sömürme veya yönlendirme kabiliyeti de azalıyor.
Japonya’da Çin’i haşlamak diplomatik taktik olmakla kalmayıp siyasi can simidi de. Çin’de isa Japonya’yı haşlamak ulusal kimlik meselesi haline geliyor.
Adalar konusunda ılımlı, gemiyi batırma diyen duruşu yüzünden Çin’deki büyükelçilik görevinden olan işadamı Uichiro Niwa (halefi kalp krizi geçirip öldüğü için geçici olarak yine bu görevinde) üzülerek şunları belirtti: “Bugün, Çin’de televizyon programları sürekli olarak Japonya bayrağını ve benim bir fotoğrafımı yayınlıyor. Televizyonlar Japonya’nın Çin topraklarını çalmış bir hırsız olduğunu söylüyor. İlkokul çocukları bile bayrak, hırsızlık ve benim fotoğrafım arasında bağ kurabiliyorlar. Kendimi Çin’de bir çetenin lideri gibi hissediyorum.
Niwa, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı programında, Japonca öğreten yahut tıbbi görevli pek çok Japon gönüllünün de büyük bir gerilim hissettiklerini söyledi: “2010’da Çin’e geldiğimden beri bu durum hakkında gelen ilk rapordur.”
Eksen değişikliğinin esaslı kusurunu Japonya ve Çin arasında artan husumete gönderme yaparken Campbell de kabul etmiştir; bu husumete geçmişten gelen ve bugünkü etkenler neden olmuştur ancak eksen değişikliği azmasına da yol açmıştır.
Artan gerilimin, Çin-Japon iyi niyetini, halkların geliştirdiği müthiş kültürel ve ticari bağları yiyip tükettiğini görünce üzülüyoruz…her iki tarafta olumsuz hislere yol açıyor…zararın oluştuğunu kabul ediyor ve de buna üzülüyoruz.
Bu halklar, hem çağdaş hem de tarihi sebeplerden dolayı birbirinden nefret etmeyi öğreniyor; ABD’nin bu konuda yapabileceği çok da şey yok. Eksen değişikliğinin uzun soluklu neticesi işte bu olacaktır.
Kaynak: Atimes
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı