ABD'nin eski Türkiye Büyükelçisi Mark Parris, seçim sonuçlarını değerlendirirken “İçlerinde çok iyi dostlarım var ama ne yapalım ki askerler yenildi.”demiş.

Yeni Şafak'ta Ali Bayramoğlu da şöyle yazıyor:

Seçmen askere 'kışlana dön' demiştir.

......

Peki bu durumda asker ne yapar?

Ne yaparsa yapsın!

Aslında hiçbir şey yapamaz...

Türkiye'nin toplumsal ve siyasal gelişim dirençleri ve köhne kurumsal yapıları yenilecektir ve yeniliyor.”

Bu tarz bir söyleme nasıl bakmalı?

Ben şık bulmuyorum.

Evet, asker, seçimler öncesindeki Cumhurbaşkanlığı sürecinde e – muhtıra ile demokratik kriterler açısından ciddi bir yanlışa düşmüştür.

Cumhurbaşkanlığı seçimi gerilimi, bir yönüyle hep, asker bağlantılı olarak sürmektedir.

Şu anda da, herkesin gözü veya kulağı, askeri cenahtan gelecek sese duyarlıdır.

Tabii ki, tüm bunlar normal değildir.

Bunlara karşı çıkmak demokratik bir haktır.

Ama ya bu söylem?

Yenme – yenilme” söylemi?

Buradan varılacak neticeyi tasavvur etmekte zorlanıyorum.

Askerin “yenilgi” duygusunu içselleştirmesi midir arzulanan?

Asker, “Yenilgi” duygusunu içselleştirir mi, yoksa “Rövanş” duygusuna mı yönelir?

Bu iki yorumdan birisi Amerikan menşe'lidir, diğeri, Yeni Şafak yazarına aittir.

Asker açısından bakıldığında bu aidiyetler nasıl okunur?

Mesela, Ak Parti'nin bu duyguları ne ölçüde paylaştığı sorusunu sorduğunda, askerde nasıl bir kanaat oluşur?

Mesela Ak Parti yönetimi, seçim sonuçlarının böyle bir söylemle değrelendirilmesinin asker – siyaset – hükümet ilişkisine nasıl yansıyacağını düşünür?

Aslında bir açıdan bakıldığında, askerin siyaset içinde bir şekilde rol almasının ortaya çıkaracağı sonuçları görmek bakımından yaşanan tecrübe çok öğreticidir. Askeri seçime sokarsanız, ya galipler ya mağluplar yanında yer aldırmış oluyorsunuz. Cumhurbaşkanlığı seçim süreci başladığından bu yana askere, CHP politikaları yanında bir misyon yüklenmişse, ya da kamuoyu bunu böyle algılamışsa, CHP'nin seçimlerde aldığı yenilgiyi, askerin de paylaşması kaçınılmaz olur. Onun için, ülkenin askeri varlığını hiçbir zaman politika ile içiçe sokmamak gerekir.

Bu, şüphesiz, askeri liderlerin alması gereken derstir.

Ama, bunun ifadesi bile, asker kurumsal bir yenme – yenilme denklemine sokulmadan yapılabilir, diye düşünüyorum.

Ben burada, “Türkiye'nin hassasiyetlerine özen” gibi bir çizgide duruyorum.

Bu, radikal bir dil değil, farkındayım. Bazen radikal söylemler daha çok sevilir. Bazen akıllı düşününceye kadar delinin, suyun öteki tarafına da geçtiğine inanılır. Ama bazen de halk “Bir delinin kuyuya attığı taşı kırk akıllı çıkaramayabilir.” der.

Sonunda politika, kuvvetler arası ilişkilerin değerlendirilmesine bağlı olarak netice alır.

Ben Ak Parti iktidarının seçimlerde aldığı oyun gücünü hiçbir platformda akıldan çıkarmaması gereğine rağmen, gene de işi “yenme – yenilme” denklemine götürmemesi ve “müdebbir” bir politika dili bulmasından yanayım.